Sanatçı dostlarla kalabalık masada

Yakup Öztürk
04:0015/06/2025, Pazar
G: 13/06/2025, Cuma
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Yenilik dergisiyle 1950’lerde Türkiye’de bir kuşağın sesi olan hikâyeci, yayıncı ve gazeteci Naim Tirali’nin günlük ve hatıraları bugün unutulup gitmiş isimleri, yakından tanıdığımız sanatçıları yeniden hatırlayıp konuşmak için bir fırsat sunuyor.

Naim Tirali’yi (ö. 2009) 1950’lerin ortasında çıkardığı Yenilik dergisinden tanıyorum. Derginin koleksiyonunu baştan sona gözden geçirdiğimde Tirali’nin henüz ne bir hikâyesini okumuştum ne de hatıralarından, günlüklerinden haberim vardı. Yenilik’in bir dönemin Türk edebiyatının merkezinde bir dergi oluşu, içeriğindeki zenginlik bende Tirali ilgisini sessizce hazırlamış. Böyle olmasaydı Sağanaktan Önce başlıklı günlüklerini, Geçmiş Zaman Külleri adlı hatıralarını okumak için sabırsızlanmazdım. Bu iki kitabın arasında edebiyatımızın tanınan hikâye kitaplarından Yirmibeş Kuruşa Amerika’yı da okudum. Naim Tirali, yaklaşık otuz yıl gazetecilik uğruna, birkaç yıl da siyaset sevdasına edebiyattan uzak kalmış, hikâyeler yazmamış. Bunu önce kendisine sonra Türk edebiyatına bir kötülük olarak görebiliriz. Yine de Yenilik gibi bir dergiyi 1950 kuşağının dergilerinden biri olarak yaşatmış. Türk romanı, hikâyesi, şiiriyle, yaşadığı zaman boyunca edebiyat çevreleriyle bağını koparmadığı da hatıra ve günlüklerinden anlaşılıyor. Tirali’nin yazdıklarından edebiyat severlerin öğreneceği çok şey var. Yayıncıların, kültür tarihçilerinin, araştırmacıların peşine düşeceği, bugün neredeyse unutulup gitmiş yazarlar ve eserler de bu kitapların sayfaları arasında bekliyor.

Naim Tirali, günlük yazmayı, kuralını kendin koyduğun için konu sınırlaması olmayan kolay bir şey olarak tarif ediyor. Bunu ev içinde terlik, pijama dolaşmanın rahatlığına benzetiyor. Onun Geçmiş Zaman Külleri’ni edebiyatımızdan portreler, hatıralar, tartışma ve dedikodular yumağı olarak okumayı daha çok sevdimse de burada Sağanaktan Önce adıyla yayımlanan 1984-1986 yılları arasındaki günlükleri üzerinde duracağım. Günlüklerin iki tarafı var. İlk olarak yazarın kültür ve dil politikalarına bakışını, kendi eserleri hakkındaki yorumlarını, otobiyografisine dair izlerini yani Tirali’nin şahsî dünyasını şekillendiren başlıkları içeriyor. İkincisi bunca zaman dergi ve gazete editörlüğü hatta patronluğu yapmış bir isim olarak kendi kuşağını ve dostlarını anlatıyor. Kolay değil yirmi sekiz yılını İstanbul ve Ankara’da Vatan gibi günlük bir gazetede geçirip de hatıralarına politikayı, politik figürleri bulaştırmaması, sadece kültür ve edebiyattan örülü günleri kayda geçirmesi özel bir dikkati hak ediyor. Yoksa Tirali’nin Menderes muhaliflerinden olduğunu, CHP’de siyaset yaptığını, İnönü’ye hayranlığını hiç görmüyor değiliz. Unutmadan yazayım. Bu günlüklerde memleketi Giresun’la bir an bile bağını koparmamış, Piraziz’i, hikâye kitaplarından birinin adına taşımış, sanatçı dostlarını zarif ve ihtişamlı olduğu anlaşılan konağında ağırlayan, yerel gazete ve dergilerde eserlerini yayımlayan, memleketinin şair ve yazarlarını kitaplarında sıkça anarak belli ki bir Giresun edebiyatı olduğunu bize öğreten bir Naim Tirali ile karşılaşıyoruz.

