
Pera Müzesi, “Sıra dışı Minas: Kütahya Çini ve Seramiklerinde Esin ve Yeniliğin Hikâyesi” sergisiyle Kütahya çini ve seramik zanaatının köklü geçmişine ve Kütahya’nın kozmopolit toplumunun ortak mirasına vurgu yapıyor. Sergi küratörü Yavuz Selim Güler, “21. yüzyıla Kütahya çiniciliğini taşımak istiyorsak, yaklaşık yüz yıl önce Kütahya’nın usta çinicilerinin bize bıraktığı kıymetli mirastan alacağımız önemli dersler bulunuyor” diyor.
Kuruluşunun 20. yılını kutlayan Pera Müzesi, Kütahya çini ve seramik sanatına farklı bir gözle yaklaşan yeni koleksiyon sergisinde izleyiciyi sıra dışı bir ustayla tanıştırıyor: Kütahyalı seramik ustası Minas Avramidis. 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında üretim yapan Minas’ın hikâyesine ve üretimlerine odaklanan “Sıradışı Minas: Kütahya Çini ve Seramiklerinde Esin ve Yeniliğin Hikâyesi” başlıklı sergi çini üretiminin yalnızca geleneksel tekniklerle değil, dönemin sosyal ve kültürel dinamikleriyle nasıl biçimlendiğini de görünür kılıyor. Minas Avramidis’in 1910’lu yıllarda ürettiği, 19. yüzyıl sonrasında unutulmaya yüz tutmuş figürlü anlatı geleneğini Kütahya çiniciliğine yeniden kazandıran ve dört sahneden oluşan “Genovefa Hikâyesi” temalı seramik tabak serisi, serginin odak noktalarından biri. Sergiyi ayrıca Kütahya çiniciliğinin Osmanlı toplumunun geçirdiği değişimin bir aynası olarak da kurgulayan “Sıradışı Minas”ı sergi küratörü Yavuz Selim Güler, II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte, sosyal ve politik mesajların taş baskılarına uygulanmasının çini ve seramiklerde daha görünür hale geldiğini anlatıyor ve “Minas’ın bu dönemde sipariş üzerine yaptığı eserlerde, siyasi, toplumsal, entelektüel, mitolojik ve dini tasvirlerin seramiklerine yansıdığı görülür. Ayrıca bu sergi ile diğer ustaların da sosyal ve kültürel dinamikleri yansıtmasına değinmek istedik. Sergide II. Meşrutiyet’in ilanı anısına yapılan evaniler, 1. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele’nin zorluklarını hatırlatan “Bu da Geçer Ya Hu” yazılı tabak, veya Kütahya’nın Yunan İşgali döneminde üretilmiş objeler bir arada görülebiliyor” diyor. “Sıradışı Minas”ı sergi küratörü ve Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyon Sorumlusu Yavuz Selim Güler ile konuştuk.

Pera Müzesi olarak kuruluşumuzdan bu yana düzenlediğimiz koleksiyon sergileri aracılığıyla, Suna ve İnan Kıraç Vakfı koleksiyonlarının temsil ettiği değerleri toplumla paylaşıyoruz. Önceki kalıcı koleksiyon sergilerimizden biri olan Kahve Molası sergisi, Türk Kahvesi ve çinicilik gibi iki önemli kültürel varlığımızı bir araya getirerek bu somut olmayan kültürel miraslarımıza dikkat çekmişti. Sıradışı Minas sergisiyle ise mikro tarih yaklaşımını benimseyerek, Kütahyalı seramik ustası Minas Avramidis ve onun şaheseri Genovefa Hikâyesi tasvirli tabaklarını merkeze aldık; 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında çinicilerin kaybolmaya yüz tutmuş zanaatlarını yeniden canlandırma çabalarına ve geçmişten ilham alarak geleceğe bıraktıkları yenilik adımlarına vurgu yaptık. 21. yüzyıla Kütahya çiniciliğini taşımak istiyorsak, yaklaşık yüz yıl önce Kütahya’nın usta çinicilerinin bize bıraktığı kıymetli mirastan alacağımız önemli dersler bulunuyor.
Minas daima gündemimizdeydi
Minas Avramidis, koleksiyonumuzun her zaman gündemindeydi; çünkü onun Genovefa Hikâyesi tasvirli tabakları, 2007 yılından beri Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kütahya Çini ve Seramikleri koleksiyonunun önemli bir parçasıydı. Tabak serisi Pera Müzesi’nde 2007-2014 yılları arasında Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu sergisinde ve 2023 yılında Gelecek Hatıraları adlı süreli sergide yer aldı. Bu eser grubu üzerine çalışmalarımıza ise yaklaşık 1,5 yıl önce başladık ve bu serinin katmanlı bir hikâye ve esin süreci barındırdığını keşfettik.
Minas, Kütahya’nın köklü çinicilik geleneğinde yetişmiş ve geleneksel çiniciliğin her alanında usta bir isimdi. Kili, sırları ve boyaları kendi hazırlar; bezemelerini ise kendi yaratıcılığıyla harmanlar, ürünlerini de evinin yanına inşa ettiği fırında ölümsüzleştirirdi. 1900’lerin başında çıraklıktan ustalığa geçerken, Minas, ustalarından geleneksel bezemeleri yeni fikirlerle birleştirmeyi öğrenmişti. Diğer ustalardan farklı olarak, taşbaskılar ve fotoğraflardan esinlenen tasvirleri en çok kullanan ustalardan biri Minas’tı; çünkü büyük olasılıkla, İzmir’in Rum cemaatine ait Yunan aydınlanması ve kültürünü yansıtan figürlerin yer aldığı eser siparişleri alıyordu. Genovefa Hikâyesi tasvirli tabakları da bu siparişlerden biri olmalıydı; çünkü Minas, bu eser grubunu yaptığı 1910’larda, Genovefa Hikâyesi adlı eser, inanç ve sadakati konu alan hikâyesiyle pek çok kamusal alan ve evde önemli bir dekoratif ögeydi.
Kütahya’nın ortak mirasına vurgu
Sergi, Kütahya çini ve seramik zanaatının köklü geçmişine ve Kütahya’nın kozmopolit toplumunun ortak mirasına vurgu yapıyor. Çırakların, hangi cemaatten olurlarsa olsunlar, aynı atölyelerde yetiştiklerini, birlikte çalıştıklarını ve bu atölyelerin sahiplerinin ortaklıklar kurduklarını gözler önüne seriyor. Bunun en ilginç örneklerinden biri ise Minas Avramidis’tir. Yüzlerce yıllık çinicilik geleneğinin temsilcisi olan Ermeni Minasyan Kardeşler’in yanında muhtemelen çıraklığını tamamlayan Minas, küçük atölyesiyle çiniciliğin büyük isimlerinden Hafız Mehmed Emin Efendi ile ortaklık yapmış ve Birinci Ulusal Mimarlık üslubundaki yapılar için çini üretimine katkı sağlamıştır.
Toplumdaki değişime ayna
II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte, sosyal ve politik mesajların taş baskılarına uygulanması çini ve seramiklerde daha görünür hale gelmiş ve Osmanlı toplumunun geçirdiği değişimin bir aynası olmuştur. Minas’ın bu dönemde sipariş üzerine yaptığı eserlerde, siyasi, toplumsal, entelektüel, mitolojik ve dini tasvirlerin seramiklerine yansıdığı görülür. Ayrıca bu sergi ile diğer ustaların da sosyal ve kültürel dinamikleri yansıtmasına değinmek ve Genovefa serisinin bu süreçteki yerini görünür kılmak istedik. Sergide II. Meşrutiyet’in ilanı anısına yapılan evaniler, 1. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele’nin zorluklarını hatırlatan “Bu da Geçer Ya Hu” yazılı tabak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı anısına yapılan bardaklar veya Kütahya’nın Yunan İşgali döneminde üretilmiş objeler bir arada görülebiliyor. Minas’ın Genovefa Hikâyesi ise, sosyal ve kültürel dinamiklerin yansımasının önemli bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor; çünkü yapıldığı dönemde, bu hikâye özellikle Rum cemaatinde inanç, sabır ve sadakati öğütleyen önemli bir sembol olarak kabul ediliyordu.
Kütahya çiniciliği keşfedilmeyi bekleyen hikâyelere sahip
Kütahya çiniciliği, keşfedilmeyi bekleyen pek çok hikâyeye sahip. Koleksiyonumuz, 18. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan dönemde Kütahya çini ve seramiklerinin gelişimini yansıtan nitelikli örneklerden oluşuyor. Bu değerli koleksiyonu, düzenlediğimiz sergiler aracılığıyla ziyaretçilerimizle buluşturmayı amaçlıyoruz. Müze olarak, her beş yılda bir kalıcı koleksiyon sergilerimizi yeni bir tema etrafında yeniden kurgulamaya özen gösteriyoruz. Şimdiden, bir sonraki Kütahya çini ve seramikleri sergimiz için kavramsal hazırlıklara başladık. Küçük bir ipucu vermek gerekirse bu kez birkaç yüzyıl geriye giderek, ilham ve yeniliğin izini süren yeni bir hikâyeyi öne çıkarmayı planlıyoruz.