İlim irfan ehline, ilk sahip oldukları kitapları, kitap sevgilerinin nasıl tutkuya dönüştüğünü ve kütüphane kurma süreçlerini sorduk; ellerinde bulunan en kıymetli eserleri öğrendik, yaptıkları bağışları, halka açtıkları kütüphanelerini dinleyip bir de yitip gitmemesi gereken bu hazineleri için vasiyetleri var mı diye sorduk. Cumhurbaşkanlığı 2024 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün sahibi iki isim, Gönül Tekin ile Günay Kut’tu.
Kütüphane dosyamda olmasını çok istediğim isimlerdi Gönül Tekin ve Günay Kut. Türkoloji alanında öncü bu iki profesörden görüş almak için aradığımda Sapanca’daki evlerine davet ettiler. 5 Ekim için sözleştik. Kapı önündeki merdivenlere çıkıp bizleri sıcak gülümsemeleriyle karşıladıklarında, bugünün hatıralarımdan silinmeyeceğinden emin oldum. Yemyeşil genişçe bir bahçedeki yan yana ama ayrı evlerde oturuyordu iki kardeş. Günay Kut’un evinde başladığımız sohbet esnasında ses kaydına sıcak bakmayan Gönül Tekin, fotomuhabirimiz Sedat Özkömeç’in birkaç kare alma teklifini tüm utangaçlığıyla kabul etti. Ve sayfalarımızdaki bu samimi fotoğraflar tarihe not olarak düştü. Ardından Günay Kut’un kütüphanesindeki ‘müzelik’ eserleri; Gönül Tekin’in evindeki ‘Dünyada eşi benzeri olmayan yayınları’ tek tek inceledik, sohbet ettik.
İlk olarak Günay Kut’un evinde, rahmetli eşi Turgut Kut ile kurduğu kütüphanesini konuştuk. İçinde müzede sergilenebilecek kadar kıymetli eserler var. Tabii bu kitaplar, sadece ziyaret ettiğimiz Sapanca’daki evin bir odasında özenle oluşturulan kütüphanedekilerle sınırlı değil. İstanbul’daki dairelerinde o kadar kitap varmış ki, artık kendilerine yer kalmamış, Gönül Tekin’in tabiriyle ‘Kitaplar Kut çiftini evden atmış’. Boğaziçi Üniversitesi’nde uzun yıllar akademisyenlik yapan Türk edebiyatı profesörü Günay Kut, bize kütüphanesinin muhteviyatından şöyle bahsediyor: Benim kütüphanem tarih, Türkoloji ile ilgili kitapları kapsıyor. Genel ansiklopediler var. Yazma eserlerin bir kısmını Ali Emiri tarafından kurulan İstanbul’daki Millet Kütüphanesi’ne bağışladık. Orada, eserlerinin tamamını bu kütüphaneye veren Ali Emiri ile Feyzullah Efendi’ye ayrılan iki büyük koleksiyonun olduğu, iki ayrı bölüm var. Şimdi o koleksiyona eşimle birlikte küçük bir koleksiyon olarak biz de eklendik. Kalan kitaplarımız için niyetim de faydalı bir müesseseye, bir üniversite kütüphanesine vermek. Çünkü hepsi bilim ve ders kitapları ile Osmanlı dönemlerine ait yayınlar.
2009’da Turgut Kut, verdiği röportajda yaklaşık 10-15 bin kitabı olduğunu söylüyor. Günay Kut bunun daha fazla olabileceğini, o tarihten sonra da çok kitap alındığını ve bulundukları odaların biraz karmaşık olduğunu söylüyor. Turgut Kut için de gelecek sene tüm eserlerinden bahsettikleri bir kitap çıkaracaklarını ekliyor. Eski edebiyatçı olan Günay Kut, daha çok 11. yüzyıl ile 19.yüzyıl arasındaki dönemle ilgileniyor ve kütüphanesinin bir bölümünde bizlere tanıttığı bu eserler için “Üniversitelerde ders kitabı olarak Türkoloji öğrencilerine okutuluyor.” diyor.
Prof. Dr. Günay Kut’a, herkesin aklına gelen o klişe soruyu da yöneltmeden duramıyorum: Hocam buradaki tüm kitapları okudunuz mu? Yok canım olur mu öyle şey, bunlar daha çok referans kitapları. Peki hocam sizin için sahip olduğunuz en kıymetli eser hangisi? (Bu sefer ben, konuştuğum birçok ilim insanın verdiği klasikleşen cevabı Günay Hocadan da alıyorum.) Benim için hepsi çok değerli. Bir tanesi bile kaybolsa çok üzülürüm.
