Merkez Bankası’nın analizinde neleri gözden kaçırmış?

04:005/06/2025, Perşembe
G: 5/06/2025, Perşembe
Levent Yılmaz

Merkez Bankası blog sayfasında “Parasal Sıkılaşma, Temerrüt Riski ve Firmaların Konut Satışı” başlıklı bir çalışma yayımlandı. Bu çalışmada reel sektörün son dönemdeki durumunun belli göstergeler üzerinden incelendiğini görüyoruz. Çalışmanın çıktısı kabaca şöyle; reel sektör çeklerindeki karşılıksız çek oranı düşük, ticari kredilerdeki tahsili gecikmiş alacaklar oranı tarihsel ortalamanın altında ve firmaların finansman oluşturma amaçlı konut satışları çok düşük. Yani özetle “reel sektörün durumu

Merkez Bankası blog sayfasında “Parasal Sıkılaşma, Temerrüt Riski ve Firmaların Konut Satışı” başlıklı bir çalışma yayımlandı. Bu çalışmada reel sektörün son dönemdeki durumunun belli göstergeler üzerinden incelendiğini görüyoruz. Çalışmanın çıktısı kabaca şöyle; reel sektör çeklerindeki karşılıksız çek oranı düşük, ticari kredilerdeki tahsili gecikmiş alacaklar oranı tarihsel ortalamanın altında ve firmaların finansman oluşturma amaçlı konut satışları çok düşük. Yani özetle “reel sektörün durumu kötü olsaydı konut satarlardı” gibi bir sonuca giden çalışma görüyoruz.


Söz konusu değişkenler üzerinden ilerlersek reel sektörün durumu ile ilgili olarak “endişe edilecek bir şey yok” sonucunu çıkarmak mümkün. Ancak konunun analizinde daha farklı değişkenleri de göz önünde bulundurduğumuzda işler kağıt üzerinde göründüğü gibi olmayabilir.


Örneğin şirketlerin son dönemde “popüler bir borçtan kaçış aracı” haline getirdiği konkordato verileri bize reel sektörün içinde bulunduğu konu hakkında başka bir fikir veriyor olabilir. 2025 yılı Mayıs ayında 185 şirkete geçici mühlet kararı, 164 şirkete kesin mühlet kararı ve 24 şirkete de iflas kararı verilmiş. 2025’in ilk 5 ayında işlem yapılan şirket sayısı 2235. Çok değil 2 sene önce yani 2023’nin tamamında bu sayı 1516 iken 2022’de 1587 olarak gerçekleşmiş.


Her ne kadar Merkez Bankası’nın blog sayfasında sadece karşılıksız çekler konusu ele alınsa da iş dünyasının sıklıkla başvurduğu senetler tarafında durum oldukça riskli görünüyor. Protestolu senet adedi ve tutarında belirgin bir yükseliş var. İşletmelerin sıkıntı yaşamamak için önce banka borçlarını ödediği ve bankadaki görünümünün bozulmasını istemediği için “çeklerim yazılmasın” diye gayret gösterdiğini hemen hemen herkes bilir. Yani sadece “karşılıksız çek” ve “takibe düşen alacak” verileri üzerinden okuma yapmak reel sektörün durumunu anlamak açısından tam bir pencere açmayabilir.


Gelelim konut satışı meselesine. Reel sektörün elindeki gayrimenkullerin neredeyse tamamına yakınının ipotekli olduğunu düşünürsek ipoteğe konu kredi borcunu kapatmadan söz konusu gayrimenkulleri satmanın imkânsız olduğu son derece açık bir gerçek. Ayrıca konut veya başkaca bir gayrimenkulü satın alacak işletmelerin de finansmana erişim ve finansman maliyeti sorunu yaşadığını göz önüne almazsak potansiyel müşterilerin de sorun yaşıyor olduğunu gözden kaçırmış oluruz. Ayrıca mevduata %50’ye yakın faiz verilen bir ekosistemde bireyler ya da tüzeller neden gayrimenkul veya konut alsın ki?


Öte yandan bu gayrimenkullerin başka bir görevi daha var. İşletmeler yeni iş almak için ihtiyaç duydukları ve bankalardan talep ettikleri teminat mektuplarını da bu gayrimenkuller üzerinden sağlayabiliyor. Açıkçası bu gayrimenkullerin satılmasını tavsiye etmek ya da bu anlama gelecek önerilerde bulunmak zaten çok ciddi finansmana erişim sorunu yaşayan firmaların finansmana erişimini imkânsız hale getirmek gibi olumsuz bir sonuç doğurabilir.


Diğer yandan Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşunun 152’sinin zarar açıkladığını ve finansman giderlerinin faaliyet karına oranının %96 olduğunu da unutmamak gerekiyor.


Tüm bu piyasa gerçeklerinden yola çıkarak resme bakmanın daha doğru olduğunu değerlendiriyorum. Piyasada oluşan algıyı mekanik yaklaşımlarla göz ardı etmenin reel sektör tarafında telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurma ihtimalini taşıdığını unutmamak gerekiyor.


#Ekonomi
#Merkez Bankası
#Levent Yılmaz