Karşılıklı açınca kapıyı pencereyi gürültüyle çarpacak kudretteki rüzgâr bugünlerde suskun mu suskun… Gelip ellerimizle başımızı okşasın, serinletici parmaklarını yüzümüzde dolaştırsın diye bekliyoruz ama nafile! Rüzgâr bize küstü mü, yoksa her yeri saran yaz sıcağının hiddetinden mi korkup çekiniyor, orası pek belli değil.
Gözlerim, açık pencerelerin önündeki nazlı tüllerde; azıcık kıpırdansınlar, içleri azıcık esintiyle dolsun diye umutla bekliyorum. Yok, yaz hükmünü belli ki daha bir zaman sürdürecek. Sindik biz de zaten köşelerimize, onu daha da kızdırmak istemiyoruz. Bu sıcak günlerin gelip geçmesini bekliyoruz sessizce. Yerimizden kıpırdamamızı gerektirecek bütün işlerimizi durdurduk, daha serin zamanlara erteledik ne varsa. Hiddetli sıcağın ellerindeyiz, kaçacak yerimiz yok. Alnımızda, boynumuzda, göğsümüzde minik ter dereleri… Boncuk boncuk ter damlacıkları parmaklarının ucuna basarak ilerliyor adeta, yukarılardan aşağılara doğru… Sıcak dalgalarıyla titreşiyor hava, asfaltlar neredeyse eridi, boynunu büktü cümle nebat susuzluktan, börtü böcek tenhalara çekildi. Kendini naza çeken yağmur bulutları geçiyor içimizden, belli belirsiz yağmur ihtimalleri…
Gün içinde hararet o kadar yükseliyor ki, zihnimizin içinde düşüncelerimiz eriyecek diye korkuyoruz!
“Yeşimden oyulmuş ağaçlar / Kıyılarda / Kim bulacak kıyıların kalbini / Hepsini anlat, hepsini. / Anlat ki / Güneşli günler de sıkabilirmiş insanı / Bir rastlantı gibi gelen mutluluklar da / Susarsak susarmışız da, ölçemezmiş kimse derinliğini / Kim bulacak derinliğin kalbini” diyor ‘Yaz Mutluluğu’ şiirinde Edip Cansever.
“Yaz mevsimlerini seviyorum” dedi gözlüklü olan. “Bunu hep kışın söylüyorsun” dedi gülerek yanındaki.
Güney Koreli yönetmen Kim Ki-duk’un ‘İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… ve İlkbahar’ diye bir filmi var, sinema meraklıları bilir. İzlemeyenlere de öneririm. Mevsimlerin seyri ile insanın iç seyri arasında paralellikler kuran bir hikâye anlatıyor o filmde Kim Ki-duk. İnsan ömrünün serin zamanları ve sıcak zamanları var. Terbiye eden, nefes aldıran zamanları var. Hayat hiçbirimiz için durağan değil, insan ömrünün de yeryüzününki gibi mevsimleri var. Her zaman sıralı halde gelmiyor ama insanın mevsimleri. Uzunlukları kısalıkları da değişebiliyor. Ama hepimiz mutlaka yaşıyoruz bu tecrübeleri. Zaman içinde akadururken hallerden farklı hallerden geçiyor, dondurucu soğukları, kavurucu yazları, yepyeni doğuşlar, uyanışlar vadeden baharları ve kederle yaprak döken sonbaharları yaşıyoruz. Pişiren ateşler de, üşüten ayazlar da var akıp giden günlerimizin içinde. Başlangıçlar, sona ermeler, umutlar, heyecanlar ve hayal kırıklıkları… Mesele bunları insanca bir sakinlikle karşılayabilmekte, göğüsleyebilmekte… İnsanı tamam eden şeyler bunlar nihayetinde… Dostça dokunuşları hayatın, canımızda, tenimizde...
Hazreti Mevlânâ’nın ‘Divan-ı Kebir’inden ferahlatıcı bir yaz beklentisi ödünç alalım buraya: “Ey perdenin arkasından ışığı, nuru görünen sevgili, senin ışığın, sıcaklığın bize yaz mevsimi oldu, bizim de yaz mevsimi gibi gönlümüz sıcak, gel bizi de al, gül bahçemize kadar, çek götür…”
Suyun tarifini susayana sormak gerek! Yağmurun kıymetini çatlayan topraktan dinlemek gerek! Rüzgârın şefkatini kavrulan tene sormak gerek! Güneşi denizlere, ırmaklara değil, çöllere sormak gerek! Gölgeyi ağaca değil, takatsiz yolcuya sormak gerek!
“Kalplerin gittikçe soğuduğu bir zamanda” diye mırıldandı kendi kendine beyaz saçlı adam, “herkesin hep bir ağızdan küresel ısınmadan söz ediyor olması ne acayip şey!”
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.