Günay Hoca kütüphanesini gezdirmeye devam ederken bize gözüne takılan eserlerden bahsediyor: “Bu gördükleriniz Osmanlıca eserlerin ilk baskıları. Burada da benim makalelerimi toplayan ‘Şah Edebiyat’ ve yine benim yazmalardan bahsettiğim ‘Yazmalar Arasında’ diye bir eserim var. Yazma Eserlerde Vakıf adlı kitabımın ikinci baskısı, Arapça’ya da çevrildi, şimdi çok faydalı bir hale geldi, yurt dışında da kullanılıyormuş, onun için Türkiye Yazma Eserler Kurumu yeniden bastı. Burada da benim üzerinde çalıştığım Ali Şir Nevâi’nin eserlerinin bulunduğu Külliyât-ı Nevâyi var. Topkapı Sarayı’nda da olan yazmanın tamamen aynısıdır. Dünyada bu eserden sadece 4 tane var. Fransa’da var, bizde 2 tane var, diğeri de İngiltere’de sanırım. Bu da Kristovolos tarafından Fatih’e ithaf edilen ‘Kritovolos Tarihi’. Bu kitaplıkta gördükleriniz de bizim Harvard yayımlarımız. Yukarı katta da Turgut Bey’in kitapları var ama ancak çok karışık gösteremeyeceğim, buradan daha fazla kitap olduğunu hayal edin.
Sohbetimizin devamında Harvard Üniversitesi’nde uzun yıllar akademisyenlik yapan Türk edebiyatı profesörü Gönül Tekin’in evine geçerek kitaplarını inceliyoruz. Bu evin her odası ayrı kütüphane. Sayısını bilmediği eserlerden bahsederken Gönül Hoca, “Kitaplarımın 10 bin tanesini Koç Üniversitesi’ne bağışladım. 30 yazma vardı içlerinde. Şimdi onlar özel bir yerde tutuluyor, kataloglarını yayınlayıp üstlerine isimlerimizi yazdık. Yine de dünya kadar kitap var. Kalanları da – sayısını bilmiyorum ama - yine Koç kabul ederse oraya bağışlamayı düşünüyorum.” diyor.
Prof. Tekin, tüm odaları tek tek gezdirerek kitaplarını anlatıyor. İçinde sobası da bulunan tamamen kitaplara ayrılmış ilk odada genel kültür, sanat tarihi alanlarına ait eserler var. Mezopotamya külliyatı, bütün yeme kültürleri ve hayatlarını anlatan kitaplar sıra sıra dizilmiş. Yine evin bir başka odasına giriyoruz. Oğlu Durali Beyin çocukluk zamanında okuduğu kitapları; diğer tarafta kızım dediği gelini Cansu Hanımla ortak kitapları olduğunu görüyoruz. Bu odadan da yukarı kata çıkıyoruz. Orta alandaki yaşam alanında Gönül Hocanın üzerine çalıştığı kitaplar yer alıyor. Tüm dünya medeniyetlerine ait mitolojik eserler bu kütüphanenin raflarında. Prof. Tekin, Şehnameyi Farsçasından okuduğunu, Türkçe çevirilerinden farklı detaylara sahip olduğundan bahsederek Âb-ı Hayât hikayesinin farklı dillerdeki tercüme değişikliklerini anlatıyor.
Buradan da oğlu Durali Beyin çalışma odasına geçiyoruz. Burada da Tekin’in kitaplarının bir bölümü yer alıyor. Raflardaki kitapları gösteren Tekin, “Bunları hiçbir yerde bulamazsınız” diye söze giriyor ve eserleri şöyle tanıtıyor: Rafta gördüklerinizin hepsi Harvard’dan getirdiğim ve dünyada başka hiçbir yerde bulunmayan nadir kitaplardan alınan fotokopiler. Mesela bu, İgnac Kunos’un 19. yüzyılda topladığı Türkçe hikayeler. Üç ciltlik bir kitaptır. Bizdeki tercümesi ise sadece tek cilttir. Başka bir şey göstereyim. Bu da Cuneiform Studies (Çivi Yazısı Dergisi). Üniversite çok eski eserleri, arabaların içine koyup hocaların kapısının önüne bırakır. Bizler de oradan seçtiklerimizi alırız. Bu kitaplar bu yüzden başka hiçbir yerde yok.
Prof. Gönül Tekin, yatak odasındaki çalışma masasını ve sık kullandığı araştırma kitaplarının bulunduğu kütüphanesini gösteriyor. Küçük bir pencereden huzur dolu yeşilliğe bakan masasındaki gece lambasını, kitaplarını, çalışma notlarını ve büyütecini görenler, burada bir araştırmacının yaşadığını anlar. Tekin, Nizami’nin Âb-ı Hayât’a getirdiği değişiklikten bahsettiği bir kitabı yazmaya başladığını söylüyor. Bu hikayeyi neredeyse tüm dillerdeki versiyonlarını okuduğunu, karşılaştırarak ele aldığını, bu yüzden biraz yavaş ilerlediğini ifade ediyor.
