Devam eden sıkılaştırma programının en önemli enstrümanlarından birisi de ticari kredilerde aylık kredi büyümesinin sınırlandırılması. Merkez Bankası, makroihtiyati tedbir başlığı altında bu alanda oldukça sert diyebileceğimiz uygulamalar yapıyor. Bu bağlamda son dönemde kredi büyümesi hem TL’de hem de yabancı para da kademeli olarak düşürüldü. Son uygulamaya göre;
• Yabancı para ticari krediler için aylık büyüme sınırı %0,5,
• TL ticari krediler için aylık büyüme sınırı %1,5
• KOBİ kredileri için aylık büyüme sınırı ise %2,5 olarak belirlenmiş durumda.
Bu oranlar her ne kadar enflasyonla mücadele için makul olarak değerlendirilse de reel sektörün içinden geçtiği süreçteki ihtiyaçlarını karşılamaktan oldukça uzak. Hatta bu oranlar sadece reel sektörü değil bankaları da zorlayan bir tablo ortaya çıkarıyor. Bankacılık sektöründeki üst düzey yöneticilerin bile şikâyet ettiği bir kredi sıkılaştırması yaşıyoruz. Enflasyonla mücadele için başlarda kabul edilebilir olan bu durumun artık reel sektörde kalıcı hasar bırakma riski gün geçtikçe artıyor.
Reel sektörün bu denli faiz artışına “terste” yakalandığını unutmamak gerekiyor. Zira Merkez Bankası’nın faizleri %8,5’ten %50’ye kadar çıkardığı dönemde yapılan her PPK toplantısının ardından oluşturulan “bu kez son” algısı nedeni ile reel sektör “kazanın içindeki kurbağa” misali farkında olmadan yüksek faizlerin etkisi altında kaldı. Hikâyeyi biliyorsunuz. Kaynayan bir kazana kurbağayı atarsanız zıplar ve çıkar. Ancak kurbağayı kazanın içindeki ılık bir suya koyup yavaş yavaş ısıtırsanız kurbağa önce uyuşukluk haline geçer sonrasında ise farkında olmadan kaynayarak ölür. İşte bizde de her seferinde “daha fazla faiz artışı olmaz “algısı/beklentisi ile reel sektör bugünkü ağır finansman yükü tablosu ile karşı karşıya kaldı.
İş modeli çok iyi, aktif yapısı çok güçlü ve ticari olarak potansiyeli çok yüksek olan şirketler bile faaliyet karının üzerinde faiz yükü ile karşı karşıya kalmış durumda. Ayrıca devam eden limitli kredi uygulamasının yanı sıra Türkiye’deki bankacılık sisteminin kronik sorunları da işleri giderek zorlaştırıyor.
Yazılarımı takip edenlerin hatırlayacağı üzere Türkiye’deki bankacılık sisteminin işleyişini “kısa vade, yüksek faiz ve orantısız teminat” şeklinde tanımlıyorum. Tek başına bu işleyiş bile işletmelerin finansmana erişimini zorlaştıran ve finansman maliyetlerini artıran bir sorunlar yumağına neden olurken bir de son dönemdeki aylık kredi büyümesi sınırlarına yönelik getirilen uygulamalar işleri iyice zorlaştırıyor.
Bankalar aylık kredi büyüme sınırı ve piyasalardaki daralmanın etkisi ile kredi tahsislerini yaparken aşırı seçici davranıyorlar ve limit çoğu zaman krediye en az ihtiyacı olan fakat bilançosu güçlü firmalara tahsis ediliyor. Bu durum da belli bir miktarda nakit girişi ile faaliyete devam edebilecek firmaların krediye erişimini zorlaştırdığı için çoğu firma aktifi güçlü olsa bile sorun yaşıyor. Sonuç olarak konkordato ve finansal yeniden yapılandırma başvuruları artıyor.
Sonuç olarak bir süre daha yüksek olacağını anladığımız faizlerin baskısı altında olan reel sektörün bir nebze de olsa rahatlatılması ve kalıcı hasar riskinin en aza indirilmesi için reel sektörün mevcut kredilerinin yapılandırılmasına yönelik bir çalışmanın yapılması konusu artık bir politika tercihi değil zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.