Başlıktaki sorunun cevabı bu yazının yayınlandığı saatlerde muhtemelen verilmiş olacak. Postayla ve erken oy verenlerin sayısı 77 milyonu geçmiş durumda ve bu rakam 2020’de oy veren 158 milyonun yarısına tekabül ediyor. Bu saatten sonra kritik eyaletlerde saha operasyonu daha güçlü olan tarafın kendi kitlesini sandığa götürme kabiliyeti sonucu belirleyen en önemli faktör olacaktır. Her iki kampanyanın da bütün enerjilerini salıncak eyaletlere harcaması sebebiyle saha operasyonunu daha etkin gerçekleştiren taraf avantaj sağlayacaktır. Demokratların geleneksel olarak güçlü oldukları ancak 2016’da Trump’a az farkla kaptırdıkları Pennsylvania, Wisconsin ve Michigan’ı kazanmaları, başka büyük bir sürpriz olmazsa, Harris için yeterli olacak. Erken oylarda Cumhuriyetçilerin 2020’ye göre daha yüksek oranda katılım sağlamalarına rağmen Demokratların gerisinde olmaları, Trump’ın aradaki farkı 5 Kasım’da kapatması için çok büyük bir mobilizasyon sağlamasını mecbur kılıyor. Erken verilen oyların %53’ünün kadın seçmenden gelmesi trendinin seçim günü de devam etmesi durumunda ise Harris zafere daha yakın olacak.
Trump’ın kazanması durumunda Amerikan siyasetinin çok daha çalkantılı geçeceğini hem geçmiş tecrübeden hem de Trump’ın seçim vaatlerinden biliyoruz. 2020 seçimlerinden sonra günlerce kimin başkan seçildiğinin cevabı verilememiş ve 6 Ocak Kongre baskınına uzanan süreçte Trump’ın yenilgiyi kabullenmemesi siyasal şiddet üretmişti. Bu sene de Trump’ın şimdiden hile yapıldığına dair sosyal medya mesajları paylaşması, sonuçları kabul etmeyeceği veya erkenden zafer ilan edeceği kaygılarını artırdı. Seçim vaatlerine bakıldığında, kayıtsız göçmenlere karşı tarihin en büyük sınır dışı etme operasyonunu gerçekleştirme sözü veren Trump’ın federal devleti de radikal biçimde yeniden şekillendirme çabası içine girmesi müesses nizamın sarsılması anlamına gelecek. Trump’ın ilk döneminde kendisine karşı direnen düzenin bu sefer direnci çok daha düşük olacaktır.
Pandemi krizini siyasal sonuçlarını kontrol etmeye odaklandığı için oldukça kötü yöneten Trump’ın yeni bir küresel kriz karşısında nasıl bir performans göstereceği önemli bir soru işareti olacak. Bununla birlikte, Trump’ın ikinci dönem seçilme kaygısı olmayacağı için çok daha radikal kararlar almaktan çekinmeyeceğini ve bunun kendisini hem avantajlı hem de daha öngörülemez kılacağını söyleyebiliriz. İlk döneminde olduğu gibi Amerikan şirketlerinin önünü açacağını düşündüğü vergi indirimleri vaadini yerine getireyim derken ülkenin dış borcunun yeni rekorlar kırmasına da sebep olabilir. Oylarını aldığı kitlelerin ekonomik beklentilerini karşılamak adına Amerika içinde üretimde ısrarcı olarak özellikle Çin’den ithalatı sınırlandırmanın yollarını arayacaktır. Kaotik bir yönetim tarzı benimseyen ve sürekli basının ana gündemi olmayı başaran Trump’ın federal devleti küçültme çabaları sosyal güvenlik kurumlarından faydalanan yaşlı Amerikalıları negatif etkileyerek olumsuz sosyo-ekonomik sonuçlar da doğurabilir.
Trump’ın dış politikası Amerika’nın İran ve Çin’e yoğun baskı uyguladığı ilk dönemiyle benzerlik gösterirken Filistin meselesinde İsrail’in daha da rahat istediğini yapması anlamına gelebilir. Ancak Trump’ın Netanyahu’ya savaşı bir an önce bitirmesi yönünde baskı yapması da mümkün zira bu sorunu çözerek tarihe geçen başkan olmak isteyecektir. İlk döneminde tarihin en İsrail yanlısı başkanı olan Trump’ın Filistin lehine bir adım atmasını beklemek safdillik olur ancak bölgede Amerika’yı içine çekecek bir savaş ihtimaline direnecektir. Ukrayna savaşını da bitirme sözü veren Trump’ın bunu Rusya’nın şartlarının Kiev’e kabul ettirilmesi şeklinde anladığına dair işaretler oldukça kuvvetli. Hem Ortadoğu’da hem de Ukrayna’da Amerika’nın maliyet ödemesini istemeyen ve yeni bir savaştan kaçınan bir dış politika izleyecektir. Bununla birlikte Biden’ın Ukrayna üzerinden oluşturduğu Batı ittifakının çözülmesini sağlayacak adımlar atacaktır.
