Kurtlar Vadisi’nde, hepimizin hafızalarında yer etmiş meşhur bir sahne vardır. Aslan Bey, Duran Emmi’yi ‘İki kişinin bildiği sır, sır değildir’ deyip vurur. Büyük sırrını saklamak için neredeyse kendisi kadar güvendiği adamı vurmaktan dahi çekinmez. Kurtlar Vadisi bugün çekilseydi, Aslan Amca’nın Duran Emmi’yi vurmasına gerek kalmayacaktı çünkü artık bize dair bilgileri sadece bizden başka kimse bilmese dahi sır olmaktan çıktı. Google; saat kaçta uyandığımızdan, işe araba ile mi yürüyerek mi gittiğimize, evli mi bekar mı olduğumuza kadar her şeyi bizden çok daha iyi biliyor.
George Orwell, 1984’ü yazarken herkesi ve her şeyi izleyen bir devlet aygıtına ‘Big Brother’ ismini verir. Büyük Birader diyebileceğimiz bu aygıtın o günlerde yalnızca devletin verdiği güç ile gerçekleşebileceği düşünülür. O sıralarda hayatımızda internet diye bir şey yoktur. Bundan 20 yıl önce internetin yavaş yavaş dünyamızın ayrılmaz bir parçası olarak gündemimize girdiği günlerde Google son derece masum bir misyon ile hayatımızda yer bulur. Misyonu; internetin uçsuz bucaksız boşluğunda kaybolmamamız için bilgiyi ayağımıza getirmektir.
Muadili büyüklükteki şirketlerle kıyaslayacak olursak; dünyanın en değerli şirketi Aramco petrol üretirken, Apple elektronik ürünler yapıyor. Amazon, dünyanın en büyük alışveriş Merkezini kurmuşken, Microsoft bilgisayar sistemleri satıyor. Google’ın elindeki tek ürün ise: Bilgilerimiz.
Google ‘evet bilgilerinizi aldık ama bunun sebebi size özel reklamlar gönderebilmek’ derken aramızdan birçoğu da ‘benim zaten öyle enteresan bir hayatım yok, bilgilerime ulaşsa sanki ne olacak’ diyor. Alphabet’in şirket satın almaları için kurduğu CapitalG’nin en çok yatırım yaptığı alan data. Bu alanda 4 şirket satın alan firmanın dataya verdiği önem meselenin ‘aman beni izleseler ne olacak’tan çok daha komplike olduğunu gösteriyor.
Şu an Dünya’nın en büyük şirketlerinden biri olmasına rağmen hala emekleme aşamasında olan bu yapı elindeki bilgiyi reklam gibi basit bir araç için kullanmaktan sıkıldı bile. ABD seçimlerinde ve Brexit referandumunda kazanan tarafların itirafları sonucunda gördük ki bu şirketler ellerindeki bilgilerle insanları manipüle edip, tek tipleştiriyor. Bu tek tipleşmenin sonucu da karşılığını kendi belirledikleri otoritelerin hayatlarımızda karar verici mekanizma haline gelmesi sonucunu doğuruyor. Yasaları, bu imparatorluk kıvamındaki tekel şirketlerin destekledikleri politik güçler oluşturduğunda kişisel verileri koruma kanunlarının yerini farkında olmadan her şeyimizi takip etmelerine izin vermek için imza attığımız kağıtlar alıyor.
Trump’ın ABD seçimlerini kazanmasını sağlayan en önemli etken 20 yılı aşkın süredir demokratların kalesi olan eyaletlerin Cumhuriyetçi Parti tarafından kazanılması oldu. Wisconsin, Pennslyvania, Michigan, Florida gibi eyaletlerde Cumhuriyetçi Parti’nin oyu mu arttı da geleneksel Demokrat Parti seçmeni olan bu eyaletlerde Trump kazandı?
Diğer bir Cumhuriyetçi Parti’nin uzun süre sonra kazandığı eyalette, Wisconsin’de ise oy farkı 17 bin iken, küçük partilerin oyu 135 bin. Bu küçük partilerin bir önceki seçimde 20 bin olan oy oranları tam %700 artmış.
Google ve Youtube’un daha önce hiçbir zaman örneğini görmediğimiz gücü; Dünya’nın herhangi bir yerine tek tıkla ulaşılabilen platformlar olması. Youtube’ın aylık ziyaretçi sayısı 2 milyar kişiye ulaşırken günlük zaman geçiren kişi sayısı 1 milyarın üzerinde. Youtube’ın en yüksek rakamlara ulaşan içeriklerinin takipçi yaşı ise ortalama onbir. Dünya’nın tamamında 3-11 yaş arası çocukların içerik takip etmek için kullandığı ilk tercih Youtube.
GOOGLE İMPARATORLUĞU:
3.Bölüm: Gitar videolarından radikalleşmeye
4.Bölüm: Hasta bilgilerini çalan yapay zeka
5.Bölüm: Herkesten gizlenen genetik firması
6.Bölüm: Ülkeleri dizayn etmeye karar veren şirket