İsrail’in bir gece İran’a bu şekilde saldırması, coğrafyamızdaki bütün ülkeleri “yarının ne olacağı” konusunda uyarmalı. Hiçbir ülke, “zaten İran da şöyledir, zaten uzun süredir bir çatışma hali söz konusuydu” şeklinde mazeretlere sığınıp, tehlikeyi geçiştirmemeli.
20. yüzyıl şartlarına ayarlı devlet, ülke reflekslerine sığınmamalı. O dönemin taktik ve politikalarının artık hiçbir anlamı kalmadığını, hiçbir işe yaramayacağını, bir gelecek güvencesi vermeyeceğini bilmeli. “ABD ile yakınız”, “İsrail ile sonsuz diplomasiyle idare ederiz” taktiği artık akıl değil, cahilliktir.
Bölge ülkeleri, meselenin sadece işgal altındaki Filistin toprakları olmadığını, sadece Gazze’deki soykırım olmadığını bilmeli. Önce Filistin’le başladı, sonra Irak işgali oldu, sonra Suriye savaşı oldu, şimdi İran’a saldırı oluyor. Yarın bu Türkiye olacak, Pakistan olacak, Azerbaycan olacak, Mısır olacak.
Bütün bunlar olurken, İsrail’in elindeki en güçlü silah, bölgedeki rejimlerin, yönetici elitlerin on yıllardır devam eden “ABD’ye sığın kendini güvenceye al” şeklindeki “ölümcül” yanlışlar”ı oldu.
Evet, ABD’ye sığındılar ama bütün coğrafya tasarımlarını ABD, İsrail, İngiltere üçlüsüne teslim ettiler. Onlar da istedikleri ülkeyi işgal etti, istedikleri ülkeyi parçaladı, istedikleri kadar coğrafyayı yağmaladı.
Bizimkiler mezhep savaşı, etnik çatışmalar, rejim sorunları, bölgesel rekabetle boğuşurken onlar bütün bu çatışmaları besledi, destekledi bu arada kendi tasarımlarını rahatlıkla uyguladı.
Coğrafyamızın bu “beyinsizlik”ten kurtulma vakti geçmedi mi? İsrail uçakları Tahran’ı bombalarken bile meseleyi mezhep eksenli algılayanlar ülkelerimiz için, coğrafyamızın geleceği için ne önerebilir?
İran’ın korkunç mezhep savaşlarıyla yakıp yıktığı bu coğrafya, İsrail’in korkunç talan ve haydutluklarına mı teslim edilecek?
Bu kısır döngünün üstünde bir bakış geliştirmek çok mu zor? İran’dan rahatsız olanlar İsrail silahlarına mı sığınacak? Bu akıl almaz siyasi ve tarihi basiretsizlikten ne zaman kurtulacağız? Bunun tam bir akıl tutulması olduğunu ne zaman anlayacağız?
Sadece Birinci Dünya Savaşı sonrasını az da okuyan bir kişi, bırakın devlet yönetiminde olmasını, sıradan bir kişi, bu işin bu ölçekte algılanmasının nasıl da ülkelerimizi mahvettiğini kavrayacaktır.
İdeolojik körlüklerimizin ülkelerimizi, coğrafyamızı rehin almasına, İsrail ve ortaklarına teslim etmesine izin verilemez.
Bunun için çok akıllı, çok bilge olmaya gerek yok. Bunun için yakın tarihe, bugünün dünyasına sağlam bir mantıkla azıcık bakmak yeterli olacaktır.
İsrail’in İran’a bu şekilde saldırısı, gelecekte başka yerlere yapılacak saldırıların provasıdır. Bu yerler Pakistan olur, Mısır olur hatta Türkiye olur.
Olmaz demeyin, yeryüzünün tamamını ateşe atacak bir haydut devlet, bir kontrolsüz devlet coğrafyamızın kalbinde yaşamaktadır. İran ile bir şekilde ateşkes ilan edilirse, bu ülke, kendisi için yeni tehditler ilan edecek, bunu varoluş tehlikesi görecek ve oraya saldıracaktır.
Türkiye’nin savunma/güvenlik kurumları bile bu saldırıların dışında olmayacaktır. Şimdi size abartılı gelebilir ama eğer İsrail zayıflatılmazsa, bu mutlaka olacaktır.
Öyleyse, İsrail’i, coğrafyamızın kalbine yerleşen bu virüsü zayıflatmanın, yok etmenin zamanı gelmiştir. Bölgede bütün ülkelere yıkım ve ölüm getiren bu virüsün tedavi edilmesi şarttır, bu tedavi de onu küçültmek hatta yok etmektir.
