Ekonomi cephesinde bu haftanın en çok beklenen gelişmelerinden bir tanesi geçtiğimiz perşembe günü açıklanan Para Politikası Kurulu (PPK) kararıydı. Zira 19 Mart sonrası ekonomide yaşanan dalgalanmanın ardından Merkez Bankası politika faizini %42,5’ten %46’ya yükseltmiş ve Ağırlıklı Ortalama Fonlama Maliyeti’ni de (AOFM) %49’a kadar çıkarmıştı. Bu gelişmenin ardından bir süreden bu yana devam edilen faiz indirimleri yerini faiz artışına bırakmış ve reel sektörün finansman maliyetindeki düşüş umutları bir başka bahara kalmıştı.
Ben de o günden bu yana bu köşede kaleme aldığım yazılarımda konuyu farklı boyutları ile değerlendirmiş ve Merkez Bankası’nın politika faizini belirlerken yakından izlediği başlıkları sizlere aktarmaya gayret etmiştim. Söz konusu başlıklar üzerinden de PPK’nın haziran ayı toplantısında alacağı kararı öngörmeye çalışmış ve “çok yüksek ihtimalle” pas geçileceğini ifade etmiştim. Hatta haziran ayı PPK toplantısına gidilirken enflasyonun ana eğilimindeki düşüş sürse bile olası döviz talebi ve rezervlerin mevcut seviyeleri dikkate alınarak karar verileceğini belirtmiştim.
Nitekim PPK kararı öngörülerimle uyumlu bir şekilde gerçekleşti ve politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı %46 seviyesinde sabit bırakıldı. Hatta metinde tam olarak “enflasyonun ana eğilimi mayıs ayında gerilemiştir” ifadesine yer verilmiş “ana eğilimdeki düşüşün haziran ayında da sürdüğü” belirtilmiş. Peki buna rağmen neden faiz indirimi yapılmadı?
Esasen yukarıda da hatırlattığım üzere Merkez Bankası sadece enflasyonun ana eğilimine değil piyasadaki döviz talebi ve rezervlerin seviyesine de dikkat ediyor. Bu bakımdan her ne kadar ana eğilimdeki yavaşlama sürse de rezervler halen 19 Mart haftasının oldukça altında ve “güçlü bir döviz talebi olmayacağı” noktasında Merkez Bankası tam olarak ikna olmuş değil. Halihazırda bir düşüş gözlemlense de hem tüzellerde hem de bireysellerde döviz mevduatı halen 19 Mart haftasının oldukça üzerinde. Diğer yandan rezervlerin de 19 Mart haftasına görece olarak düşük seyrettiğini ve swap hariç net rezerv rakamının da yükselişinin oldukça yavaş olduğunu görüyoruz.
Tüm bu verilere bir de İran-İsrail savaşının petrol fiyatları üzerindeki etkisi ve oluşturduğu risk algısı da eklenenince Merkez Bankası bir önceki yazımda belirttiğim üzere kendince “ihtiyatlı” bir adımla politika faizini sabit bıraktı. Ancak bu ayı pas geçen PPK’nın eğer şartlar olgunlaşırsa bir sonraki toplantıda yani temmuzda faiz indirimine kapı araladığını da not edelim. Zira bir önceki PPK metninde yer alan “gerekirse duruşu sıkılaştırırız” ifadesini bu metinde görmüyoruz. Onun yerine “tüm araçlar kullanılacaktır” ifadesi kullanılmış. Bu noktadan hareketle eğer koşullar el verirse temmuzda faiz indirimi yapılabileceğini düşünmek mümkün.
Buraya kadarki kısımda Merkez Bankası’nın ne düşündüğünü ve nasıl hareket ettiğini anlatmaya çalıştım. Şimdi ise kendi düşüncemi söyleyeyim. Bana göre Merkez Bankası bu toplantıda faiz indirimlerine yeniden başlayabilirdi. Ancak görünen o ki Merkez Bankası son yaşanan gelişmelerden piyasaların tedirgin olduğundan daha fazla tedirgin olmuş. Bu bakımdan reel sektörün bir ay daha dişini sıkması gerekiyor. İnşallah dereye su gelene kadar kurbağanın gözü patlamaz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.