AK Parti’nin Yenikapı Miting Alanı'nda düzenlenen Büyük İstanbul Mitingi'ne katılan Refah-Yol hükümetinin Başbakanı Tansu Çiller, Yeni Şafak'a açıklamalarda bulundu. Çiller, Fetullahçı Terör Örgütü'nü bir terör çetesi olarak nitelendirerek, "Bu şekilde bunu görmek ve bir kaç yıl önce görebilmiş olmamız bence o yapılan 15 Temmuz hain darbesini önlemede çok önemli bir farkındalık yaratmıştır; çok önemli bir bilgi birikimi, şuur geliştirmiştir. Ama bunun dış ayaklarını hep gördük, bu sadece bir iç pusu değil, bunun bir dış ayağı olduğunu gördük" diye konuştu.
Türkiye’nin kıskaç altında olduğunu, terörle mücadele sürecinde yakından görüyoruz. Bu süreçte dış müdahalenin boyutlarını, ekonomi başta olmak üzere tüm boyutlarıyla gördük ve göreceğiz. Ekonomide bu kıskacı daha yakından görüyoruz. Biliyoruz ki; bu sorunların bir bölümü içerden, bir bölümü bölgeden bir bölümü de konjonktürden kaynaklanan sorunlar. Bölgeden ve konjonktürden kaynaklanan sorunlar bazen dış politikanın veya çeşitli çıkar mücadelelerinin bir unsuru haline gelebiliyor. Ekonomik veriler dış politikanın, çıkar mücadelesinin değişkeni haline getirilmek isteniyor. Bunlar da gayet somut şeyler, bunları yaşıyoruz, gizlisi saklısı yok. Dış konjonktürde “protectionism” denilen korumacılık yeniden ayağa kalktı. Bu; çeşitli baskılara sebep olduğu gibi, kartların yeniden dağıtılmasına sebep oldu. Bunu herkes görüyor.
Bunun için Türkiye’nin bu bölgede hangi çıkar odaklarına karşı mücadele verdiğini ve bunları aşabilmek için nasıl büyük bir mücadele verdiğini görmek gerekir. Ekonominin de bunun bir enstrümanı olabildiğini görmemiz gerekir. Bütün bunlarla birlikte, bir milli şuurla şuna bakma ihtiyacı hissettim. Biz bir seçime gidiyoruz, bu ülkenin, milletin sorunları var, ekonomik sorunları var, işsizliği var, terörle mücadele var, güvenlik meselesi var, dış politikada ciddi sıkıntılar var. Bir yandan FETÖ ile uğraşıyoruz. Çok ciddi riskler taşıyan ve acil çözümler isteyen konularda ülkenin bu sorunlarına kim acil olarak çözüm getirecek, milleti rahatlatacak ve uygulamaya götürecek.Buna bakmak gerekir.
Bunun daha tam nasıl olduğunu anlayabilmiş değilim bunların hepsinin örneklerini gördük. Amerika'da gördük Latin Amerika ülkelerinde gördük ama Türkiye kendine özgü bir model yarattı ve evet şemaları gördüm bütün bunları gördüm ama bunun işleyişini hep beraber yeni göreceğiz. Bunu bir evrim olarak görüyorum burada başlayıp burada biteceğini de düşünmüyorum.
Bir de bürokratik vesayet var, bunları yaşadık. Bütün bunları aşmanın bir yolunu bir başkanlık sistemi olarak hepimiz görmüşüzdür. Ben de bunun doğru olduğunu düşünenlerden olmuşumdur. Tabi nasıl işleyeceğini ve bütün ayrıntılarını görmemiz ve yaşamamız lazım. Ama şu anda tekrar bütün bunları bırakıp milletin onayladığı bir şeyi geri döndürmek, akan bir suyu tersine akıtmak gibi bir şey. Türkiye'nin yeni yeni bir takım kazanımlarla bu sistemi güçlendirmesinin çok daha hayırlı olacağına inanıyorum.
Her dönemin kendi yanlışları oluyor ama şu anda bugün sandığa gidilirken bugün bir terör mücadelesinin Türkiye için çok büyük bir tehdit olduğunu görüyorum. Buna bir milli şuurla karşı koymadan, ne FETÖ mücadelesinin biteceğini ne demokratikleşmenin gündeme geleceğini görüyorum ne de dış politikada ciddi bir irade ortaya konabileceğini görüyorum. Dolayısıyla son sözü daima millet söyler. Herkes bir şey söyler ama son sözü daima millet söyler. Şu anda Türkiye'nin başka seçeneği yok, şu anda Türkiye'de başka bir seçenek göremiyorum bugünkü konjonktürde.
Hayır değil, hiç müphem değil; çok somut. Çünkü terör mücadelesi dediğimiz şeyi askeri güçlerimiz yapar. Afrin’in ardından şimdi Kandil’de görüyoruz. Fırat Kalkanı ve Zeytindalı’nda kahramanlık destanı yazıldı ve tüm dünya bunu gördü. Ancak terör mücadelesi sadece askeri bir mücadele değildir. İşte burada dış güçler son derece önemli ve somut. Çok dar bir bölge içerisinde, çok farklı bir dinamik dış politikayı askerin arkasına ve önüne koyabilmeniz lazım. Yani o alanı açabilmeniz lazım. Aksi takdirde giremez ki o mücadeleyi yapsın, bütün dünya karşısına dikilir. İşte bu dış güçlerle mücadele son derece önemli çünkü karşınızda, bu bölgede birtakım ihtirasları olanlar var. Bazen İran ve Rusya’yla berabersiniz, öbür yandaki dar bölgede onların karşısındasınız ve müttefikiniz zannettiklerinizle karşı karşıya kalıyorsunuz. Ve bunlar devamlı değişiyor.