Her ne kadar İran’a bu kadar saldırabiliyor olsa da, İsrail için mevsim dönmüştür, bu “garnizon”un kapatılması ertelenemez, kaçınılmaz bir zorunluluktur. Artık ABD ve Avrupa, her ne kadar İslamofobik saiklerle hareket etse de, İsrail için büyük savaşlara girmeyecektir, böyle bir lüks ve imkanları yoktur.
Girerlerse bunun o ülke ile sınırlı kalmayacağı, küresel güç haritasının onları sonsuz savaşlara mahkum edeceğini ve çöküşe sürükleyeceğini gayet iyi biliyorlar.
Öyleyse haritalarımızın ortasına yerleştirilen bu nükleer silahı susturmak için her ülkenin hazırlık yapması şarttır. Şimdiden örtülü savaşların, saldırıların başlatılması şarttır.
ABD’nin İran nükleer tesislerine saldırması, İsrail’in başlattığı savaşı bir üst aşamaya taşıdı. Öteden beri İran’la savaşa direnen Trump İsrail ve Yahudi lobisinin baskılarına dayanamadı. İsrail ABD’yi bir kez daha provoke etmeyi, saldırı yapmaya ikna etmeyi başardı.
Sanıyorum şunu düşündüler: Nükleer tesisleri vururuz. İsrail’i rahatlatırız. İran’ı cezalandırmış oluruz. Böylece hem ABD “zafer” kazanmış olur hem İsrail amacına ulaşmış olur.
Zaten tesislere de ciddi zarar verilemedi. İran da bunu tolere eder ve ateşkes kapısı açılır. Bu savaş “geçici de olsa” durduruluş olur. Böylece yine Batı kazanmış olur!
Ama işler böyle yürümez. İsrail için empati yapanlar İran için de empati yapmak zorunda. İran şu an ateşkes isterse biter. Rejimin çöküşü, İran’ın parçalanma süreci başlar. Bir daha durduramazlar.
İran’ın elinde ne kadar güçlü silahlar var bilmiyoruz. Ama yapması gereken çok ağır saldırılarla İsrail’i ateşkes isteme zorunda bırakmaktır. Moral üstünlük sağlamıştır ve bunu kullanabilir.
Peki ABD ve Avrupa bir sonraki aşamaya geçer mi? Büyük ve sonsuz bir savaşı sürdürmek istemeyecekleri açıkça ortada. Ancak İsrail tahriklerinin nereye varacağını bilmiyoruz. Netanyahu yönetiminin “nükleer silah kullanma”ya kadar işi sürdürebileceği de hesaba katılmalı.
Bu delirmiş soykırımcı kadro yeryüzünün tamamını savaşa sürüklemeyi, coğrafyanın tamamını ateşe vermeyi, şehirleri nükleer silahlarla imha etmeyi kafasına koymuş durumda. Bu düşünceyi asla ihmal etmeyin. Böylesine “insan genetiği bozulmuş varlıklar”la mücadele ediyor insanlık.
Bu kadroların tamamının tasfiye edilmesi, ortadan kaldırılması, insanlığın kurtarılması gerekiyor. İnsanlığı korumak için “İsrail’in feda edilmesi” gerekiyor. Ya da insanlığın toplu felaketine razı olmak gerekiyor. Dünya böyle bir karar anı ile karşı karşıya. Özellikle bölge ülkeleri, ölümcül bir kararla karşı karşıya.
Gazze’deki soykırım nasıl Gazze ile sınırlı değilse, İran’a saldırı da sadece İran’la sınırlı değil, coğrafyanın imhasına giden yolların açılmasıdır.
İran çökerse bir sonraki ülke ile başlayacaklar. Bunun asla sonu gelmeyecek. Bütün dünyayı yok oluşa getirene kadar devam edecekler. Her bir cephe devrildiğinde başka cepheye geçecekler. Öyleyse insanlık daha büyük yıkımlar yaşamadan, milletler ülkeleri heba olmadan bu hastalıklı toplumu durdurmak zorunda.
Batı İsrail’i koruma güdüsüyle büyük yıkımlara yürüyebilir. Onlar da bu fırtınanın kendilerine yönelik bir kabusa dönüşebileceğinin hesabını yapmalı. Batı desteğini durdurduğu an İsrail’in ömrü bir haftadır. Ama dünya öyle bir hale gelir ki, Batı desteği bile İsrail’i kurtarmaya yetmeyebilir.
Türkiye ve bölge ülkeleri, İran’ı ayakta tutmalı. Bunun Irak işgaliyle başlayan bir tarihin devamı olduğunu bilmeli. Bir “harita parçalanması” amaçlandığını bilmeli. Bu harita planlarının Türkiye için de yapıldığını bilmeli.
