İSAR Araştırma Merkezi İstanbul’daki tekke ve tasavvuf kültürünün önemli mahfillerinden Sultantepe Özbekler Tekkesi’nin arşivini oluşturmak, çok boyutlu tarihini yazmak ve tekkede mevcut kültürel birikimi tespit ederek araştırmacıların kullanımına açmayı amaçlayan bir projeyi hayata geçirdi.
Özbekler Tekkesi’ne dair yürütülen proje kapsamında 8 Ekim 2022’de Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen çalıştayda araştırmacılar tarafından sunulan makaleler Osman Sacit Arı ve Melih Sâdık Küçüker editörlüğünde bir araya getirildi. İSAR yayınları arasından çıkan Sultantepe Özbekler Tekkesi Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Müesssesinin Tarihi isimli eser Hasan Demirtaş, Erkan Övüç, Serpil Özcan, Dr. Ömer Faruk Can, Melih Sâdık Küçüker, Ömer Koçyiğit, Süleyman Erguner ve Merve Kübra İnce’nin kaleme aldığı ilmî makalelerden oluşuyor. Çalışmada tekkenin kuruluşundan yakın zamana kadar tarihi seyri, tasavvufi hayattaki yeri ve kültürel birikimi yeni bilgiler ışığında ortaya konuluyor.
Üsküdar’da Orta Asya’dan gelen dervişlerin barınması için inşa edilen Nakşibendî tekkesi olan Sultantepe Özbekler Tekkesi, dini ve tasavvufi bir muhit olduğu kadar icra ettiği çeşitli rollerle gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet devrinde sosyal ve kültürel bir merkez olarak öne çıkmaktadır. Özbekler tekkesi, Maraş Valisi Abdullah Paşa tarafından Nakşî şeyhlerinden “Hacı Hoca” unvanıyla bilinen şeyh Abdullah Efendi (ö. 1785) için inşa ettirilmiştir. Başlarda küçük çaplı bir yapı olduğu anlaşılan tekkenin kurucu şeyhi Abdullah Efendi aslen Maveraünnehir’in Semerkant şehrinden olduğu ve yaklaşık kırk yıl şeyhlik vazifesinin sürdürdüğü kaynaklarda yer almaktadır. 1788 yılında Özbekler Tekkesi için el-Hac Halil Ağa tarafından bir vakıf kurulmasıyla tekke hukuki bir statü kazanmıştır. 1752-53 senesinden beri fiili olarak hizmet veren tekkenin üzerinde bulunduğu ve arazi, bağ, bahçe ve binalar vakıf kurucusu el-Hac Halil Ağa tarafından vakfedilmiştir.
Tekke zaman içinde birtakım eklerle donatılarak tam teşekküllü bir yapıya dönüşmüştür. Sultan Abdülmecid 1844’te tekkeyi bugünkü şekliyle yeni baştan inşa ettirmiştir. 1893 yılında II. Abdülhamid tarafından binada bir onarım daha gerçekleştirilmiştir. 1970’lerde harap bir vaziyette olan tekke; şeyh Hezarfen İbrahim Ethem Efendi’nin soyundan iş adamı ve Türk-Amerikan Dostluk Derneği Başkanı Ahmet Ertegün’ün yardımıyla 1984’de Mimar Cengiz Bektaş tarafından restorasyonu gerçekleştirilmiştir. Tekke hali hazırda İstanbul Eğitim ve Araştırma Merkezi (İSAR) tarafından ilmi ve akademik çalışmalara ev sahipliği yapmaktadır.
Özbekler Tekkesinin tarihi süreç içinde icra ettiği fonksiyonlarla ile ilgili defter, evrak, fotoğraf ve ses kayıtlarından oluşan zengin bir koleksiyonun korunarak günümüze ulaşmış olması tekkeyi benzerlerinden ayrı bir konuma getirmektedir.
Tekkenin asli fonksiyonun dışında zaman zaman sınai çalışmalarda bulunduğunu muhtelif tarihlere ait mali kayıtları içeren muhasebe defterleri belgelemektedir. Şeyh Ethem Efendi (ö. 1904) zamanında tekke etrafında sanat ve zanaat alanında faaliyetlere girişildiği gösteren bu defterlerde dokumacılık, hakkâklik, tornacılık, dökümcülük sektöründe yapılan üretim, işçi istihdamı ve ücretleri, yapılan masraflar, satış ve pazarlama, gelirlerin nerelere kullanıldığı gibi hususlar kayıtlıdır. Defterlerden söz konusu üretimden elde edilen gelirlerin önemli bir kısmının tekkenin ihtiyaçları için harcandığı görülmektedir.
