Yeryüzünde hiçbir sıkıntısı olmadan yaşayan tek bir insan yok! Hayat böyle bir şey değil çünkü, nimetlerle külfetler kol kola geziyor hayatın içinde. İnsan olmayı öğrenebilmemiz için böyle olması gerekiyor. Ham kalmayıp pişmemiz için… Burada mesele işin sıkıntılı, dertli taraflarıyla başa çıkabilecek bir halet-i ruhiyeye sahip olmakta… Bunun için hayatın gerçek yüzüyle yüzleşmek gerekiyor ama bu cesareti gösterecek durumda değiliz artık çoğumuz. Tozpembe bir dünya için bir mutluluk tarifi yaptılar ve buna herkesi az ya da çok inandırdılar. Her şeyin mükemmel gittiği bir hayatı yaşamanın elimizde olduğu şeklinde ağır bir propagandaya maruz kalıyoruz sürekli. Oysa basit bir reklamcı üfürmesi bu, gerçekliği yok. Böyle dertsiz tasasız bir hayat hiç kimse için mümkün değil! Ama gariptir, mümkün olmadığını kendi tecrübelerinden gayet iyi bildikleri halde bu illüzyona kapılmaya hevesli hep insanlar. Önlerine bir mani çıktığında da psikolojileri bu aleni kötü sürprize dayanamıyor ve parçalanıyorlar.
Kaygı bozukluğu çağımızın hastalığı diyenler, bunu boşuna söylemiyor. Günümüzde birçok insan az ya da çok kaygı bozukluğu ve buna bağlı sıkıntılardan muzdarip… Bu hal muhtemel ki, dünyanın hakikatini hatırımızda tutacak esaslı muhasebeleri neredeyse tamamen terketmiş, dolayısıyla iç dünyamızda vehimlerin ve kaygıların oluşmasını engelleyecek maneviyat birliği ve bütünlüğünü kuramaz hale gelmiş olmamızdan kaynaklanıyor.
Ali Ayten ve Sevde Düzgüner’in ‘Tasavvuf Psikolojisi’ne Giriş’ ismiyle kitaplaştırdığı değerli çalışmasından bu konuyla ilgili aydınlatıcı bir paragraf alalım: “Modern zamanda kaygı çağının insanları olarak bizler, bireyselleşmenin de etkisiyle kendimize o kadar güven duyuyor ve yükleniyoruz ki, bir hedefi gerçekleştirmek için sadece sebepleri yerine getirmekle yetinmiyor, aynı zamanda sonuçları da büsbütün kontrol etmek istiyoruz. Ancak bunun bedelini ruh sağlığından kaybederek ödüyoruz. Sonuçları kontrol etme çabası insana üstesinden gelemeyeceği bir kaygı yüklüyor”
Dünyanın kendisinin bir dert olduğuna inanır erenler, doğrudur, işin hakikati böyledir ama biz bu irfan ve derinlikten çok da nasipdar değiliz bugün. Modern masallara inandırıldık ve içine doğduğumuz maneviyat ikliminden uzakta yaşıyoruz. Hayatı ve o hayatın içinde kendimizi aslî hüviyetimizle tanıma gayreti içinde olamıyoruz, çünkü birileri bize sürekli kim olduğumuzu söyleyip duruyor. Görünüşe göre biz de kolaycılığa kapılıp o tariflere sarılıyoruz. Başkalarının, işlerine geldiği şekilde yaptığı tariflerle kendimizi bilmemiz ve bulmamız elbette mümkün değil; bu türedi tariflere inanmaya ikna olmakla onları mutlu ediyor, etki alanlarını büyütüyor ama buna karşılık kendimizden de sürekli uzaklaşıyoruz. O yapay dünyaya o kadar şartlıyoruz ki kendimizi, içinden ufacık bir şeyi kaybetsek bunun felaket olacağını zannediyoruz. Aslında hepimiz bu dünyanın, içindeki her şeyle birlikte fani olduğunu biliyoruz ama yine de aksine inanmak istiyoruz. Sanki bütün hayat hikayemizi parmağımızın ucuyla kumların üstüne yazıyoruz; hemen arkamızda birazdan bir dalga gönderip yazdığımız her şeyi önüne katıp götürecek koskoca bir deniz olduğunu unutarak!
“Kendini tanımayan, bilmeyen, kısaca kendini bilmenin ilmine sahip olmayan kişi, suyun kaynağından habersiz olacağından, suyun hayattaki öteki uzantılarını da gereğince idrak edemeyecek; benlik zindanının kapısını açmak için nefis gardiyanının belindeki anahtara gözünü dikip bir ömür bekleyecek, sonunda da çürüyüp gidecektir” diye yazmış İhsan Fazlıoğlu, ‘Kendini Aramak’ isimli kitabında.
Ne diyor mezar taşları: Hüvel Bakî! Susun dinleyin, var mı kabristanlarda buna itiraz eden?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.