Din bu milletin ve memleketin temelidir

04:004/07/2025, Cuma
G: 4/07/2025, Cuma
Aydın Ünal

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mustafa Kemal’in Büyük Millet Meclisi’nin açılışına ilişkin 21 Nisan 1920 tarihli telgrafını tekrar hatırlattı. Mustafa Kemal bütün birimlere gönderdiği telgrafında Meclis’in açılışının özellikle bir cuma gününe denk getirildiğini, böylece bu mübarek günün bereketinden istifade edileceğini, açılıştan önce Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde cuma namazı kılınarak Kur’an-ı Kerim’in nuru ve Peygamber’e salavattan yararlanılacağını, Ankara dışındaki tüm vilayetlerde de hatimler indirilmesini,

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mustafa Kemal’in Büyük Millet Meclisi’nin açılışına ilişkin 21 Nisan 1920 tarihli telgrafını tekrar hatırlattı. Mustafa Kemal bütün birimlere gönderdiği telgrafında Meclis’in açılışının özellikle bir cuma gününe denk getirildiğini, böylece bu mübarek günün bereketinden istifade edileceğini, açılıştan önce Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde cuma namazı kılınarak Kur’an-ı Kerim’in nuru ve Peygamber’e salavattan yararlanılacağını, Ankara dışındaki tüm vilayetlerde de hatimler indirilmesini, Buhari-i Şerif okunmasını, ezandan önce minarelerden salavat-ı şerife irat edilmesini emrediyor.

Bundan tam 9 ay önce, 23 Temmuz 1919’da, Erzurum Kongresi’nin açılışında yaptığı konuşmayı Mustafa Kemal şu dua ile bitiriyor: “En son olarak niyazım şudur ki, Cenab-ı Vahibü’l-A’mal Hazretleri (ALLAH) Habib-i Ekremi (PEYGAMBER) hürmetine bu mübarek vatanın sahip ve müdafii ve Diyanet-i Celile-i Ahmediye’nin (DİN) ilâ-yevmi’l kıyam haris-i esdakı olan millet-i necibemizi ve makam-ı saltanat ve hilafet-i kübrayı (HALİFELİK) masun ve mukaddesatımızı düşünmekle mükellef olan heyetimizi muvaffak buyursun! Âmin.”

Mustafa Kemal’in bu minvaldeki konuşmaları 23 Nisan 1923’te başlayan 2. Lozan görüşmelerine kadar devam ediyor. İstiklal Savaşı’nın gayesi bellidir: Din-i Mübin-i İslam’ı, Müslümanları, Hilafet makamını korumak, bu topraklarda ezanın susmasını önlemek.

Hikâyenin sonradan nasıl değiştiğini hepimiz biliyoruz: 28 Haziran 1923’te Meclis yeniden teşekkül ediyor, 23 Temmuz’da Lozan imzalanıyor, 29 Ekim’de Cumhuriyet ilan ediliyor. Türkiye’yi tam olarak bir İngiltere, Almanya, Fransa gibi yapmak için, Çankaya sofrasında sabaha karşı dumanlı kafalarla kararlar alınıyor. Sofranın müdavimleri, Batılılaşabilmek için “ümmetin” ulusa dönmesi gerektiğini, bunun için de ülkenin, milletin hızla dinden uzaklaşması, dinin sadece devletten değil gündelik hayattan da hızlıca çekilmesi gerektiğine inanıyorlar. Ezan susturuluyor, camiler yıkılıyor ahır yapılıyor, Kur’ân eğitimi yasaklanıyor, kasaba meydanlarında kitap yığınları yakılıyor, alkol içmeyenler, “çağdaş” giyinmeyenler insandan sayılmıyor, eğitim sistemi tamamen dinden uzak birey yetiştirmeye odaklanıyor ve daha nicesi…

Çankaya sofrasından bakınca Anadolu görünmez. Allah, Peygamber, Kitap, Din ve Hilafet için canlarını veren Anadolu halkı bu zulme karşı içten içe bir tepkiyi büyütüyorlar. Cumhuriyet bir taraftan “10 yılda 10 milyon” “yeni insan yaratırken”, Anadolu, kutsal değerlerinden, kendisini var eden özden, ruhtan, mayadan kopmadan, değişmeden, çözülmeden, pes etmeden, sessizce ve sabırla bu zulmü kıracağı günü bekliyor. 1946’da çok partili hayata geçilmesinden itibaren küçük mevziler elde etse de 15 Temmuz darbe girişiminin ardından vesayeti tamamen yok ediyor.

