Türkiye’nin kuruluş ruhu

Mete Yavuz
04:0013/07/2025, Pazar
G: 13/07/2025, Pazar
Yeni Şafak
Birinci Meclis'in açılışında dua merasimi.
Birinci Meclis'in açılışında dua merasimi.

Millî Mücadele’nin başarısında, Meclis’in açılışında ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda esas amil olmasına rağmen tek parti idaresi tarafından kurgulanan resmi tarih anlatısında kendisine yer bulamayan ortak ruh neydi? 21 Nisan 1920’de o dönem Heyet-i Temsiliye Başkanı olan Mustafa Kemal Paşa tarafından yayınlanan ve Meclis’in açılışını müjdeleyen tamim, bu ruhun bir yansımasıdır. Gelin bu ve benzeri metinler etrafında Selçuklu ve Osmanlı’da olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin de kuruluş mayasında yer alan değerlerin neler olduğuna birlikte bakalım.

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasıyla birlikte, çetin mücadelelerle geçen zorlu bir yola girilmişti. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nin ardından Anadolu, yıllardır süren savaşlarla yorgun düşmesine rağmen dört bir yanında yerel direniş hareketlerini filizlendirmeye başladı. Bu hareketlerin hepsi tek bir ortak ruhtan besleniyordu.

Peki Millî Mücadele’nin başarısında, Meclis’in açılışında ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda esas amil olmasına rağmen tek parti idaresi tarafından kurgulanan resmi tarih anlatısında kendisine yer bulamayan bu ortak ruh neydi?

Bu sorunun cevabını bulmak için o döneme ait bazı metinlere göz atmak yeterli. Bunlardan en önemlisi Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılışından iki gün önce, 21 Nisan 1920 tarihinde o dönem Heyet-i Temsiliye Başkanı olan Mustafa Kemal Paşa tarafından yayınlanan ve Meclis’in açılışını müjdeleyen tamimdir. Gelin bu ve benzeri metinler etrafında Selçuklu ve Osmanlı’da olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin de kuruluş mayasında yer alan değerlerin neler olduğuna birlikte bakalım.

Müdafaa-i Hukuk Hareketi hangi temelde örgütlenmişti?

Birinci Dünya Savaşı’nda alınan yenilginin ardından, bazı gayrimüslim azınlıkların ve emperyalist güçlerin işgalci emellerine karşı devletin kurtuluşunu hedefleyen kongreler, 1918 sonlarından itibaren Anadolu’nun dört bir yanında örgütlenmeye başlamıştı. Uzun savaş döneminin getirdiği yıkım ve yılgınlığa rağmen halkın moralini yükselterek direnişi dirilişe çeviren en önemli unsur, öne çıkan kapsayıcı bir İslâmî ruhtu. Diğer bir deyişle; Doğu ve Batı vilayetlerinde filizlenen Müdafaa-i Hukuk Hareketi'nin asıl itici gücü, güçlü bir Müslümanlık bilinciydi. Müslümanların kardeşliği ve birlikte hareket etmesi fikri etrafında şekillenen bu söylem, Erzurum Kongresi’nde açık bir şekilde kendini gösterdi.

“Bilcümle [bütün] anasır-ı İslâmîye [İslam unsurları / Müslüman topluluklar] yekdiğerine karşı [birbirlerine karşı] mütekabil [karşılıklı] bir hiss-i fedakâriyle [fedakârlık duygusuyla] meşhun [dolu] ve vaziyet-i ırkiye [ırkî durumlarına] ve içtimaiyelerine [toplumsal yapılarına] riayetkâr [saygılı] öz kardaşdırlar.”

Görüldüğü gibi Erzurum Kongresi beyannamesinde “bi’l-cümle ‘anasır-ı İslâmîye” yani tüm İslâmî unsurların etnik farklılıklara aldırış etmeksizin birbirine bağlı öz kardeşler olduğu vurgulanmaktaydı. Bu anlayışa göre, Müslümanların birliği, emperyalizme ve ayrılıkçı gayrimüslim unsurlara karşı verilen mücadelenin temel çıkış noktasıydı.

