Kiraya verilen camilerin hazin hikâyesi

04:004/05/2025, Pazar
G: 4/05/2025, Pazar
Dursun Gürlek

İstanbul’un tarihi eserlerinin başında padişahlar, valide sultanlar ve diğer Osmanlı devlet ricali tarafından yaptırılan camiler geliyor dersek, bir gerçeği dile getirmiş oluruz. Hayırla anılmaya layık bu zatlar, sadece İstanbul’u değil, başta şehzade şehirleri olmak üzere daha birçok vilayetimizi inşa ettirdikleri camilerle, mescitlerle süslediler. Göz okşayan mimari özellikleriyle, göklere yükselen zarif minareleriyle yerli ve yabancı seyyahların, dikkat ve rikkat sahibi herkesin hayranlığını

İstanbul’un tarihi eserlerinin başında padişahlar, valide sultanlar ve diğer Osmanlı devlet ricali tarafından yaptırılan camiler geliyor dersek, bir gerçeği dile getirmiş oluruz. Hayırla anılmaya layık bu zatlar, sadece İstanbul’u değil, başta şehzade şehirleri olmak üzere daha birçok vilayetimizi inşa ettirdikleri camilerle, mescitlerle süslediler.

Göz okşayan mimari özellikleriyle, göklere yükselen zarif minareleriyle yerli ve yabancı seyyahların, dikkat ve rikkat sahibi herkesin hayranlığını celbeden bütün bu ibadetgâhların elbette ki bir de yapılış hikâyeleri vardır ve bu hikâyeler tarihi ve mimari eserlerin birçoğunda anlatılmaktadır. Mabetler de insanlar gibidir. Onların da muhteşem devirler yaşadıkları, daha sonra da maruz kaldıkları tahribat hareketleri dolayısıyla hüzünlü yıllar geçirdikleri bilinmektedir. Bizans ve Osmanlı tarihçisi rahmetli Prof. Dr. Semavi Eyice’nin bu konuda ciddi yayınlar yaptığını biliyoruz. Merhum, “İstanbul” dergisinde neşrettiği seri yazılarında bu şehirdeki bazı Osmanlı camilerinin hoş hikâyelerini anlattığı gibi, “Tarih” mecmuasında yayımladığı çalışmalarıyla da -yine seri halde- yok edilen camiler hakkında da hayli neşriyat yapmıştır.

Sadece Semavi Hoca değil, başta İbrahim Hakkı Konyalı olmak üzere daha birçok kalem erbabının bu vadide ilgi çekici, bilgi verici yayınlar yaptıklarını biliyoruz. Mesela merhum Mehmet Şevket Eygi de 1960’lı yıllardan itibaren neşretmeye başladığı haftalık Yeni İstiklal Gazetesi’nde tek parti devrinde yıkılan, depo olarak kullanılan camilerin hazin hikâyeleriyle birlikte listelerini yayımladı. Ben de daha lise talebesiyken bu ifşaatı okuyordum. Şevket Bey, bütün bu yazıları “Yakın Tarihimizde Cami Kıyımı” altında kitaplaştırdı. Geçen gün bu eseri karıştırırken, eski gazetecilerimizden Kadircan Kaflı’nın “Camilerimiz Ne Halde?” başlıklı yazısını bir kere daha okudum. Sizin de okumanız için Mart 1955’te Yeni Sabah gazetesinde yayımlanan belge niteliğindeki yazıyı aşağıya alıyorum.

“Atalarımız kendi paralarıyla camiler, medreseler, okullar, çeşmeler yaptırmakta pek gayretliydiler. Yurdumuz böylece süslendi, kıymet kazandı ve Avrupalıların bize barbar demekte haksız olduklarını bu parlak medeniyet eserleriyle ispat ediyoruz. Şimdi bazı camiler yapıldı ve yapılıyor. Zarif bir eser olan Şişli Camii halkın hediyesidir. Levent’te, bir hanım pek güzel bir cami yaptırıyor, ne mutlu!.. Allah ondan razı olsun.

Türkiye Anıtlar Derneği de bilhassa eski camilerin ve mescitlerin imarıyla meşguldür; çok iş başarmıştır. Fakat birçok camiler ve mescitler kiraya verilmiş yahut işgal edilmiş olduğundan tamiri yapılamıyor.

Galata’da, Arap Camii’nin yanında Yeni Valide Camii yıkılmıştır. Arsası bir Yahudi’ye kiralanmış, o da, büyük kârla ve parça parça başkalarına kiraya vermiştir. Halk buraya yeni bir cami yaptırmaya hazırdır, fakat Vakıflar İdaresi mâni oluyor. Hahambaşına müracaat edilmesi düşünülüyor. Belki Yahudi’ye onun sözü geçer…

Süleymaniye’deki eski Huffaz Mektebi Halk Partisinin işgalindedir. Kur’an Kursu açmak üzere tamir edilmek isteniyor, fakat Halk Partisi boşaltmıyor. Sultanahmed’de Nakilbend Camii, eski kerestelerle dolu bir depo halindedir. Şehzadebaşı’nda Burmalı Mescid, bir müteahhidin kereste atölyesidir, tahliyesi istenmiştir. Vali bu hususta kaymakamlığa emir vermiştir, fakat faydası olmamıştır.

