İlk dönem Yeni Şafak’ın hikayesini bu sefer gazetenin danışmanlığını yapan Yazar Ahmet Kot anlattı. Büyük Doğu’dan Babıali’de Sabah’a, Bugün’den Yeni Devir’e muhafazakarların gazete deneyimini ve Yeni Şafak’ın kuruluşuna giden süreci anlatan Kot, Zaman gazetesinin ilk döneminin ardından, “Hür fikirlerin yeşereceği bir medya ortamı hâlâ yoktu ama şafağın sökme vakti gelmişti” dedi.
Yıl 1994. 28 Şubat döneminin altyapısının hazırlandığı, dindar insanların değil devlet makamlarında, özel sektörde bile kabul görmediği ve horlandığı bir dönem. Dev medya sektörünün hemen hepsi sol seküler kesimin elinde. Gazete manşetleriyle iktidar devirip, darbe yapmak o yılların modası. “Bizim niye bir gazetemiz yok?” sorusu muhafazakar entelektüellerin arasında dönüp dururken, 10 Ekim 1994 yılında bir grup öncü “Türkiye’nin Birikimi”ni oluşturmak için yola çıktı. Yeni Şafak ilk kurulduğu anda ironik olarak bu mottoya uygun bir şekilde çıktı. Bir tarafta muhafazakar ve idealist gazeteciler, diğer tarafta Hürriyet, Tercüman, Günaydın gibi gazetelerden gelen kadro. Çünkü o dönemde sağ cenahta yetişmiş gazeteci sayısı parmakla sayılacak kadar az. Dolayısıyla ortaya ilginç ve kısa dönemli bir gazete çıktı. Kurulma aşamasında Alev Alatlı ile birlikte gazeteye danışmanlık veren Ahmet Kot, o günleri ve değişen dengeleri anlattı. Farklı dünyaların bir araya gelmesinin doğurduğu sonuçlar ve ekonomik sebeplerle ilk dönemki Yeni Şafak’ın 40 günlük ömrü olduğunu ifaden eden Kot, bu deneyimi bir adım ileriye taşıyan ikinci kadroyu kurma aşamasında da desteklerini esirgemediğini söyledi.
Hikâye, aslında bizim kuşağın hikâyesidir. Bilgi ve kültürün basılı iletişim araçlarıyla aktarıldığı, elektronik ve görsel medyanın henüz icat edilmediği bir dönemin kuşakları için gazete ve kitap, fikrin vazgeçilmeziydi. Entelektüel sohbetlerin sık duyulan cümlesi, “Niçin bir gazetemiz yok?” yakınması olurdu. Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu”yu günlük çıkarıp sürdüremeyişi, 60’ların ortalarında “Babıali’de Sabah” ve ardından “Mehmet Şevket Eygi”nin “Bugün” tecrübeleri, gazete ihtiyacını kısmen karşıladıysa da uzun ömürlü olamadılar. Bir parti bülteni olmaktan öteye geçemeyen “Millî Gazete” de bu ihtiyacı karşılamıyordu. 1976’da Millî Görüş hareketinin fikir gazetesi olarak “Yeni Devir” doğdu. Yeni Devir, yerli düşüncenin basındaki kurumsallaşması bakımından, adeta “Gogol’un Paltosu” olmuştu. Hepimiz bu Palto’dan çıktık diyebiliriz. İkinci kıpırdanış, Kasım 1984’te Millî Gazete’yi gerçek bir gazeteye dönüştürmek üzere üstlenen Fehmi Koru, Nabi Avcı, ben Özkul Eren dörtlüsünün üç ay sürebilen macerasıdır. Her ne kadar kısa sürmüşse de, çok önemli bir tecrübedir ve bu ekibin öncülüğünde 1987’de Zaman çıkar. Zaman’ın ilk altı ayı, amatör ruhla hazırlanmış ve gerçekten bağımsız bir gazete örneğidir. Maalesef ekonomik sıkıntılar “hür fikrin” belini kırar ve gazete el değiştirir.