23 Temmuz 1919’daki kongrede bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın dilinden dökülen ve dakikalarca alkışlara muhatap olan aşağıdaki dua Millî Mücadele'nin hangi ortak paydalarla ve ne için verildiğini ortaya koyan sayısız örnekten sadece biridir:

“En son olarak niyazım şudur ki, Cenab-ı Vahibü’l-a’mal Hazretleri [bütün işleri bahşeden yüce Allah], Habib-i Ekremi hürmetine bu mübarek vatanın sahip ve müdafii [koruyucusu] ve diyanet-i celile-i Ahmediyye’nin [Hz. Muhammed’in getirdiği yüce dinin] ila-yevmi’l-kıyame [kıyamet gününe kadar] haris-i asdakı [en sadık koruyucusu] olan millet-i necibemizi [asil milletimizi] ve makam-ı saltanat ve hilafeti kübrayı [büyük saltanat ve hilafet makamını] masun [korunmuş] ve mukaddesatımızı [kutsal değerlerimizi] düşünmekle mükellef [yükümlü] heyetinizi muvaffak buyursun [başarılı kılsın], amin.”

Kongrelerle birlikte daha fazla kabul gören “İttihad-ı İslâm” yaklaşımı henüz rüşeym aşamasındaki etnik temelli hareketleri “Müslümanların birliği” çerçevesinde daha yüksek bir ideal etrafında birleştirmeyi başardı. Bu sayede olası parçalanmaların önüne geçildi. Böylece bu toprakları beraber miras aldığımız Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin özündeki o İslam birliği ruhu, diğer bir deyişle “İslam’la müşerref olduğumuz günden beri kurulan devletlerimizin üzerinde yükseldiği değerler manzumesi” Ankara’da açılan ilk Meclis’e oradan da yeni Cumhuriyet’e taşınmış oldu.

Meclis dualar ve yüksek İslâmî sembollerle açıldı

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920’deki açılışı da derin anlamlar taşıyan dini bir merasim şeklinde vuku bulmuştu. Meclis'in açılış günü bilinçli bir biçimde cumaya denk getirilmiş, amaç, “yevmi mezburun mebrûkiyetinden istifade” yani cumanın manevi bereketinden yararlanmak olmuştu.

Tören günü Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde cuma namazı kılındı. Ardından, ellerinde Kur’an-ı Kerim, sakal-ı şerif ve Kelime-i Tevhid Sancağı bulunan bir ulema ve meşayih heyeti, tekbir ve tehliller eşliğinde Meclis binasına doğru yürüdü. Dualar edildi, teberrüken Kur’ân-ı Kerim ve Buhari-i Şerif hatimlerinin sonu burada getirildi ve kurbanlar kesildi. Sakal-ı Şerif ve tevhid sancağı, Meclis kürsüsünün arkasına yerleştirildi.

Büyük Millet Meclisi’nin yapısındaki İslâmî vurgular

Yeni Meclis’in yapısındaki İslâmî vurgular da oldukça belirgindi. Öyle ki, TBMM 1876’dan 1919’a kadar kurulan diğer tüm Osmanlı meclislerinde olmayan bir özelliğe sahipti. TBMM vekillerinin tümü Müslümanlardan müteşekkildi. Meclis’in İslâmî faaliyetlerinden bir diğeri ise İngiliz baskısı altındaki İstanbul Hükümeti’nin, Anadolu’daki harekete karşı Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’den aldığı fetvaya karşılık Ankara’da Mehmed Rıfat Efendi’nin başkanlığında karşı fetva yayınlamasıydı. Söz konusu fetvaya göre bu direnişe katılmak “farz-ı ayn cihad” olarak tanımlandı.

Yeni Meclis’te dervişlerden meşayihe, yüksek ulemadan vaizlere kadar birçok kademeden dini şahsiyet temsil ediliyordu. 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu da söz konusu ruhu yansıtmaktaydı. Meclis’in temel görevlerinden biri olarak “ahkam-ı şer’iyenin tenfizi” yani şer’i hükümlerin uygulanması açıkça belirtilmişti.

Dini hassasiyetin bir diğer yansıması, Meclis’te çıkarılan ilk yasanın içkiyi yasaklayan Men-i Müskirat Kanunu olmasıydı. Aslında savaş ve Mütareke yıllarındaki göç dalgasıyla İstanbul’da artan alkol bağımlılığı ve ahlaki yozlaşma, toplumun geniş kesimlerinde ciddi bir rahatsızlık yaratmıştı. Aynı dönemde, özellikle gençler arasında alkol kullanımının kontrolden çıktığı Amerika’da içki yasağının uygulanmaya başlanması, Osmanlı’daki içki karşıtı Müslüman kamuoyuna da moral ve meşruiyet kazandırdı.

