Yaz, bilincin eşiğine gelecek ama hiçbir zaman tamamen unutulmayacak anıların, duyguların ve düşüncelerin duyurulduğu özel bir mevsimdir. Güneşin erken doğup geç batmasıyla yaz, sıcaklığı ve memnuniyeti temsil eder. Bu kadar kısa ve tatlı bir sürede benzersiz bir hayatın tadını çıkarabilmemiz için günlük hayatın monoton gerçekliğinden bir kaçış sağlar. Yaz; aile, arkadaşlar, eğlence, müzik, dinlenme, seyahat ve yılın getirebileceği en güzel anılar demektir. Başka hiçbir mevsime benzemeyen yaz ve gerçeklikten kaçış sona geldiğinde, melankoli ve hüzün duygusu getiren bir sezon. Tüm bu iyi hissettiren faktörlerden yola çıkarak, The Stay Boulevard Nişantaşı, Renkolondon işbirliğiyle, hayatımızı en iyi şekilde yaşamak için beklediğimiz yazı yansıtan karma bir sergi hazırladı. Yılın her ayı aynı mevsiminin yaşandığı Hawaii’de yaz anlamını taşıyan Kau Wela’dan ismini alan sergi; ilhamını yılın en güzel anılarına ev sahipliği yapan tatlı ama bir o kadar da kısa yaz mevsiminden alıyor.
Yazın eşsiz duygularının sanatla buluştuğu “Kau Wela” karma sergisinde, farklı kültür, geçmiş ve yaşlara sahip, çalışma alanlarında çeşitli mekân ve teknikleri tercih eden Renko London sanatçıları, Kau Wela projesiyle zıt deneyimleri ve bakış açılarını güçlendirmeyi hedefliyor. Konfor alanının dışına çıkmanın gelişimi desteklediğini savunan projede yer alan 45 eser; resim, dijital art, enstalasyon ve mix media gibi farklı tekniklerlerle hayata geçiriyor. Renko London küratörlüğünde Devrim Erbil, Emin Çizenel, Sakit Mammadov, Ali Atmaca, Bahri Genç, Çetin Erokay, Çiğdem Erbil, Joanna Gilbert, Yiğit Yazıcı, Nedim Nazerali, Barış Sarıbaş, Darko Mesek, Kinnari Saraiya, Ayşen Karakaya ve Renk Erbil’in eserlerinin bir araya geldiği sergi, yaz kavramı etrafında şekilleniyor. Sergi, 20 Eylül’e kadar görülebilir.
Doğa ve soyut eserlerinin yer aldığı sergide resmin şairi Devrim Erbil, eserlerinde özellikle mavi ve kırmızı renkleri seçmesinin nedenlerini şu sözlerle açıklıyor: “Mavinin önemli bir yeri var. Benim fiziksel özelliğim ve dünya görüşümden olabilir. Mavi rengin insan psikolojisindeki yeri, iç zenginlik, duyarlılık bunları karşılar. Mizacımdan gelen özellikler o mavide var. Ressamın derdi ve sorumlu olduğu alan renktir. Mesela bozkır bölgelerinde yaşayanlar kilimlerinde ve halılarında çok renkli işler kullanır. Çünkü sanat doğanın bir yerlerde verdiği eksiği tamamlayan unsurdur. O rengi o yaptıkları işlerde arıyorlar. Mavi ve kırmızı da benim resimlerimde ana renklerdir.”
Erbil, Türk sanatının yayılması ve gelişmesi için uluslararası ilişkilerin önemine de değinerek, “Sanatçıların ve sanat eserlerinin sayısı ne kadar artarsa, sanat alanında üretim ne kadar çoğalırsa sanatın gelişimine ve yayılmasına o kadar katkı sağlamış oluruz. Sanatçı doğası gereği sıradan olmayandır. Dolayısıyla bu farklılıklar da ne kadar gelişim alanı bulabilirse ilgi de aynı oranda yükselecektir” diyor. Türkiye’de çok sayıda iyi sanatçı olduğunu vurgulayan Erbil, “Bunu da doğrudan doğruya Anadolu toprağının bereketine bağlıyorum. Çünkü hiçbir yerde kültür kendisinden önceki kuşaklardan gelen genlerin onların bağlantısı olduğu inancındayım kültür de fiziksel genler gibi geçiyor. Sizin yaşadığınız bu topraklar nereye giderseniz gidin bir kültür ve tarihle karşılaşıyorsunuz. Neredeyse yedi ayrı kültür tabakasının zenginliğini içerisinde barındıran bir ülkede yaşıyoruz” şeklinde konuşuyor.
Sergide üç eseri olan ressam Yiğit Yazıcı’nın da iki tuvali ve bir arşivsel baskısı bulunuyor. Tuvalleri 2010 ve 2022 yıllarına ait olan eserlerinden birisi Atatürk portresi bir diğeri ise bir mekân resmi. Mekânlar ile izleyicilere bir mekânı nasıl kurguladığını ve mekânı nasıl yorumladığını gösteriyor. “Kendimi bir filtre gibi görüyorum ve insana ait bir yaşayan mekanı kendimce yorumluyorum” diyen Yazıcı, “Diğer resim ilk portre yapma fikrimin başlamasına sebep olan Atatürk portresi” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: “Bu resimler, insan portreleri kurgulamama vesile oldular. Bir diğer iş arşivsel baskı tekniği ile yapılmış bir eser aslında. 1990 yıllarına ait ama ben 2014’te basmaya başladım ve eskiz defterlerime sadık kalarak 50 edisyon olarak bastırdım. 20’li yaşların heyecanını coşkusunu yansıtan bu soyut işler mor ve mavi renklerinin gücünü temsil ediyor.”
İki portresi bulunan ressam Bahri Genç ise sergide yer alan portrelerinin sanat tarihinden Peter Paul Rubens’e saygı yorumu olduğunu söylüyor. Genç “Biliyorsunuz ki sanat tarihindeki ressamlardan çağdaş ressamlar her zaman bir yorum yapabilirler. Bu yorumda aynı zamanda bir yapıttır, bir eserdir. Çünkü birebir onun gibi değil de kendi stilimle birleştirerek yapıyorum” diyor.
Bir süredir Bodrum’da yaşayan Devrim Erbil, önümüzdeki aylarda bir müze açacağını belirtiyor ve müzenin Bodrum’da, çok özel bir mimariyle yapıldığını dile getiriyor. Usta sanatçı Erbil, sözlerini şu şekilde sürdürüyor: “Bodrum’da büyük bir bahçem var. Türkiye’de çok ünlü olmayan ama çok başarılı genç bir mimar harika bir proje yaptı. Sütunlar üzerinde oluşan bir bahçe müzesi. Daha önce dünya basınında yer aldı. 5 Ağustos’ta müzenin bulunduğu bahçede bir lansman yapacağız. 60 yıllık sanat hayatımın en önemli resimlerini biriktirdim. Hatta daha önce müzayedelerde satılmış bazı resimlerimi bile satın alıp bir koleksiyon oluşturdum. Daha önce görülmeyen, özel 200 resmimi orada göstereceğim.”