Ortadoğu’da Trump rüzgârı ve sonrası

04:0016/05/2025, جمعہ
G: 16/05/2025, جمعہ
Kadir Üstün

Başkan Trump’ın Körfez gezisi, Amerika’nın kapsamlı bir Ortadoğu politikası geliştirmeye çalışmayacağını ve bunun yerine transaksiyonel anlaşmalar üzerinden ilerleyeceğini gösterdi. Trump’ın gezi sırasındaki performansı, Biden döneminin politikasızlığının yerini birebir ticari ve teknolojik anlaşmalar karşılığında atılan pragmatik siyasi adımlar dönemine bıraktığını gösterdi. Zelenski’yle Beyaz Saray skandalı sonrasındaki toparlanma, İran’la doğrudan nükleer müzakereler, Hamas’la rehine takası ve

Başkan Trump’ın Körfez gezisi, Amerika’nın kapsamlı bir Ortadoğu politikası geliştirmeye çalışmayacağını ve bunun yerine transaksiyonel anlaşmalar üzerinden ilerleyeceğini gösterdi. Trump’ın gezi sırasındaki performansı, Biden döneminin politikasızlığının yerini birebir ticari ve teknolojik anlaşmalar karşılığında atılan pragmatik siyasi adımlar dönemine bıraktığını gösterdi. Zelenski’yle Beyaz Saray skandalı sonrasındaki toparlanma, İran’la doğrudan nükleer müzakereler, Hamas’la rehine takası ve Yemen’deki Husilerle ateşkes gibi süreçler Trump’ın kendi öncelikleri doğrultusunda pragmatik bir biçimde herkesle görüşmeye açık olduğunu gösteren örnekler olarak öne çıkıyor. Suudi Arabistan ve Katar’la açıklanan dev ticari ve teknolojik anlaşmalar da Trump’ın demokrasi ve insan hakları meselelerini önemsemeden ekonomik ilişkilere öncelik verdiğini gösteriyor. Suriye lideri Ahmet el-Şara’yla da görüşüp Suriye’ye yaptırımları kaldıracaklarını açıklayan Trump’ın estirdiği rüzgârın ne kadar kalıcı olacağını bilmek zor ancak Washington’ın bölgesel aktörlerin şekillendireceği bir Ortadoğu düzeninin kaçınılmaz olduğunu kabullenmeye başladığı söylenebilir.


GELENEKSEL MÜTTEFİKLERE DÖNÜŞ VE DAHASI

Amerika’nın Ortadoğu’da geleneksel müttefik olarak gördüğü Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır gibi ülkelere verdiği önem, Trump’ın ilk döneminde de artmıştı. Arap ülkelerinin demokrasi ve insan hakları durumuna hassasiyet gösterme baskısı altında kalan Demokrat başkanlar hem Amerikan kamuoyu hem de İsrail’e yakın lobi gruplarının baskısı karşısında rahat hareket edemiyorlardı. Körfez’le görece iyi ilişkiler götüren Bush dönemine nazaran Obama daha mesafeli durarak İran’la normalleşmeye fazlaca mesai harcamıştı. İsrail baskısını yönetmekte güçlük çeken Obama İran’la nükleer anlaşma imzalamayı başarmış ancak Trump’ın bu anlaşmayı iptal etmesinin önünü alacak bir devlet anlaşmasına dönüştürememişti. Diğer bir deyişle, geleneksel müttefikleri İsrail ve Suudi Arabistan’ın İran anlaşmasına muhalefetini aşmayı başardı ama tam olarak kıramadı.


Trump iktidara geldiğinde hızlıca geleneksel müttefiklerle ilişkileri üst seviyeye çıkararak İran’a tam baskı politikası uyguladı. İran nükleer anlaşmasını iptal edip tam baskı uygulayınca hedefine ulaşabileceğini düşünen Trump, Kasım Süleymani’ye suikast emri vererek ABD-İran savaşının eşiğine gelmeyi dahi göze aldı. Ancak istediği anlaşmayı elde edemeden iktidarı kaybeden Trump, bu sefer İran’la bir anlaşmaya varmaya son derece kararlı. Bu sefer İsrail’in nükleer anlaşmaya muhalefeti İran’ın aleyhine dönen bölgesel konjonktürden dolayı pek inandırıcı gelmiyor Trump’a. Suudiler de İran’ı hayati bir tehdit olarak görmekten vazgeçmiş durumdalar. Dolayısıyla Trump Suudi Arabistan ve İsrail gibi geleneksel müttefikleriyle iyi ilişkilere geri dönmekle birlikte attığı adımların iç siyasette maliyet getirdiğini düşünmüyor ve bu yüzden eli daha rahat. Dahası, Trump geleneksel müttefiklere dönüşün ötesinde, Amerika’yla iş yapmak isteyen herkesle görüşmeye hazır bir profil çiziyor.