Günde kaç saat çalıştığını sorduğumuz Tekin, “Amerika’dayken sabah bütün işlerimi yapar öğlen 1’de oturduğum masamdan akşam 7’de kalkardım. Oğlum kapıya gelir, ‘Anne karnım acıktı’ diye seslenirdi. Gece televizyon seyrederim kafamı dinlendirmek için hiçbir şey düşünmem. Yatmaya gittiğim vakit İngilizce junk bir roman okurum. Gece 11 gibi başladığım okumalar sabaha dek sürer. Çengname’yi yazarken 1500 tane kitap okudum.” diyor.
Harvard Üniversitesi’nde uzun bir süre akademisyenlik yapan Prof. Gönül Tekin’e, yeniden ülkesine dönmeye nasıl karar verdiğini sorunca, “Rahmetli eşim (Şinasi Tekin) Beyle yaptığımız her iş Türkiye’ye, Türk kültürüne hizmet içindi.” ifadelerini kullanarak asıl dönmemeyi hiç düşünmediklerinden bahsediyor. Journal Of Study yayınlarını da yine Türk akademisyenlerin kendini geliştirmesi için bastıklarını ifade eden Tekin, “Bizimki geleceğe yatırım” diyor.
Son olarak evin en alt katındaki depoya götürüyor bizi Gönül Hoca. Kapısını açtığımızda kendimizi bir hazineye adım atmış gibi hissediyoruz. Duvar kenarlarından tutun da koridorlara konulan kütüphane raflarına, kalorifer peteklerinin üzerinde biriken dergilerden yerdeki kitap kolilerine kadar, sanıyoruz burada binlerce kitap vardır. İlk bölümde hocanın yatmadan okuduğu İngilizce romanlar bulunuyor. Raflardan birinde baştan başa Türkoloji yayınları bulunuyor. Bir diğer duvarda, Kur’an, İslamiyetle ilgili çeşitli kitaplar, Özbekçe eserler, Osmanlıca masallar, Türk edebiyatına ait kitaplar. Bir diğer rafta da İngiliz edebiyatı eserleri yer alıyor. Bir bölümde ise baştan başa dünyadaki çeşitli ülke yayınlarına ait Türk tarihiyle ilgili kitaplar var. Fotomuhabirimiz Sedat Özkömeç’in dikkatini Agatha Christie romanlarının olduğu şirin bir bölüm çekiyor. Gönül Hoca biraz utanıp gülerek onları fotoğraflamamızdan utanıyor.
Prof. Tekin, çok erken yaşlarda okuma yazmayı öğrendiğini söylüyor. Hatta Osmanlıca bilen anneannesiyle birlikte yazmayı öğreniyorlar. Okula vaktinden önce başlıyor. Türkoloji alanına ilgisinin nasıl başladığını sorduğumuz Gönül Hoca, “Çok ama çok meraklı bir çocuktum” diyerek heyecanlı bir şekilde şu anıları anlatıyor: Mesela ilkokul zamanlarımda bir gün İzmir’e tayyare geldiğini duydum. Akşam kendi kendime düşündüm. Bu tayyare neyin nesi? Aldım çantamı yüklendim, Aydın’dan İzmir’e yürüyorum. Gece yarısı oldu vakit geçti. O sırada babam veteriner, arkadaşları arabayla bir yerde dönüyorlar. ‘A Hakkı Beyin kızı yolda’ diyerek beni eve getirdiler. Bir gün de Menderes Nehrini görmek istedim. Arkadaşlarımın hepsini ayarttım ve gittik. Nasıl yağmur yağıyor. Yine de suya atladım. Su beni götürdü. Kahvedeki adamlar koşarak gelip beni kurtardılar. ‘Hakkı Bey sen bu kızı evlendir’ derlerdi. Ben kaç yaşında evlendim, 38 yaşında, Şinasi Beye rastlamasaydım yine evlenmezdim.
Harvard Üniversitesi Yakın Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümünde, Prof. Dr. Şinasi Tekin tarafından yayınlanmaya başlanan Türklük Bilgisi Araştırmaları Dergisi (Journol Of Turkish), Prof. Dr. Gönül Tekin tarafından devam ettiriliyor. Bu dergilerde Türk akademisyenlerin yayımlanmaya değer makaleleri yer alıyor. Prof. Dr. Günay Kut, “Her yıl bir hocamıza, hayattaysa bir armağan hazırlıyoruz, vefat etmişse bir hatıra sayısı çıkarıyoruz. Bunun dışında da en az 2-3 eser, Osmanlı dönemine ait mesneviler, divanlar, çeşitli tarih coğrafya kitapları gibi ne varsa bize gönderilen kitapları okuyoruz, baskıya layık görürsek düzeltmelerini yapıp kabul edip yayınlıyoruz. Harvard’dan çıkan bu Türkçe yayınlardan 30 bin tanesi üniversite kütüphanelerine ücretsiz dağıtıldı.” diyor. Gönül Tekin de bu kıymetli yayınlar sayesinde Türk dilinin dünyaya tanıtıldığını söylüyor ve ekliyor: Bizim Türkçe yayınlarımızın başında da Aşık Paşa’nın 13. yüzyılda, Anadolu’da Arapça ve Farsça hakimken yazdığı şu şiiri yer alır: