Son senelerde yazları sanatın nabzı Bodrum’da atıyor… Ben de gidip gördüklerimi sizlere yazıyordum. Bu sene ben pek vakit ayırıp Bodrum’a gidememiştim ama bir aile seyahatiyle, Fast Company Türkiye’nin Young Owners etkinliğini birleştirdiğim bir hafta sonunda keyifli bir sanat goyası da yapabildim; Bodrum Loft’taki Gallery Perrotin (*) iş birliği ile “French Delights” sergisini sizlere anlatmak istedim.
Geçtiğimiz sene de Bodrum Loft’ta bir goya yapmıştım. (https://muratulker.com/y/arada-iki-toplanti-ve-tatil-goyalar-iyi-geliyor-neden/) “French Delights” sergisinin küratörü Artsa (**) Danışmanlık kurucusu Selcan Atılgan’a ve bize eşlik eden Berna Çorapçı’ya çok teşekkür ederim.
Bodrum Loft’un güzel doğası ve manzarası eşliğinde son gününde gezebildiğim sergide 12 sanatçının, 18 farklı eseri vardı. Uluslararası sanatçıları bir arada görmek onların yaklaşımlarını ve farklı tekniklerini incelemek isteyenler için güzel bir seçki hazırlanmış.
Bu arada Gallery Perrotin, dünya çapında tanınmış bir sanat galerisi. 1989 yılında Paris, Fransa’da Emmanuel Perrotin tarafından kurulmasının ardından Hong Kong, New York, Tokyo, Seul gibi şehirlerde şubeler açtı. Daha çok çağdaş sanatın çeşitli yönlerini temsil eden birçok ünlü sanatçının eserlerine ev sahipliği yapıyorlar ve uluslararası sanat dünyasında önemli bir rolleri var. Geçen yıl Dubai’de tanışmış ve Takashi MURAKAMİ sergisini gezmiştik. (https://muratulker.com/y/dubaide-ailece-sanat-goyasi/) Türkiye’de onları görmek güzel bir gelişme.
Sergiyi gezerken yanlarında bulunan karekodlarla detaylı açıklamalara ulaşmak mümkündü. Bir de detaylı bir katalog hazırlanmıştı. Ben ilgimi çeken eserleri kayda aldım ama altındaki açıklamalar benim gözlemlerim olduğu kadar, ustaları tarafından hazırlanmış açıklamalardan derlediğim özetler. Meraklıları için sergide benim için öne çıkan eserleri aşağıda belirttiğim kaynaklardan faydalanarak aşağıda anlatıyorum.
Appriou’un eseri, yaşayan varlıklar arasındaki bağı vurgulamayı hedeflerken özellikle su ve hava gibi temel elementler arasındaki bağlantıya odaklanmış. Jean-Marie Appriou, “Hepimiz denizden geliyoruz: Deniz memelileri ve balıklar, bizi kendi soy ağacımızı keşfetmeye yönlendirir. Hatta yaşayan varlıkların ötesine, zamanın başlangıcında, ilkel dünya hala metallerin ve minerallerin sıvı bir magması olduğu ve camın erimiş demir göllerine yağdığı zamanlara kadar gider” diyor.
Appriou, bir yandan da bu eseriyle doğanın ve insanın derin bağlantısını vurguluyor. Ay’ın izleyicisi olarak bilinen bu eser, göz alıcı bir şekilde bronz, alüminyum ve el üflemeli camın muhteşem bir birleşimi. Eserin sadece bir kopyası var! Jean-Marie Appriou’un eseri, doğa ve insan arasındaki derin ve zaman ötesi bağı hatırlatan bir sanat eseri.
Jean-Marie Appriou’un “Excerpts” serisinden heykeller, seyirciyi eski bir yapısal yapının parçası olabilecek bir yıkıntıyı düşlemeye davet ediyor. Sanatçı, bu heykellerin çıkarılmış olabileceği binanın cephesini hayal etmemizi istiyor. Yüzeyde, bazı ifadelerin kalıntıları gözle görülüyor, ancak heykelin karakteristik parçalanması nedeniyle bu ifadeler atomize olmuş ve anlaşılmaz hale gelmiş. Sanatçı, bu malzemenin çağdaş karakteri ile yıkıntılarla ilişkilendirilen antik imgeler arasında bir çatışma yaratıyor. Bir nevi söylenmeyen belirsiz bir zaman mekana ait sözlerden kendi anıtını üretmiş. Üstündeki yazılı mesajı kadar size “Geçmişin izlerini unutmamak gerek” diyor sanki.
Daniel Arsham, tarih, semboloji ve pop kültürü harmanlıyor. Bu eserin ait olduğu özel koleksiyonu, ünlü Hollywood filmlerinde yer alan araçları içeriyor. İkonik araçlarından bazılarına alternatif bir bakış açısı sunuyor.