HAYATI VE MUHİTİ ARASINDA TİRALİ

Günlüklerde bahsi geçen ilk tartışma Türkçenin yabancı kökenli kelimelerden uzak tutulması gerektiği üzerinedir. Öyle ki Naim Tirali, Türkçe, Osmanlıca ile savaş hâlindedir diyecek kadar bu dilin iki dönemini iki farklı dile ait görüyor. 1940’larda yayımladığı ilk metinlerini yıllar sonra yeniden gün ışığına çıkarırken bu metinlerdeki bazı eski bulduğu kelimeleri neden değiştirdiğini anlatıyor. Sıkışıp kaldığı anları da itiraf etmekten kaçınmıyor. 1944 tarihli “Müdahale” başlıklı hikâyesinin adını değiştirmek için nasıl kıvrandığını, “Ayırıcı” gibi bir kelimeyi yetersiz bulduğu hâlde nasıl hikâyesinin başına getirip oturttuğunu yazıyor. Dilde sadeleşmecilerin Türkçeye kötülükle bakmadığını aksine bu türden müdahalelerde bulunulmazsa Türkçenin yabancı diller boyunduruğu altında ölü diller safına karışacağına inandıklarını görüyoruz. Naim Tirali, Türk diline bakışta bu kültürü almış, öyle de yazmış birisi ama bazen kelime tercihleri için zorlama demek bile yetersiz kalıyor. Bir Anadolu kasabasında aniden ve genç yaşta ölenlerin ardından yas tutan kasabalıların yazgı, yazgı diye hayıflanacaklarına pek ihtimal vermiyorum. Onlar muhtemelen kadere inanan insanlardı. Burada iki ismi anmak istiyorum. Bu isimlerin Türkçeyle kurdukları irtibat hatıra getirilirse Tirali’nin Türkçe karşısındaki tavrını samimi bulmamız kolaylaşır. Nihad Sami Banarlı, Naim Tirali’nin Galatasaray Lisesi’nden öğretmenidir ve aralarındaki hukuk Banarlı’nın vefatına kadar devam etmiştir. Öte yandan Tirali, Yahya Kemal’e sevgisini, hayranlığını yeri geldiği her fırsatta kitaplarına taşımıştır.

Sağanaktan Önce’de Ali Avni Öneş, Oktay Arayıcı, Cumhuriyet gazetesinin rotatifçisi, Türk basın camiasında tanımayanı olmayan Willi Blümel, Yahya Kemal’in sevdiği edebiyat öğretmenlerinden Salim Rıza Kırkpınar, Sander Kitabevi sahibi Fikret Sander’in KDV baskısı altında kitap satışı ve yayınının zorlaşmasından dolayı gazetelere verdiği ironik ilan, Genel Dağıtım (Ge-Da) sahibi Nurer Uğurlu’nun kitaplardan boşalan yere yağ tenekeleri koyması, Vatan’da bir romanını tefrika eden, ilk öyküsünü Varlık’ta yayımlayan Muzaffer Hacıhasanoğlu, Babıali’nin sembol isimlerinden Reşid Halid’in koleksiyonu hakkında yayımlanan bir kitaba dair değerlendirmeler, Sait Faik’in akranı ve dostu Rakip Sipahi, Zeyyat Selimoğlu’nun Henrich Böll çevirileri, Gösteri dergisinin şiir kasetleri vererek satışını yirmi bine çıkarması, Edip Cansever’in Bodrum’dan getirilip Amerikan hastanesinde komada yatışı, 28 Mayıs 1986 akşamı TV’de ölüm haberinin gelişi, Durcan Yaşacan’ın (ö. 2018) Bulancak’ta bir imza gününde iki yüzden fazla kitap imzalaması gibi onlarca kişi ve edebiyat hadisesine dair ayrıntılar bulmak mümkün. Bu kitap daha çok edebiyat ve çeviri dergisi olarak bildiğimiz Yazko’nun tarihçesi olarak da okunabilir. Yazko’nun kurul toplantılarında konuşulanları ve adresinin Şişhane’de bir binanın altıncı katında olduğunu buradan öğreniyoruz.

ÇOK YÖNLÜ BİR ŞAHSİYET

Naim Tirali, Galatasaray’da okumuş, Paris’te yarım bıraksa da bir yıl eğitim için dirsek çürütmüş, Yenilik dergisi ve yayınevi ile edebiyat yayıncılığı yapmış, Vatan gazetesine önce ortak sonra patron sıfatıyla dahil olmuş, bir dönem milletvekilliği ile mecliste bulunmuş, Park, Yirmibeş Kuruşa Amerika, Aşka Kitakse kitaplarından sonra yirmi sekiz yıl edebiyattan uzak kalmış, iki ağır kalp ameliyatının ardından sadece yazmaya sığınmış, Piraziz Nere Berlin Nere ile yeniden hikâyeye dönmüş, bu yazıda bahsedilen günlüklerini kaleme getirmiş, Türk edebiyatının Oktay Akbal, Sait Faik, Salah Birsel, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Edip Cansever gibi sanatçılarıyla sıkı hukuku olmuş bir isimdir. Dergiciliği, gazetesindeki kültür sanat haberciliği, tefrika ettirdiği romanlar, yayınevinden bastığı kitaplar, elbette kendi hikâyeciliği ve hatıraları ile Türk edebiyatının önemli bir figürü olmayı bilmiştir.



#edebiyat
#aktüel
#hayat