İşte tam da bu atmosferde Ankara’da açılan Meclis’in taşıdığı İslâmî ruh, zaten zemini hazır olan bu düzenlemenin yasalaşmasını kolaylaştırdı. Birkaç yıl sonra elim bir cinayete kurban gidecek olan Şehit Ali Şükrü Bey’in teklifi ile bir oy farkla kabul edilerek yasalaşan Men-i Müskirat Kanunu’na göre alkol kullananlara, gerektiğinde “hadd-i şer’i” de dâhil olmak üzere çeşitli cezalar verilmesi öngörülmüştü.

Dönemin şartları mı, değişmez değerler mi?

Millî Mücadele’nin İslâmî değerler temelinde yürütüldüğünü ve yeni Türkiye’nin bu ruhla şekillendiğini dönemin hemen her belgesinde, konuşmasında ve uygulamasında görmek mümkün. Peki, o halde Lozan’dan sonra başlayan ve özellikle 3 Mart 1924’te hız kazanan, ardından da tek parti dönemine damgasını vuran İslam’ın paranteze alınması süreci nasıl yorumlanmalı?

Resmî ideolojinin şekillendirdiği tarih anlatısı, bu güçlü İslâmî ruhu ya yok saydı ya da en iyi ihtimalle “dönemin şartları” bahanesiyle geçiştirmeye çalıştı. Peki, biz bugün hala 1930’larda son halini alan dışlayıcı ve tek sesli ideolojik söylemi esas alarak mı geçmişi yorumlamalıyız? Elbette hayır. Çünkü bu bakış açısı, yukarıda anlattığımız hakikatlerle açıkça çelişiyor. Zaten bu resmî tarih anlatısı toplumun geniş kesimlerinde hiçbir zaman tam anlamıyla karşılık bulamadı. Tek parti döneminde çeşitli araçlarla dayatılan bu hikâye, halkın değerlerine uymadı ve 1950 sonrası süreçte kendiliğinden çözülmeye başladı.

Aslında kalıcı olan, bu toprakların derinlerine işlemiş olan Müslümanlık mayasıydı. Geçici ve “şartların gereği” olarak değerlendirilebilecek olan ise, tek parti döneminin dini hayatı baskılayarak topluma yabancı bir zihniyeti zorla dayatma girişimiydi. Nitekim bu gerçek çok geçmeden kendini gösterdi.

Allah’ın inayetiyle, geçmişte bu milleti bir arada tutan o güçlü birlik ruhu, bugünümüzü şekillendirdiği gibi umarız ki yarının daha güçlü, daha huzurlu ve daha müreffeh Türkiye’sine de yön verecektir. Çünkü ancak hakikatten beslenen ve insanın kadim özüne hitap eden, değişen zamana rağmen değişmeden durabilir.

Mustafa Kemal Paşa tarafından yayınlanan 21 Nisan tarihli tamimin tam metni

1- Bimennihilkerim [Yüce Allah’ın lütfuyla] Nisan’ın yirmi üçüncü cuma günü, cuma namazını müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclisi küşad edilecektir [açılacaktır].

