İngilizcesi ‘Wishful Thinking’. Türkçede ‘hüsnükuruntu’ sözcüğüyle karşılanıyor. İçinizden “Keşke şöyle olsa” diye geçirip sanki öyleymiş gibi akıl yürütme durumuna açıklık getiren bir kavram.
Karikatür boyutunda da olsa CHP Genel Başkanı
’de de bu yaklaşıma mebzul miktarda rastlıyoruz. İmamoğlu’nun adı nerede geçse, önüne mutlaka “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP cumhurbaşkanı adayı” tanımlamasını ekliyor.
Neresinden tutsanız elinizde kalacak bu açıklama tam da hüsnükuruntu için ideal örnek. Özel, suistimal, irtikap, rüşvet gibi yüz kızartıcı suçlar yüzünden tutuklu olarak yargılanan, Reuters’in 10 Temmuz tarihli haberine göre, 100’den fazla CHP’li belediye çalışanından
diye söz etmek, 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun göz altına alınmasıyla başlayan süreci
olarak nitelemek için tek kabiliyet gerekir o da hüsnükuruntu yeteneği.
Tabii bir de birinci parti olma meselesi var. Şu sıra birden çok araştırmada Özel’in iddiasının tersine AK Parti seçmenin birinci tercihi olarak çıkmaktadır. Araştırmacı kişiliğini ve dünya görüşüne güvendiğimiz
Bey’in yönetimindeki
’ın son araştırması Cumhurbaşkanı’nın tespitini teyit ediyor. Durum şu:
Özel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "sokak eylemleriyle konuyu çarpıtıyorlar" suçlamasına ve "CHP değil biz birinci partiyiz" açıklamasına verdiği yanıt da harika: "Sorun yok o zaman, hodri meydan. 2 Kasım Pazar. Madem 1'inci partisin, gel, aday da olabiliyorsun. Meclis'te oy vererek erken seçim kararını aldıracağız. Madem 1'inci partisin gel. Sen 1'inci parti olsan parende atarak sandığa gidersin. CHP 1'inci parti, her geçen gün farkı açıyor."
Allah hepimizi, olmayanı varmış, yalanı gerçekmiş, sahteyi hakikiymiş gibi görmekten korusun…
Algımızdaki adalet duygusu konusunda tereddüde düşmemize neden olan önemli faktörlerden birinin altını Sayın Cumhurbaşkanımız da çizmişti:
Buna bir de ceza almak üzere olanların ve yakınlarının insanlık dışı feodal reaksiyonlarını ekleyin, karşımıza İstanbul Kadıköy’de, Rıhtım semtindeki bir pazaryerinde 15 yaşındaki
cinayeti çıkıyor. Arkadaşlarıyla gezerken, Ahmet daha önceden husumeti olduğu iddia edilen B.B. tarafından göğsünden bıçaklanarak öldürüldü.
Dava dört kişinin tutukluluğu altında sürüyor. Ancak başta Ahmet’in annesi ve onu destekleyen pek çok annenin vicdanını rahatlatacak bir cezanın verilemeyeceği endişesiyle insanlar görüşlerini dile getirmeye çalışıyorlar. Kolay değil. Cinayeti işleyenlerin yaş sınırı nedeniyle çok düşük oranlarda cezalarla bu işten sıyıracakları düşüncesi, başta Ahmet’in annesi
olmak üzere
ve
gibi sanatçıları, bazı STK’ları ve pek çok anneyi hayli rahatsız etmekte. Yasemin Hanım’ın Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda sürdürdüğü eylem geniş ilgi gördü.
Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal durumu yaratan bu çelişkiyi hukukçular mutlaka tartışıp hükûmete gereken önerileri getirmeliler.
Makyol İnşaat tarafından yapımı 1,5 yılda tamamlanan ve işletmeciliğini Setur Marinaları’nın üstlendiği
; Ulaştırma Bakanı
ile Kültür ve Turizm Bakanı
’un katıldıkları törenle dün hizmete açıldı.
İki güçlü firmanın Kaş’taki marinadan sonra ikinci girişimi olan Demre Marina’nın, karada ve denizde toplam 700 yat kapasitesi, modern altyapısı ve yüksek standartlı hizmetleri ile bölge turizmine ve ekonomisine yeni bir soluk getireceği söyleniyor.
Ülkelerin ciddi bir gelir kaynağı olan ve ülkemizde de giderek gelişen yat turizmi konusunda Makyol İnşaat Turizm Yatırımları Genel Koordinatörü
’ın tespitine göre; 12 aya yayılabilen bu sektör, yat sahiplerinin kışlama, bakım ve uzun süreli konaklama ihtiyaçlarına yanıt verecek; kış aylarında da bölgeye canlılık katacak, ayrıca yabancı bayraklı teknelerin Türkiye’de uzun süreli konaklaması sayesinde doğrudan döviz girdisi sağlayarak, bölgesel kalkınmaya ve millî ekonomiye önemli bir katkı getirecek.
Keşke komşumuz Yunanistan gibi denizle ilgili ekonomik süreçlerden çok daha fazla zenginlik ve refah girdisi elde edebilsek.
İki ‘derman’ olacak kitap
Bugün size iki kitap önermek istiyorum. Birincisi kendisiyle birlikte Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu’nda görev yapmaktan onur duyduğum, Türkiye’nin yetiştirdiği müzikologlardan
Prof. Dr. Gülçin Yahya Kaçar
. Kitabın adının pazarlama iletişimi açısından yeterince davetkâr ve çarpıcı olduğu söylenemez: Türk Mûsikîsi Üzerine Görüşler (Analiz ve Yorumlar).
Ancak içerik tek kelimeyle olağanüstü. Kitabın sadece ilk 9 sayfasını (Önsöz, Türk Mûsikîsinin Mânâ ve Mâhiyeti) okusanız, bir de ilk sayfadaki Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz. imzalı dörtlüğe göz atsanız bile büyük kazançtır: Mûsikî ilme ait fendir / Bilene bilmeyene rûşendir / Nice esrârı var idrak idecek / Yer gelür sineleri çâk idecek…
İkinci kitabın yazarı ise
. Başlık çok çarpıcı: ‘Aile Şirketlerinde Taht Oyunları’. Kadın ve Demokrasi Derneği
’in İnsan Kaynakları Direktörü olarak göreve başlamış olan Özgün, kitabında derin tecrübelerine dayanarak iki temel başlık üzerinde durmuş: Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma ve İç Kaynak Bağımlılığı Kuramı. Bu iki konu üzerine kitabın son bölümünde bir de araştırma var.
Ülkemizde çok sayıda aile şirketi var. Bu kitap derdi olan aile şirketlerine derman olacaktır.