ŞAFAĞIN SÖKME VAKTİ GELDİ
Hür fikirlerin yeşereceği bir medya ortamı hâlâ yoktu ama şafağın sökme vakti gelmişti. Bunu hisseden bir avuç insan, elini taşın altına koydu. Hekimler Birliği Vakfı’nın desteğiyle bir gazete çıkarılma teşebbüsü doğdu. Fatih’te Akdeniz Caddesi üzerindeki bir apartman dairesinde, benim ve Alev Alatlı’nın danışmanlığında 10 Ekim 1994 günü Yeni Şafak doğdu.
Tabii, teşebbüsün sahibi olarak, merkezinde Dr. Yakup Yönten vardı. Hekimler Birliği Vakfı’nın önde gelen isimlerinden, hastane sahibi bir arkadaşımız. Tufan Mengi, yine sağlık sektöründe hastane yatırımları olan, finansal olarak destek vermek üzere bulunan bir arkadaş. Tercüman’dan Fatih Böhürler, Hürriyet’ten Zakir Barutçu, Günaydın’dan Ragıp Derin, Zaman’dan Akif Emre… Farklı gazetelerin tecrübe birikimi bir arada. İçerik planlaması, teknik kadro ve yazar belirleme konusunda ise Alev Alatlı ve ben, ekipteki diğer arkadaşlarla birlikte yoğun bir çalışma içindeyiz. Alev Hanım çalışmış olduğu Cumhuriyet gazetesinin ve sol entelektüel camianın birikimini, ben de Yeni Devir ve Millî Gazete tecrübesiyle birlikte oluşan yazar ve gazeteci çevremi katmak üzere oradayız. Türkiye’nin Birikimi sloganı, belki lafız olarak çok sonra ama fiili olarak işte böyle bir ekip zenginliğinden doğdu.
YAZAR KADROSUNDA BİRBİRİNDEN KIYMETLİ İSİMLER
Hürriyet’ten getirdiği tecrübe dolayısıyla Genel Yayın Yönetmeni Zakir Barutçu oldu. Yazı İşleri Müdürü Akif Emre, Genel Koordinatör de Fatih Böhürler’di. Gazeteci olarak Ragıp Derin, Akif Beki ve Nusret Özcan isimlerini sayabilirim. Birçoğu bugün hâlâ yazmakta olan yazar kadrosunda, Abdurrahman Dilipak, Dursun Gürlek, Afet Ilgaz, Ayla Ağabegüm, Cihan Aktaş, Mustafa Özel, Mehmet Niyazi, Hüseyin Hatemi, Yusuf Kaplan, Yıldız Ramazanoğlu, Vehbi Vakkasoğlu, Ulvi Alacakaptan, Ayşe Böhürler, Mahmut Toptaş yer aldı. Şafak Tavkul, Dağıstan Çetinkaya ve Ragıp Derin ise ilk çizerlerimizden.
Gazetelere, dergilere kuruluş sırasında isim önerisi çok olur. Hiç olmayacak bir isim üzerinde bile fikir birliği oluşabilir. Bir arkadaş “Şafak” ismini önerdi ve hemen benimsendi. Hatta, kimin önerdiğini hatırlayamayacağım kadar anonimleşti.
İLK SAYI KÜNYESİZ ÇIKTI
Bu iş biraz böyledir. Her türlü ayrıntının düşünüldüğü bir iş yaparsınız. Bakarsınız herkesin gözü önündeki bir hatayı, mesela başlıktaki bir tashihi görmemiştir kimse. Bu da biraz öyle oldu. Künye, o sayının kimliğidir ve künyesiz gazete düşünülemez. Gazete tasarımına künye yerleştirilerek başlanır. İlk sayı hazırlanırken, büyük bir titizlikle, her ayrıntı düşünüldü. Tashih olmaması için sayısız defa gözden geçirildi ve baskıya gönderildi. Ertesi sabah baktık ki künye unutulmuş. Unutamadığım bir hatıradır benim için. Künyesinde “Yıl:1, Sayı:1” yazan bir Yeni Şafak yeryüzünde mevcut değil.
