Taha Kılınç’ın “Filistin’i Sarsan Kurşunlar: Dört Suikast” kitabı Ketebe Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluştu. Kitap, geçtiğimiz yüzyılın Orta Doğu tarihinde derin izler bırakan ve Filistin ile Kudüs’e doğrudan bağlı olan dört önemli suikastı konu alıyor. Kitap, Ürdün’ün ilk kralı Abdullah bin Hüseyin (1951), Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdulaziz (1975), Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Enver Sedat (1981) ve İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin’in (1995) öldürülmelerini anlatıyor.
Geçtiğimiz yüzyılda Orta Doğu’da hepsi de doğrudan doğruya Filistin ve Kudüs’le bağlantılı, dört önemli suikast gerçekleştirildi. Ürdün’ün ilk kralı Abdullah bin Hüseyin 20 Temmuz 1951’de; Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdulaziz 25 Mart 1975’te; Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Enver Sedat 6 Ekim 1981’de ve İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin 4 Kasım 1995’te öldürüldü. Katillerin kimlikleri ve dünya görüşleri birbirinden tamamen farklı olsa da, bütün bu suikastların ortak bir noktası vardı. Hepsinde de maktuller, Filistin ve Kudüs’le ilgili attıkları adımlar nedeniyle cezalandırılmıştı. Bölgenin dört karizmatik ve etkili liderinin sahneden çekilmesiyle sonuçlanan bu suikastlar, Filistin meselesinin bütün taraflarını, farklı amaç ve şekillerde politikalarını gözden geçirmeye ve hatta değiştirmeye zorladı. Etkileri ve artçı sarsıntıları günümüzde hâlâ bütün sıcaklığıyla hissedilen bu hadiseler, Filistin ve Kudüs konusunda Arapların da Yahudilerin de attığı ve at(a)madığı da diyebileceğimiz bütün adımları büyük ölçüde açıklıyor. Taha Kılınç’ın Ketebe Yayınları tarafından yayımlanan “Filistin’i Sarsan Kurşunlar: Dört Suikast” kitabı da bu dört kritik suikastın geniş bir arka plan ve tarihsel çerçeve içinde anlatıyor.
Dört başlıkta suikastların arka planı
Kılınç, “Çölün Ortasında Bir Saray” başlığıyla Kral Abdullah, “Kararlı, İdealist ve Yalnız” başlığıyla Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdulaziz’i, “Çekirgenin Son Zıplayışı” başlığıyla Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Enver Sedat’ı ve “Güvercin Kılığındaki Şahin” başlığıyla da İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin’i anlatıyor. Dört bölümden oluşan kitapta Kılınç, Kral Abdullah’ın, İsrail’le gizli ittifak kurduğu iddiasıyla Filistinliler tarafından hem de Mescid-i Aksâ’nın içinde öldürülmesini, İsrail’i destekleyen ABD’ye ve Batılı ülkelere karşı başlattığı petrol ambargosunun hemen ardından, Kral Faysal’ın kendi sarayında öz yeğeni tarafından yakın mesafeden vurularak öldürülmesini, ülkesinin içine yuvarlandığı ağır ekonomik krizin etkisiyle Sovyetler Birliği yörüngesinden çıkarak hızlıca ABD’nin himayesine giren Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Enver Sedat’ı İsrail’le anlaşma imzaladığı için kendi ordusundaki bir yüzbaşı tarafından öldürülmesini anlatıyor. Kılınç, son olarak da 1993’te imzalanan Oslo Anlaşması’nın İsrail’de meydana getirdiği barış havasından şikâyetçi olan ve Filistinlilere fazla yüz verildiğini düşünen fanatik Yahudi yerleşimci Yigal Amir’in, Tel Aviv’de Yitzhak Rabin’in yaşamına son veren kurşunları sıkmasını anlatıyor. Orta Doğu’nun dört önemli ülkesinin Filistin meselesine etki ve katkıları, sorunların oluşması ve büyümesi kitabın ana örgüsünü oluşturuyor. Suikastların hikâyesi bu yönüyle, Filistin sorununun hikâyesine dönüşüyor.
Suikastlar hâlâ Orta Doğu siyasetinin ana kodlarını şekillendiriyor
Kitapta ayrıca travmaların sadece insanlarda değil, devletler ve kurumlar üzerinde de kalıcı izler bıraktığına dikkat çekiliyor. Kitap boyunca, dönemsel bağlamları eşliğinde ayrıntılı öykülerini okuduğumuz dört suikast, bugün hâlâ Orta Doğu siyasetinin ana kodlarını şekillendirmeye devam ediyor. Türkiye’den bakınca çok uzak gibi görünen bu hadiseler, söz konusu devletler için hâlâ güncelliğini koruyor. 1999’dan beri tahtta oturan Ürdün Kralı II. Abdullah, Mescid-i Aksâ’da bir Filistinli tarafından öldürülen büyük dedesinin adını taşıyor. Kudüs’ü Amman’daki sarayından yorgun gözlerle seyretmekle yetinen Kral Abdullah, babası Kral Hüseyin’in İsrail’le imzaladığı anlaşmanın çerçevelediği bir iktidar alanına sahip. Bugünkü Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz, Kral Faysal’ın öz kardeşi. Faysal’ın akıbeti hafızalardaki yerini öylesine canlı biçimde koruyor ki, Veliaht Prens Muhammed bin Selman, aynı trajik hadisenin tekrarlanmaması adına ülkesini İsrail’in stratejik ortaklarından biri haline getirmiş. Suudi Arabistan’da bu yeni konjonktürü halka benimsetmek için tepeden dayatılan ideolojik, dinî ve siyasi dönüşüm, yıldırım hızıyla devam ediyor. Mısır’ın bütün güvenlik politikalarını, Enver Sedat’ın İsrail’le imzaladığı Camp David Anlaşması şekillendiriyor. Mısırlı yöneticiler bir yandan İsrail’le fazla yakınlaşmanın korkutucu neticesinden çekinirken, diğer yandan Camp David’in sağladığı ekonomik ve siyasi avantajları yitirmeme derdiyle siyaset yapıyor. İsrail’de Benyamin Netanyahu başbakan ve Rabin suikastının azmettiricilerinden İtamar Ben-Gvir kabinede “iç güvenlikten sorumlu bakan” koltuğunda oturuyor. Ben-Gvir, aşırı sağcı Yahudilerin Mescid-i Aksâ’ya düzenlediği rutin baskınların da mimarıve destekçisi durumunda. Kılınç, “Filistin sahnesine bugün dikkatle bakan bir göz, 1951-1995 arasında farklı aktörlerce ve farklı saiklerle işlenen, ama nihayetinde Filistin meselesinin ana aktörlerini kilitleme neticesine hizmet eden bu dört suikastın, perde gerisinde koyu birer gölge gibi durduğunu görecektir. Tarihi eğer ‘Bugünü anlamak ve geleceğe hazırlanmak için geçmişe ayna tutmak’ olarak tarif edeceksek ki en mantıklı tanım da budur. Filistin sahnesine tutulacak her ayna hem bugünü anlamayı hem de geleceğe hazırlanmayı kolaylaştıracaktır” diyor. Dört Suikast’ın o aynalardan biri olması ise Kılınç’ın en samimi dileği.