Leman Dergisi’nin o alçak karikatüristi, “Anadolu İhtilâli”ni kavramamış olsa gerek ki, bir Çankaya sofrası sporunu ifa etmeye kalkışmış. O karikatür ilk değil. Bir asırdır, arkasına devleti, devletin tüm kurumlarını, sermayeyi, hatta daha da ötesi Batı’yı alan zihniyet, her fırsatta değerlerimizi, kutsallarımızı tahkir ediyordu. İnanç üzerindeki baskı ve yasaklar bir yana, din, dindarlar, inancımız, en kutsal değerlerimiz bir asırdır işte böyle karikatürize ediliyor, resmediliyor, sinemada, televizyonda, kitaplarda, dergilerde, gazetelerde, dindarlar, mü’minler en çirkin şekilde gösteriliyor, buna verilen tepkiler de sert şekilde devlet duvarına çarpıyordu. “İfade özgürlüğü”, “basın özgürlüğü” örneğin Mustafa Kemal’i eleştirecekseniz sınırlandırılıyor, ama dine, dini değerlere saldıranlara sınırsız ufuklar açıyordu.

Leman Dergisi’nin o hadsiz karikatürüne verilen tepki son derece haklı ve meşrudur. Devlet kurumlarının çok hızlı hareket ederek zanlıları ters kelepçe gözaltına alması takdire şayandır. Binlerce gencin sokağa dökülmesi Türkiye’deki değişimin, umudun ve artan özgüvenin işaretidir.

Ancak şu hususları asla aklımızdan çıkarmayalım:

Batı, Türkiye içindeki devşirmelerini desteklemeyi, fonlamayı, koruyup kollamayı sürdürecektir. Gazze’de bebeklerin katledilmesini “aşırılıkla mücadele” bahanesiyle hoş gören, Siyonist barbarlığa yönelik en küçük bir eleştiri ya da protestoyu “anti-semitizm” parantezine alıp yasaklayanlar, kutsallarımıza yönelik her çirkin saldırıyı “ifade ve basın hürriyeti” diyerek teşvik etmekten kaçınmayacak, Mursi’ye yaptıkları gibi ya da 15 Temmuz’da ellerini ovuşturmaları gibi darbeleri destekleyeceklerdir. Bu hep böyleydi, hep böyle olacak. Karşımızda, “en iyi Müslüman ölü Müslümandır” diyen bir zihniyet, insafsız, iz’ansız, vicdansız, ahlaksız ve adaletsiz bir cephe olduğunu unutmayalım; unutmayalım ki gevşemeyelim.

CHP ve avanesinin Leman dergisinin alçaklığına yönelik tavrından görüyoruz ki, ellerine fırsat geçtiğinde, eski günleri geri getirmekten çekinmeyecekler; bunu da not edelim.

MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin de ifade ettiği gibi, kutsal değerlerimize saldırıyı en ağır şekilde cezalandıran yasaların, hatta Anayasa’da net bir çerçevenin çizilmesi elzemdir. Bunu artık yapalım.

Ve asıl şunu unutmayalım: Sadece İstiklal Savaşımız değil, tarih boyunca her mücadelemiz, savaşımız ve zaferimiz, Allah içindir, Resul-i Ekrem içindir, Din-i Mübin-i İslam içindir. Bu millet İslâm ile var olmuştur, varlığını ancak ve ancak İslâm ile sürdürebilir. Özümüz, ruhumuz, mayamız İslâm’dır. İslâm, devletimizin de, memleketimizin de, milletimizin de temeli, çatıyı tutan sütunudur. Milleti kökünden koparmaya kimsenin gücü yetmedi, bundan sonra da yetmeyecektir.

Yeni nesilleri bu istikamette yetiştirmek boynumuzun borcudur, tarihin ve ecdadın bize yüklediği mesuliyettir.

#Siyaset
#Toplum
#Aydın Ünal