Özbekler Tekkesi’nde konaklayan misafirler ve mukim dervişler de -günümüze ulaşan- çeşitli defterlere kaydedilmiştir. 1898-1925 yılları arasına ait bu misafir ve nüfus defterleri tekkenin misafir ve derviş portresini sunarken İstanbul’un çok kültürlülüğüne ve hareketli nüfusuna tekkenin katkısı, misafir edilen Orta Asyalı seyyahların hususiyetleri, tekke ahalisinin şehirle kurduğu ilişki, demografik değişim ve dönüşümü aydınlatmaktadır. Mehmed Sadık Efendi’nin oğlu Hezarfen lakaplı Şeyh İbrahim Edhem Efendi (ö. 1904) başta ebru olmak üzere hattatlık, marangozluk, matbaacılık, dokumacılık ve oymacılık gibi pek çok el sanatını büyük bir beceri ile icra ederek tekkeyi sanat ve sanayi üretimi noktasında görülmemiş bir mevkiye yükseltmiştir.
Özbekler Tekkesi 18. yüzyılın ortasında başladığı faaliyetlerine tekkelerin kanunla kapatıldığı 1925’ten sonra kısmen de olsa devam etmesiyle istisnai bir yere sahiptir. 1940’lardan itibaren İstanbul musiki hayatında önemli bir yeri olan Özbekler Tekkesi, devrin saz ve söz üstatlarının bir araya gelerek musiki meşk ettiği, ney üflediği, mübarek gecelerin ihya edildiği, tekke mutfağında pişen geleneksel Özbek pilavının ikram edildiği bir kültür muhiti olagelmiştir. Hafız Kani Karaca, neyzen Süleyman Erguner, neyzen Niyazi Sayın, Halil Can, neyzen Ulvi Erguner, tanburi Asaf Erguner, hafız Cevdet Soydanses, hafız Hulusi Gökmenli, imam hafız Nafiz Uncu, hafız gazelhan Kâzım Büyükaksoy, Sadeddin Heper, udi ve rebabî Cahit Gözkan, Nezih Uzel Özbekler Tekkesi’nin musikişinas müdavimlerindendir. Tekkenin son şeyhi Necmeddin Özbekkangay (1902-1971) tekkede yapılan musiki icralarını makara bantlarına yaptığı ses kayıtlarıyla muhafaza etmiş ve günümüze kadar ulaşmasına büyük katkı sunmuştur.
Özbekler Tekkesi kurulduğu tarihten günümüze kadar tasavvufi hayatın yanında İstanbul ile Türkistan coğrafyası arasında bir irtibat noktası olmuş kültür, sanat ve musiki mirasıyla süreklilik sağlamaya devam etmiştir.
Millî Mücadele döneminde Özbekler Tekkesi Anadolu’nun silah, cephane, asker ve istihbarat ihtiyacının karşılanmasında büyük bir rol oynamıştır. Söz konusu dönemde tekkenin postnişini Şeyh Atâ Efendi (ö.1936) Karakol Cemiyeti’nin üyelerinden olması hasebiyle tekkeyi bir üs olarak kullanılmasını sağlamış ve Millî Mücadeleye destek vermiştir. Şeyh Atâ Efendi, Millî Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçecek kişileri misafir etmiş ve güvenli bir şekilde geçişini sağlamıştır. Halide Edip ve eşi Doktor Adnan Bey, Meclis-i Mebusan reisi Celaleddin Arif Bey, İsmet Paşa, İbrahim Süreyya Bey, İsmet Fazıl Paşa, Nuri (Conker) Bey, Yunus Nadi, Kazım (Orbay) Paşa, Yüzbaşı İsmail Hakkı, Sakallı Nureddin Paşa, Hüsrev Gerede, Saffet Arıkan, Mehmed Akif Ersoy ve Hamdullah Suphi Özbekler Tekkesi aracılığıyla Anadolu’ya geçiş yapanlar isimler arasındadır.