Bâbıâli karşısında minaresi kırık Fatma Sultan Camii, jandarma elbisesi deposudur, tamirine imkân bulunamıyor. Fatih’te Hafız Paşa Camii, kereste enkazı satan bir adama kiralanmıştır, bir seneden beri tahliye ettirilmesine çalışılıyor. Vakıflar İdaresi boşalttıramıyor. Uzunçarşı’daki Atik İbrahim Paşa Camii, muhtelif sanat sahipleri tarafından ve gecekondularla işgal edilmiştir. Mühim bir eser olmasına rağmen berbat bir haldedir. Aynı yerde Bayezid-i Cedit Camii, bir Ermeni ile bir Türk tarafından boya fabrikası olarak kullanılıyor, minaresine baca yapılmıştır.

Galata’da Necati Bey Caddesinde Bayezid-i Cedit Camii’nin önündeki musalla yeri, arkadaki bir sokakta bir kahveciye Vakıflar tarafından kiralanmıştır. İki seneden beri tahliyesi mümkün olmuyor. Kantarcılar’da Demirtaş Camii, Fatih devrinden kalan bir mabeddir. Vakıflar idaresi kiraya vermiştir, yumurta deposudur. Çarşıkapı’daki Hüseyin Ağa Camii, marangoz atölyesidir. İçindeki adam rızasıyla çıkacaktı, Vakıflar İdaresi mâni oldu. Vefa’da Mimar Ağa Camii, nalband atölyesidir, atlar nallanıyor.

Fatih’te Mimar Sinan’ın kendi adına yaptırdığı mescit yıkılmıştır. Minaresi var, gecekondularla kaplanmıştır. Tahliye edilse derhal yeniden yapılacaktır, projesi hazırdır. Küçüksu’da, iskele karşısında Mihrimah Valide Camii, Halk Partisi’nin işgali altındadır. İçinde pehlivan güreşleri yapılıyor, dans ediliyor, mihrabının önünde rakı içildiği de söyleniyor. Bebek’te Kayalar Mescidi bir kadının kirasındadır, ev olarak kullanılıyor.

İstanbul’da harap veya başka maksatla kullanılan bir tek havra ve kilise yoktur, fakat camilerimiz işte bu haldedir. Bu Vakıflar İdaresini hidayete getirecek bir kahraman yok mu?

İstanbul’da, Çarşıkapı’da, Hoca Piri Camii vardır. Bu camiyi yaptıranın mezarı da oradadır. Vakfiyesi kaybolmuştur. Fakat vakfının iki han ve on beş dükkân olduğu sabittir. Bu vakfı veren zat, İkinci Mustafa devrinin zenginlerinden Simkeşhane Emini Süruri Mustafa Ağa’dır. İmam ve hatip tayin etmiştir. Civardaki bir mahalle de aynı kişinin adını taşır. Bu mescit otuz sene önceye kadar mamurdu, Vakıflar İdaresi tarafından bir Ermeni’ye aylığı 18 liradan kiraya verilmiş, bu kira son zamanlarda 120 liraya çıkarılmış. Kiracı, bu mescidi kadın iskarpinlerine tahta ökçe yapan bir fabrika haline koymuş, minaresini yıktırmış ve dibine hela yaptırmış; yanındaki birkaç mezarın üstüne de bir gecekondu yerleştirilmiş. Türbe, kahvehane haline getirilmiş, rivayete göre bu kahvehaneyi devralmak için 7000 bin lira hava parası verenler varmış!

Senelerden beri Türkiye Anıtlar Derneği bu mescidi tamir ettirip ibadete açmak istiyordu, fakat tahliye ettiremiyordu. Bir müddet önce fabrikada biriken talaşlar tutuştu, mescit cayır cayır yandı. Artık kiracı ile yapılan mukavelenin hükmü kalmamıştır, hiçbir menfaat gözetmeksizin hayır işleriyle uğraşan derneğe teslim edilerek imar edilmesi ve ibadete açılması gerekir, fakat teslim edilmiyor. Vakıflar İdaresi ‘Kiraya verilmiştir, Milli Koruma Kanunu var, kiracıyı zorlayamam!’ diyor. Kiracı Ermeni ise, ‘Ben boşaltırım, fakat Vakıflar İdaresi emir versin!’ diyor. Vakıflar İdaresi her nedense bu emri vermiyor. İmalathane olarak kullanılmasına müsaade ederek yanmasına sebep olması yetmiyormuş gibi imarına da imkân bırakmıyor.

Anlattıklarına göre, kiracı Ermeni, bir Müslüman avukat tutmuş, bu avukat da şimdiki feci durumun devamına canla başla çalışıyormuş! Demokrat Partiye şikâyet edilmiş, parti tarafından yardım edilmiş, fakat buna rağmen netice alınamamış. Biraz daha zaman geçerse arsa haline gelecek ve Vakıflar İdaresi ya satacak yahut bir han yaptıracak! Böylece atalar yadigârı bir eser yok olacak!

Camiin şimdi damı açıktır, içi enkaz halindedir. Enkaz arasında birkaç makine parçası var, kiracı bu parçalara dayanarak kaypaklık ediyor. Vakıflar İdaresi de onu koruyor.

Bu cami kimindir? Ne Ermenin ne de Vakıflar İdaresi’nindir. Bu cami Müslüman Türk halkınındır. Allah aşkına bunu teslim ediniz de imar edilsin. Bu dernek ne Vakıflar İdaresi’nden ne de hükümetten beş kuruş istiyor. Tamir parası hazırdır, yetmezse mü’minler keselerini açacaklardır.”

Tek parti devrinde satılan, kiraya verilen camilerin hazin hikâyesi sadece bu anlatılanlardan ibaret değil. Kıyım listesi hayli uzun. Onlar da yukarıda adını verdiğimiz kaynaklarda uzun uzun ve olanca dramatik sahneleriyle anlatılıyor. Okunması temennisiyle….


#İstanbul
#camii
#Dursun Gürlek