2
- Vatanın istiklali [bağımsızlığı], makam-ı refi’-i [yüce makam] Hilafet ve Saltanat’ın istihlası [kurtarılması] gibi en mühim ve hayatî vezaifi [görevleri] ifa edecek olan Büyük Millet Meclisi’nin yevm-i küşadını [açılış gününü] cumaya tesadüf ettirmekle yevm-i mezkurun mebrûkiyetinden istifade [bahsedilen günün bereketinden yararlanmak] ve kable’l-küşad [açılıştan önce] bilumum mebûsîn-i kiram hazeratıyla [bütün saygıdeğer milletvekilleriyle] Hacı Bayram-ı Veli Cami-i Şerifi’nde cuma namazı eda olunarak envar-ı Kur’an [Kur’an’ın nurları] ve Salavat’tan istifâza olunacaktır [feyz alınacaktır]. Ba’de’s-salât [namazdan sonra] lihye-i saadet [Peygamber Efendimiz'in sakalı şerifi] ve sancak-ı şerifi hâmilen [taşınarak] daire-i mahsusaya gidilecektir. İşbu merasimde cami-i şeriften bed’ ile [camiden çıkışla birlikte] daire-i mahsusaya kadar Kolordu Kumandanlığınca kıtaat-ı askeriye [askeri birlikler] ile tertibat-ı mahsusa [özel düzenlemeler] alınacaktır.
3
- Yevm-i mezkûrun te’yid-i kudsiyeti [bahsedilen günün kutsiyetini pekiştirmek] için bugünden itibaren merkez-i vilayette [vilayet merkezi] vali beyefendi hazretlerinin tertibiyle hatim ve Buhari-i Şerif tilavetine bed’ olunacak [başlanacak] ve hatm-i şerifin son aksamı [hatmin son bölümleri] teberrüken [bereket için] cuma namazından sonra daire-i mahsusa önünde ikmal edilecektir [tamamlanacaktır].
4
- Mukaddes ve mecruh [yaralı] vatanımızın her köşesinde aynı suretle bugünden itibaren Buhari ve hatimat-ı şerife kıraat edilerek cuma günü ezandan evvel [ezandan önce] minarelerde salavat-ı şerife okunacak ve esna-yı hutbede [hutbe esnasında] Hilafet-meabımız Padişahımız Efendimiz Hazretleri'nin nâm-ı nâmi-yi hümayunu [halifemiz padişahımızın yüce adı] zikr edilirken [anılırken] zât-ı şevket-simat-ı padişahîlerinin [padişahın yüce ve heybetli zatının] ve memalik-i şahaneleriyle bilumum tebea-yı mülûkânelerinin [tüm tebaalarının] bir an evvel nâil-i felâh ve saadet olmaları duası [kurtuluşa ve mutluluğa ermeleri duası] ilaveten tezkâr olunacak [ayrıca anılacak] ve cuma namazının edasından sonra da ikmal-i hatm edilerek makam-ı mualla-yı hilafet ve saltanatın [yüce hilafet ve saltanat makamının] ve bilcümle aksam-ı vatanın halâsı [vatanın bütün kısımlarının kurtuluşu] maksadıyla vuku bulan mesai-i milliyenin [gerçekleşen millî çabanın] ehemmiyet ve kudsiyeti [önemi ve kutsallığı] ve her ferd-i milletin [millet ferdinin], kendi vekillerinden mürekkeb olan [oluşan] Büyük Millet Meclisi’nin tevdi eyleyeceği vezaif-i vataniyeyi ifaya mecburiyeti hakkında [üstleneceği vatani görevleri yerine getirme mecburiyeti üzerine] mev’izeler irad olunacaktır [vaazlar verilecektir]. Badehu [daha sonra] halife ve padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin halâsı [kurtuluşu], selameti [esenliği] ve istiklâli [bağımsızlığı] için dua edilecektir. Bu merasim-i diniye ve vataniyenin ifasından [dini ve vatanî törenlerin icrasından] ve camilerden çıkıldıktan sonra bilad-ı Osmaniye’nin [Osmanlı şehirlerinin] her tarafında makam-ı hükümete [hükümet makamına] gelinerek meclisin küşadından dolayı resmen tebrikât icra edilecektir [resmi tebrikler sunulacaktır]. Her tarafta cuma namazından evvel münasip surette Mevlid-i Şerif okunacaktır.
5
- İşbu tebliğin hemen neşr ve tamimi [yayımı ve ilanı] için her vasıtaya müracaat olunacak ve serien [ivedilikle] en ücra köylere [uzak köylere], en küçük kıtaat-ı askeriyeye [askeri birliklere], memleketin bilumum teşkilat ve müessesatına iblağı [tüm kurum ve kuruluşlara iletilmesi] temin edilecektir [sağlanacaktır]. Ayrıca büyük levhalar halinde her tarafa ta’lik [asılma] ve mümkün olan mahallerde tab ve teksir [basım ve çoğaltma] ve meccanen tevzi edilecektir [ücretsiz dağıtılacaktır].
6
- Cenab-ı Hak’dan muvaffakiyet-i kâmile tazarru olunur [Yüce Allah’tan tam bir başarı niyaz olunur].

Heyet-i Temsiliye Namına


[Temsil Heyeti adına]

Mustafa Kemal


#Tarih Penceresinden
#Tarih
#Aktüel