Düşünebiliyor musunuz, çok dinamik bir dış politika lazım, çok kararlı, riskleri görüp acil çözümleri anında değiştirerek bu milli şuurla bir refleksi oluşturmak, kararlı olmak, acil çözüme gitmek. Netice itibariyle terörle mücadele güvenliği getirir. Güvenlik olmadan da bir özgürlüklerin yeşermesi ortamı mümkün olmaz. Sonuçta insanlar sokaklara aileleriyle gece çıkabildikleri zaman, parklarda çocukları rahat rahat oynayabildiğinde, bütün bunlardan sonra bu rahatlama ve güven hissi demokrasinin alt yapısını oluşturdukça yöre insanları da, bunları yapmış olan, bu terör mücadelesini yapmış olan siyasileri de kucaklar. O gücü de kucaklar. Ama bu burda bitmez; bunun çok ciddi bir işsizlik boyutu vardır, ekonomi boyutu vardır, daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, bütün ülke için. Bunların altyapılarının hazırlanması bu güvenlik ortamından sonra yeşermeye başlayabilecek yeni bir sayfadır.
İki ittifak var onlardan bir tanesinde gördüklerim beni endişeye sevk ediyor. Millet İttifakı’nı kastediyorum isimler de vermek istemiyorum. Ben ilkeler üzerinden konuşmak istiyorum çünkü; bu partiler saygın da olabilir, bu partilerin liderleri saygın insanlar da olabilir meselem o değil, sisteme işaret edeceğim. Şimdi burada gördüğüm şey şu; birbirine benzemeyen 4-5 tane parti bir araya geldi ve özellikle de bir konuda bir araya geldiler, “Başkanlık sistemi otoriterdir demokrasi ile bağdaşmaz. Biz bir evvelki referandumda hayır diyen gruplar olarak iyileştirilmiş bir parlamenter sistemi geri getireceğiz” diyorlardı.
Şimdi bu partiler niçin bir araya gelmişlerdi; “Biz parlamenter sistemi geri getireceğiz başkanlık sistemi yanlış, bir padişahlıktır, bir diktatörlüktür bu yanlıştır Türkiye kazanımlarını kaybeder.” Daha bir veya iki gün önce bir ‘tutum belgesi’ ortaya çıkardılar. Bu partiler anlaştıkları tek konu olan parlamenter sisteme geri dönmeyi dahi o belgenin içine koymayı sağlayamadılar. Bunların nasıl birleştiğini bilmiyoruz. Böyle bir program yok ortada. Dış politikayı hiç bilmiyoruz bir tek uzlaştıkları şey parlamenter sisteme geri döneceğiz söylemi. Seçimden önce bir tutum belgesi koyuyorlar ortaya ve uzlaştıkları tek konuda bile bir uzlaşı sağlayamıyorlar. Yine bu konuda dışarıdan bir partiye ihtiyaç duyuyorlar. Bu konuda beni milli şuurla endişe ettiren ikinci bölüme geliyorum: Bekledikleri parti bir terör partisi, yani PKK’nın vesayetinde olan bir parti. Buna CHP’liler oy veriyorlar. Ailelerin bir bölümünün oraya oy vermeye karar vermelerine bir çok yerde şahit oldum. Bu örtülü bir ittifak, keşke açık olsa ve biz bilsek. Bu ittifakta terörle mücadeleyi nasıl yapacaklar, bu örtülü ittifakın içine sokacaklar ve bununla dış politikayı halledecekler, ekonomiyi halledecekler. FETÖ meselesini halledecekler. Kandil’e girecek miyiz? Ne yapacağız Menbiç’te? Ne olacak sınırın ötesinde mücadelemiz. Ülkenin sivil halkını, çoluğu çocuğu bu terör ataklarından kurtarmak nasıl olacak.
Benim anlatmaya çalıştığım şey bu partiye terör örgütünün bir lideri oy istiyor, sonra bu partinin ileri gelenleri diyor ki ikinci tur olursa biz Muharrem İnce’ye vereceğiz oyumuzu. Neden? İlla Cumhur İttifakı’nı indirecekler aşağıya ama ne ile indirecekler? Seçim olabilir seçimle iktidar değişebilir, artık bunu hissetsin. Bıktı millet vesayetten, yok askeri vesayet yok... Pekala sandıkta değişebildiği kültürünü ve inancını milletimiz hissetsin. Bu güzel bir şey ama açık olsun her şey. Yani bir terör örgütünün lideri diyecek ki, “Bu partiye oy verin” sonra parti diyecek ki, “Ben seçimin ikinci tura kalmasını istiyorum. İkinci tura kaldığı zaman Muharrem İnce’yi destekleyeceğim."