SALDIRGAN HABER DOSYALARI RAHATSIZ ETTİ
Fikrin oluşum safhalarından itibaren Alev Alatlı ile birlikte “özel danışman” olarak içinde bulunduğum Yeni Şafak için hedefimiz, bir fikir gazetesi olmasıydı. Fakat ekipteki bazı arkadaşlar, özellikle magazin gazetelerinden getirdikleri alışkanlıkla, ilk günlerden itibaren gazeteyi magazinleştirme eğilimine girdiler. Geldikleri medya gruplarıyla ilgili saldırgan haber dosyaları yapmaya başladılar. Hâlbuki ana ilkelerimizden biri, popülizme prim vermemekti. Bu durum Alev Hanım’la beni çok rahatsız etti açıkçası. Sanıyorum onuncu günde bir gazete patronunun, Enver Ören’in boy resmini koyup, doğrudan kişiliğini hedef alan bir ilk sayfa yapılması bardağı taşıran son damla oldu. Gazetenin sahiplerine bundan böyle dışarıdan desteğimi sürdüreceğimi gerekçelerimle birlikte ifade ederek künyeden çıkmayı tercih ettim.
KAPTAN KÖŞKÜNDE GÖREV DEĞİŞİMİ
Nitekim, 40 gün geçmedi, bu iç sorunların yanı sıra beklenen sermayenin gecikmesi üzerine gazete el değiştirdi. İnsan ve İz yayınevlerinin kurucusu, Ensar Vakfı başkanı, iş adamı rahmetli arkadaşım Ahmet Şişman’ın araya girmesiyle gazeteyi Mahmut Kış ve kardeşleri devraldı. Bu dönemin başlangıcında da desteğimi sürdürdüm. Gazetenin hedefleriyle uyumlu bir gazete yapamayan ekibin yerine yeni bir ekip oluşturduk. Genel Yayın Müdürlüğü’ne, üniversite öğrenciliği döneminde Yeni Devir’de gazeteciliğe başlattığım Mehmet Ocaktan’ı, Yayın koordinatörü olarak Mehmet Efe’yi, Haber Koordinatörü olarak Hakan Albayrak’ı görevlendirdik. Akif Emre ise Yazı İşleri Müdürü olarak devam etti. Böylece, bugünkü Yeni Şafak’ın habercisi ve hazırlayıcısı olan asıl kurucu kadro, 42. günde kaptan köşkünde yerini almış oldu.
TARİHİN DOĞRU TARAFINDA YER ALDI
Öncelikle çıktığı ilk günden itibaren, bu topraklarda var olabilmemizi sağlayan kurucu ilkeleri özenle korudu. 28 Şubat projesinin en karanlık günlerinde, omurgalı bir duruşla dimdik ayakta kalıp, büyük baskılara rağmen taviz vermedi. Tarihin hep doğru tarafında yer aldı. Müslüman kadının kimliğinin bir göstergesi olan başörtüsü mücadelesinde de yine en büyük destek Yeni Şafak’tan geldi. Yeryüzündeki tüm mazlumların, ezilmişlerin, yoksulların, ötekileştirilmişlerin, kimsesizlerin sesi oldu. Ve yine, siyaset ve düşünce alanındaki bu misyonun yanı sıra, kültür ve sanat gazeteciliğinde de öncü bir rol oynadı.
OTUZ YILLIK BU OKUL SİYASETÇİ DE HABERCİ DE YETİŞTİRDİ
Kelebeklerin ömrü 7 gün, gazetenin ömrü 1 gündür. Her şafak söktüğünde, doğan günle beraber, bir yeni gazete doğdu. Her gazete ile birlikte kendilerini de yenilediler. Donandılar, bilendiler, bütünlendiler. Otuz yıllık bu okul, bir taraftan kendi yöneticilerini, habercilerini, fotoğrafçılarını, yazarlarını yetiştirirken, diğer taraftan ülkeye yeni siyasetçiler, bürokratlar, ekonomistler yetiştirdi. Yeni Şafak, bir medeniyet inşa okulu oldu adeta. Nice otuz yıllar, nice yüzyıllar diliyorum.