Bugün Tahran’ı bombalayanların yarın İstanbul’u, Kahire’yi bombalayabileceğini öngörmeli. Akdeniz ve Ege’nin savaş alanı olacağını bilmeli. Dünyanın en kirli ve en kanlı toplumunun, ülkelerin kaderinde bu kadar rol oynaması utanç vericidir. Bizim için de, bölgedeki her devlet ve toplum için de…
İsrail İran’ı çökertemez. ABD’nin savaşı bölgeselleştirmesi, yeniden toparlanmaya çalışan coğrafyamıza ağır bedeller ödetir. Ama ABD’nin de sonunu getirir.
Öyleyse İran, ABD hedefleri yerine ısrarla ve ısrarla sadece İsrail’i vurmaya devam etmeli. Onlara nefes aldırmamalı, yıkımlar tattırmalı. Kendi ülkesini düşünen herkes İran’ın dayanma gücünü takviye etmeli. Özellikle hava savunma sistemleri ile İran şehirleri korumaya alınmalı. Tahran’ın da kibri bırakıp askeri anlamda bazı bölge ülkeleri ile işbirliği yapması şarttır.
Türkiye; Suriye ve Lübnan’da savunma, direnç adaları oluşturmanın yollarını aramalı. İsrail sınırlarında durdurulmalı, evinde avlanmalı.
Bu aşamadan sonra Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesi imkansızdır. Düzelmesi demek teslim olması demektir. Bugün İran’ın teslim olmasıyla bu aynı şey olacaktır. Ve Türkiye bütün tarihi iddialarından vazgeçmiş olacaktır. Öyleyse geriye İsrail’i zayıflatıp sınırlama dışında hiçbir seçenek kalmıyor.
İran düşerse Pakistan düşer. Hindistan Doğu’dan, ABD ve İsrail Batı’dan, tabi ki İran’dan Pakistan’a saldırır. “Nükleer silahlarını teslim et” şartı öne süreceklerdir. O da kabul etmez ve böyle bir saldırı son derece basit bir şekilde başlayabilir.
Hindistan ve İsrail, Pakistan’a yönelik son saldırı ile bunu denediler. Ağır cevap aldılar ama bir yoklama çektiler.
Bütün savaşların hedefi Türkiye’dir. Türkiye’yi durdurmaktır. İran düşerse Türkiye hem Batı’dan hem Doğu’dan saldırıya uğrayacaktır. Sevr benzeri dayatmaların bile yapılacağı olağanüstü şartlar önümüze sürülecektir. Batı’dan Türkiye’ye yönelik son derece şaşırtıcı bir düşmanca dönüşe tanık olacağız.
Türkiye bütün olağanüstülükleri hesaba katmalı, hiçbir şeyi ertelememeli, bazı konularda kendisini “oyalamaya” dönük teklif ve önerilerin hile ve tuzak olduğunu bilmelidir. “Zamana oynama”lara dikkat etmeli, acil tedbirler almalı, gerekiyorsa önleyici savaş ve saldırı seçeneklerini devreye almalıdır.
Türkiye, iki yıl içinde böyle bir saldırı ile yüzleşebileceği gerçeği ile hazırlıklara başlamalı, nükleer silah edinmek dahil, bir olağanüstülük dönemine girmelidir. Savaş ve çatışmaya ayarlı bütün ihtimallerin İsrail kaynaklı olduğunu bilmeli, bütün çözümlerin de İsrail’in yokluğuna ayarlı olduğunu kavramalıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan; “İstanbul’un kaderi, Şam’ın kaderinden, Bağdat’ın kaderinden, Tahran’ın kaderinden, Mekke ile Medine’nin, Gazze’nin, Kudüs’ün kaderinden ayrı değildir” diyor.
Mesele tamamen budur. Her şey bu kadar açıksa, İsrail’in yok oluş sürecini başlatmak için ne gerekiyorsa, vakit kaybetmeksizin başlamalı. Her gecikme, her erteleme, her oyalama ölümcül sonuçlar doğuracaktır.
İsrail varlığı Osmanlı’nın çöküşüyle mümkün oldu. Öyleyse Türkiye’nin yükselişi ile son bulmalı. O harita orada kaldığı sürece Türkiye’nin varlığı tehlike altında olacaktır.
Bu İran savaşı değil coğrafya savaşıdır. Öyleyse herkes harekete geçmeli. Bu ertelenemez. Tarih doğru zamanda doğru adımları atanlar tarafından yazılıyor. Bu coğrafyanın her karışı için bedel ödeyenler, işte bu gerçekle hareket ettiği için büyük imparatorlukların imzasını biz taşıyoruz.
Coğrafya, nükleer silahlardan bile güçlü bir silahtır. Öyleyse bu silahı ateşleme vakti gelmiştir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.