Enes Özel’in “Kendini Tavuk Zanneden Martı” okurlarıyla buluştu. Özel, "Yerde gezen ve uçmayı reddeden martılarla ilgili kızım Elif’le bu martıların galiba kendilerini tavuk zannettikleriyle ilgili aramızda bir şakalaşma oldu. Bu şaka kızımın çok hoşuna gitti. Ben de kızımı okula bıraktıktan sonra şiirin ilk halini bir çırpıda yazdım" diyor.
Enes Özel’in Ketebe Çocuk etiketiyle okurlarıyla buluşan “Kendini Tavuk Zanneden Martı” kitabı 5 adet manzum öyküden oluşuyor. Bunların her biri de farklı bir hikâye anlatıyor. Bunlardan kimisi çocuk öyküsüne daha yakın, kimisi şiire daha yakın. Enes Özel, “Üç kızım var. En büyük kızım etrafını yavaş yavaş tanımaya başladığından beri ona kitap okuyoruz. Bu mesai çocuk edebiyatıyla belli bir ünsiyet geliştirmemi sağladı. Bu kitap da bu ünsiyetin bir ürünü, okuduklarımda kızlarımın ve benim hoşuma gidenleri kendime göre sürdürmeye, eksik olarak gördüklerimi de telafi etmeye çalıştığım bir kitap. Çocuklara yetişkinlerden daha kötü, daha niteliksiz okurlarmış gibi muamele etmemeye çalıştım – pek çok çocuk edebiyatı metni bunu yapıyormuş gibi geliyor bana - ve metinden belli bir edebiyat lezzetini almalarını da arzuladım. İki şiir kitabım var. Bu kitabı da zihnimde onlardan ayıramıyorum açıkçası” diyor. Yeni Şafak Pazar olarak; İstanbul Kültür Yolu Festivali kapsamında 5 Ekim Cumartesi saat 12.00’de Taksim Camii Kültür Merkezi’nde “Kendini Tavuk Zanneden Martı” kitabıyla 3-6 yaş grubuyla etkileşimli kitap okuma atölyesi gerçekleştirecek olan Özel ile kitabını konuştuk.
Kızım Elif’le şakalaşmamız sonrası şiiri yazdım
Kitabın başlığı oldukça dikkat çekici ve mizahi bir dil taşıyor. “Kendini Tavuk Zanneden Martı” ismini seçmenizin arkasında yatan hikâye nedir? “Kendini Tavuk Zanneden Martı” kitabın açılış şiiri, aynı zamanda kronolojik olarak da kitabın ilk yazılan şiiri. Bir martının kafa karışıklığının yol açtığı bir “tavukluk salgını”ndan bahsediyor. Kitabın açılışını yaptığı için kitaba ismini de bu şiir versin dedik. “Kendini Tavuk Zanneden Martı”yı kızımla okul yolunda gördüğümüz martılardan ilhamla yazmıştım. Yerde gezen ve uçmayı reddeden martılarla ilgili kızım Elif’le aramızda bir şakalaşma oldu, bu martıların galiba kendilerini tavuk zannettikleriyle ilgili. Bu şaka kızımın çok hoşuna gitti. Ben de kızımı okula bıraktıktan sonra şiirin ilk halini bir çırpıda yazdım. Ortaya çıkan şeyle bir süre ne yapacağımı bilemedim. Sağ olsunlar Ketebe Yayınevi’ndeki editörlerle sohbetlerimiz neticesinde sonraki şiirler yazıldı ve kitap nihai halini almış oldu. Bu vesileyle Didem Demirel’e, Feride Kurtulmuş’a ve Mukaddes Kutlu’ya bir kez daha teşekkür ediyorum. Bir de tabii ki şiirleri muhteşem bir şekilde görselleştiren Julian Ariza’ya. nKitap boyunca mizahi bir dil kullanıyorsunuz. Mizah, kitabınızdaki ana temaları ve karakterlerin yaşadıklarını anlatmada nasıl bir rol oynuyor? Bir çocukla ilk karşılaştığınızda ona, onu güldürerek yakınlaşmaya çalışırsınız. Herhalde benim kitabımın da yapmaya çalıştığı şey bu ama bunun yanında mizahın hem okuma keyfini arttırdığını hem de gerçekliğe yeni yollar keşfederek farklı açılardan yaklaşmayı kolaylaştırdığını düşünüyorum. Bu yüzden saçmaya ve mizaha başvurmak hoşuma gidiyor.
Bugünün ve her dönemin hikâyesi
Martının tavuk olduğunu sanması, günümüz insanının yaşadığı kimlik karmaşasıyla bir benzerlik taşıyor gibi. Neler söylemek istersiniz? Kanatları varken kendini ve başkalarını uçamayacağına ikna etmek. Bu aslında bugünün ve her dönemin hikâyesi belki de. Bunun içinde hem kendine yabancılaşma var hem de olduğundan ve olabile-ceğinden daha düşük bir varoluş biçimiyle iktifa etmek. Bir de bu kitlesel bir psikoz halinde yaşanınca. Böyle zamanlarda birilerinin çıkıp kanatlara sahip olduğunu ve bunun da ötesinde uçmayı hatırlaması gerekiyor. Bu hikâyeyi manevi yönü itibariyle de düşünebiliriz, kültürel ve politik boyutları itibariyle de.