Harris’in kazanması durumunda öncelikle Trump’ın sonuçları ne kadar tartışmalı hale getirebileceğine bağlı olarak siyasal şiddet ihtimalini göz ardı etmemek gerekiyor. Bununla birlikte, 6 Ocak Kongre baskınına benzer muhtemel olaylara karşı devletin çok daha hazırlıklı olması, siyasal şiddetin geniş ve kitlesel bir kalkışmaya dönüşme riskini azaltıyor. Seçim sonuçlarının çok yakın olmaması durumda bu risk daha da azalacak ve potansiyel şiddet olayları marjinal kalacaktır. Ancak bu kurulu düzen tarafından yabancılaştırmış hisseden kitlelerin bir anda sistemle barışması anlamına gelmeyeceği için Harris’in daha önce Biden’ın yap(a)madığı bir şekilde karşı tarafa el uzatması gerekecek. Harris bunun sözünü verdi ancak Amerikan toplumundaki derin kutuplaşmayı kabineye atayacağı bir iki Cumhuriyetçi bakanla çözemeyeceğinin farkına varmazsa Trump’ın izinden giden yeni nesil popülist siyasetçilere geniş bir alan bırakmış olacak.
Seçim sonuçları gelmeye başladığında muhtemelen konuşacağımız en büyük konulardan biri muhtemelen kadın oyları olacak. Trump’ın Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı atamalar sonucunda kürtajın federal güvenceden mahrum kalması ve Cumhuriyetçi eyaletlerin getirdiği sınırlamalar, her kesimden kadının Harris’e oy vermesi sonucunu getirdi. Yoğun kadın mobilizasyonunun seçimin sonucunu belirlemede önemli bir faktör olarak öne çıkmasını beklemekle birlikte seçim sonuçları bu faktörün belirleyici olup olmadığını gösterecek. Trump’ın kadınlarla ilgili ifadelerini kampanya sürecinde sürekli gündemde tutarak etkili biçimde kullanan Harris ekibinin seçim günü seçmeni sandığa götürme çabasında da kadın gönüllülerin kritik rol oynayacağı şimdiden görülüyor. Harris’in kazanması durumunda başkanlığının en önemli önceliklerinden birisi kürtajı federal güvence altına almak olacak ancak bunun için Kongre dengelerine bağlı olarak ılımlı Cumhuriyetçileri ikna etmesi gerekecek.
Takip edeceği politikalara bakıldığında, Harris’in sol ilerici kanadı memnun edecek ekonomik ve sosyal politikalara destek vermekle birlikte merkeze yakın politikalar izleme baskısı altında olacağını da öngörebiliriz. Karşı tarafa el uzatmak ve pragmatik politikalar izlemek vaadini ne kadar yerine getirebileceğini görmek gerekecek. Bu bağlamda Biden politikalarının birçoğunun devam edeceğini öngörebiliriz. Dış politikada ise parti içindeki daha genç ve ilerici kesimlerin Filistin konusundaki baskısını hissetmeye devam edecektir. Harris’in bu baskıyı İsrail politikasını anlamlı bir değişime tabi tutmaksızın Netanyahu hükümetiyle arasına mesafe koyarak yönetmeye çalışmasını bekleyebiliriz. Ayrıca Rusya ve Çin politikalarının da devamlılık arz etmesi ve İran’la yeni bir anlaşma arayışına girilmesi de beklenebilir. Ancak Harris’in ikinci dönem başkanlık yarışını düşünerek dış politikada büyük riskler almaktan kaçınacağını da unutmamak gerekiyor.
‘Harris mi Trump mı?’ sorusunun cevabının Amerikan başkanının kim olacağından öte bir anlamı var. Amerikan seçmeni Trump’ın temsil ettiği ulusalcı popülizme dönüşle Demokrat Parti’nin temsil ettiği liberal elitist siyasetin devamı arasında bir seçim yapacak. Bu tercihin Amerika’nın dış politikası ve küresel rolü açısından önemli sonuçları olacak. Trump’ın tek taraflı dış politika anlayışı Amerikan çıkarlarının öncelenmesine odaklanırken, Harris’in Amerikan liderliğini müttefiklerle ortak çalışarak sürdürmek isteyen dış politika anlayışı fazlasıyla Biden’ı anımsatıyor. Trump’ın galibiyeti Amerikan siyaseti açısından daha net bir kırılma noktası, Harris’in seçilmesi ise mevcut politikaların büyük oranda devamı anlamına gelecektir. Bu denklemde, gerçek değişim isteyen Amerikan halkının önündeki seçeneklerin pek de iç açıcı olmadığı ortada zira adaylar ne kadar değişim vadetseler de Trump’ın 2016’ya dönüşü Harris’in de Biden’ın devamını temsil ettiği söylenebilir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.