TÜRKİYE’NİN BAŞARISI

Türkiye’nin Suriye politikasının başarısı yadsınamayacak kadar açık ve Trump’ın da bunu kabullendiği ve hatta memnun olduğu ortada. Amerika’nın Ortadoğu’da sonu gelmeyen savaşlardan çıkmasını siyasi platformunun ana ögelerinden biri haline getiren Trump için Suriye’den ‘düzenli’ bir biçimde çekilmek için koşullar oluşmuş durumda. Şam’da siyasi istikrarı sağlayabilecek bir lider var, İran Suriye’den çıkarılmış, İran’ın Hizbullah’a Suriye üzerinden destek kapasitesi azalmış, Rusya bu ülkedeki varlığını minimalize etmiş, Suudi Arabistan ve Katar ülkenin kalkınması için yatırım yapmaya hazır, Türkiye siyasi ve diplomatik istikrarın güvencesi olarak Suriye’nin en büyük destekçisi olarak öne çıkıyor. Bu tablo, Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavsiyelerini dinleyerek Suriye’ye bir ‘şans’ verme kararıyla sonuçlanmış görünüyor.


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın telekonferansla katıldığı toplantının görüntüleri çok şey anlatıyor aslında. Adeta Türkiye olmadan Suriye’de barış ve istikrarın sağlanmasının mümkün olmadığının teyidi anlamında bir fotoğraf. Suriye iç savaşı sırasında hem büyük badireler atlatan hem de sabırlı biçimde terörle mücadele ve mülteciler meselelerini yöneten Erdoğan’ın görüşleri elbette kritik önem arz ediyor. Sadece Suriye değil Ukrayna meselesinde de oynadığı kritik rol, Türkiye’nin sözlerinin ağırlığını çok daha artırıyor. Trump’ın Erdoğan’la kişisel ilişkisi elbette önemli ancak Türkiye’nin sahada yaptıkları ve senelerdir İran ve Rusya gibi aktörlerle uğraşma tecrübesi inkâr edilemez bir tecrübe birikimine işaret ediyor. Suriye’nin ekonomik kalkınmasında Körfez’in yatırımları ve ABD’nin İsrail gibi potansiyel oyun bozucu aktörleri dizginlemesi son derece önemli olacak. Bunlarla birlikte Türkiye’nin istikrar sağlayıcı güvenlik temini, terörle mücadele tecrübesi, diplomatik gücü ve stratejik aklı Suriye’nin istikrarı açısından kritik rol oynayacak.


Trump rüzgârının en önemli itici gücünün Amerika’nın Ortadoğu’ya klasik ideolojik yaklaşımından uzak bir biçimde pragmatik bakması olduğu söylenebilir. İlk döneminde son derece İsrail merkezli bir politika izleyen Trump’ın son derece İsrailci tavırlarına devam etmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Ancak Trump Suriye’de yaşanan değişimin bölgenin ana dinamiklerine etki ederek yeni bir realite ortaya çıkardığının farkında. Bu dinamikleri önce Amerika bağlamında fırsata çevirerek hem Suriye’den çekilmek hem de Körfez’deki dostlarının bu ülkeye yatırım yapmasının önünü açmak istiyor. Yatırımların önünü açmak adına yaptırımları kaldıracağını açıklayan Trump, Amerika’nın ‘düzenli’ biçimde çekilmesini sağlayacak aktörün de Türkiye olduğunu biliyor. Bölgede çok hızlı bir değişim süreci yaşanıyor ve bunun en büyük ispatı da Amerika’nın başına ödül koyduğu Ahmet el-Şara’nın Başkan Trump’la el sıkışması. Trump rüzgârı dinse de bu yeni dönemin dinamiklerinin kalıcı kazanımlara dönüştürülmesi bölgenin hayrına olacaktır ve bunu ancak Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye gibi bölgesel aktörler başarabilir.

#ABD
#Donald Trump
#Orta Doğu