Bronz üretilen bu eser, 1985 bilim kurgu filmi Back to the Future’da bir zaman makinesine dönüştürülen ünlü DMC Delorean aslında. Güzel bir atıf, zaman yolculuğunu ve aynı anda geçmişi ve geleceği referans alıyor. Arabada, stratejik olarak yerleştirilmiş erozyonları içeren kesik bölgeleri ve içinden çiçeklenen kristalleri görüyorsunuz. Endüstriyel nesnelerin sadece zaman geçtikçe bozulduğu, zaman ve terkedilme kurbanı olduğu anlaşılırken, detaylarıyla doğal geri dönüşümü de vurgulamış.
Ve tabii Murakami’nin renkli heykelleri. Dediğim gibi daha önce eşim Betül Hanım’la yaptığımız bir sanat goyasını detaylarıyla yazmıştım.
(https://muratulker.com/y/dubaide-ailece-sanat-goyasi/) Onun eserlerine bakmak bile bana neşe veriyor. Burada da karşılaşmak keyifliydi.
Bu eser, izleyiciye sonsuzluğun ve sonsuz olanın güzelliğini sunuyor. İçinde gizemli bir hikaye barındırıyor: Sonsuzluğun sembolü olarak düşünülen bu eser, sanat ve tasarımın gücünü bir arada kullanmış.
Jean-Michel Othoniel’in sanatı soyut ve düşünceye dayalıdır, şiirsel formlar yaratır. Geometriye olan ilgisi, özellikle düğümlerle ilgili matematiksel araştırmalarıyla kendini gösterir. Şeffaf boncukları, yansıtıcı metal boncuklarla birleştirerek farklı şekiller oluşturur. Bu yapılar, mühendislik başarılarına yaklaşır ve uzayda nazikçe kesişen daireler ve spiraller oluşturur. Sanatçı aynı zamanda sonsuz yansımaların matematiksel kombinasyonlarına ilgi duyar. Bu doğrusal şekiller, düşünceyi temsil eder ve boncukların dönüşü, heykellerin hareketi ve estetiğini vurgular. Şekiller ve renkler giderek karmaşıklaşır ve sanatçının matematiksel yapılar konusundaki ilgisi, bir Meksikalı matematikçi olan Aubin Arroyo ile iş birliği yapmasına yol açmış.
Bu eser, geçmişimizin bizi nasıl etkilediğini ve ileriye nasıl taşıdığını anlatıyor. Geçmişimiz bazen bizi geri tutar, bazen ilerlememize yardımcı olur, hatta ikisi aynı anda olabilir. Aynı zamanda doğa ve ağaçlarla ilişkimizi yansıtan bir eserdir. Doğanın güzelliği ve değişkenliği bizi etkilerken, zamanın daha yavaş aktığı bir his de verebilir. Heykelde kullanılan dallar da bu ilişkiyi anlatıyor.
Sanatçı Hildebrandt, 2008’de başladığı satranç temalı çalışmalarına devam ediyor. Özellikle piyonları içeren satranç tahtaları ve parçaları doğrudan kullanarak bu temayı işliyor. 2020’den itibaren büyük bronz heykellerde satranç parçalarını soyut geometrik hacimler haline getiriyor. Pierre adlı eser bu serinin bir parçası. Satrancın bu sanatsal yorumu ilginç ve etkileyici!
Yazımı Bodrum’daki bu sergileri niye önemsiyorum, birkaç maddede özetleyerek bitireyim:
Böylece mutlu oluyorum. Sonunda her şey bizim misyonumuza çıkıyor.
Emmanuel Perrotin, 21 yaşındayken 1990 yılında ilk galerisini kurdu. Perrotin’in Paris, Hong Kong, New York, Seoul, Tokyo, Şanghay, Dubai (ve yakında Los Angeles) şehirlerinde toplam yaklaşık 7.800 metrekare (84.000 fit kare) sergi alanına sahip galerileri bulunuyor. Perrotin her yıl, Art Basel, Frieze, Dallas Art Fuarı, Expo Chicago, ART021 ve West Bund Art & Design, the Armory Show ve TEFAF, artgenève gibi yirmiden fazla sanat fuarına katılım sağlıyor.
Galeri, son yıllarda özellikle podcast ve video gibi düşünceli editöryal içeriklerin üretimi ve panel tartışmaları, çocuklar için eğitim atölyeleri ve konserler gibi programlı etkinliklerin geliştirilmesi yoluyla misyonunu genişletti. Perrotin ayrıca kataloglar, edisyonlar ve hediyelik eşyalar yayımlayarak, kitapçılarında satışa sunuyor.
Artsa Danışmanlık ve Proje, İstanbul merkezli uluslararası bir sanat danışmanlık şirketidir. Müşterilerinin ev, ofis ve projelerinde tek sanat eseri için danışmanlık ve tedarik hizmetleri sunmaktadır. Hem estetiği hem de bütçeyi göz önünde bulundurarak müşterilerinin ihtiyaç ve isteklerine göre kişiye özel sanat programları ve koleksiyonlar oluşturur. Artsa Danışmanlık’ın ana hedeflerinden biri, sanat ve birey arasında bir kanal görevi görmektir. Artsa, belirli bir galeri veya sanatçıya bağlı olmadığı için en iyi parçaları ortaya çıkarmak için geniş bir galeri ve sanatçı yelpazesine sahiptir.