Diyanet ve Meallerin Denetimi

04:0013/06/2025, Cuma
G: 13/06/2025, Cuma
Mahmut Ay

29 Mayıs 2025’te 7549 nolu kanun TBMM tarafından onaylandı. Mezkûr kanuna göre, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki Din İşleri Yüksek Kurulu, Kur’ân meallerini kamu kurumları, özel kişi ve kuruluşların talebi üzerine veya resen inceleyebilecek, bir mealde İslam’ın temel ilkelerine aykırılık tespit ettiği takdirde, onun toplatılmasını, yayımdan kaldırılmasını ve dijital ortamlardan silinmesini talep edebilecek. Bu kanun onaylandıktan sonra bazı basın ve medya organlarında ve sosyal medya hesaplarında

29 Mayıs 2025’te 7549 nolu kanun TBMM tarafından onaylandı. Mezkûr kanuna göre, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki Din İşleri Yüksek Kurulu, Kur’ân meallerini kamu kurumları, özel kişi ve kuruluşların talebi üzerine veya resen inceleyebilecek, bir mealde İslam’ın temel ilkelerine aykırılık tespit ettiği takdirde, onun toplatılmasını, yayımdan kaldırılmasını ve dijital ortamlardan silinmesini talep edebilecek. Bu kanun onaylandıktan sonra bazı basın ve medya organlarında ve sosyal medya hesaplarında konuyla ilgili epey yazılan ve söylenenler oldu. Bu yayınların çoğu, ağır eleştiri içerikliydi. Bu yetkiyi kullanırsa Diyanet’in bir nevi engizisyon mahkemesine dönüşeceği, laik düzende böyle bir uygulama olamayacağı, bunun fikir hürriyetine zarar vereceği söylendi. Hatta bazı akl-ı evveller, Trump’ın yönetim şeklinin Türkiye’yi de etkilediğini söyleyip bu meseleyi ABD ile irtibatlandırma dehasını (!) gösterdi. Bazıları da bu yasayı Türkiye’de fikir özgürlüğünün kalmadığına gerekçe gösterip mealini yakacağını söyleyerek meseleyi bayağı bir şov malzemesine dönüştürdü.

Evvelki gün, bu konuyu istişare etmek üzere Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İbrahim Hilmi Karslı Hoca ile görüştüm. Kendisi, bir önceki dönemde Din İşleri Yüksek Kurulu’ndaki meal komisyonunun başkanlığını yürütmüş kıymetli bir akademisyen. Hoca, mezkûr kanunun aslında 2018’den beri KHK ile yürürlükte olduğunu, ancak kurulun konuyu son derece hassas bir şekilde takip ettiğini ve sadece Kur’ân’ı tahrif ettikleri açık olan çok az sayıdaki mealin yasaklanması yönünde talepte bulunduklarını belirtti. Kamuoyunda ayyuka çıktığı gibi Diyanet’in, istediği mealleri yasaklatmaya çalışacağına dair bir algının gerçeği yansıtmadığını, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun düşünce özgürlüğünü kısıtlayacak bir karara imza atmayacak kadar ilim ve vicdan sahibi insanlardan oluştuğunu, aşırı ve yasakçı görüşleri onaylamayacağını, toplumun huzurunu kaçıracak faaliyetlerde bulunmayacağını ifade etti. Şahsi görüşü olarak da meal yasaklama talebinin, çok dar çerçevede tutulması gerektiğini söyledi. Bendeniz de aynı kanaatte olduğumu ifade etmek isterim. Az önce de hâlihazırda Din İşleri Yüksek Kurulu’ndaki meal komisyonunun başkanlığını yürüten Prof. Dr. Ömer Kara Hoca ile uzun bir görüşme yaptım. Kendisinin verdiği bilgiye göre komisyon üç üye ve on uzmandan oluşuyor. Şu ana kadar çeşitli şikayetler üzerine elli yedi meal incelenmiş, bunlardan on yedisi hakkında toplatılması yönünde karar alınmış, diğerlerinde düzeltme yapılması yönünde tavsiyede bulunulmuş. Kendisine, konuyla alakalı akademik camiada bir tedirginliğin oluştuğunu, bu tedirginliğin giderilmesi ve meal toplatma kararının çok sınırlı sayıda tutulması gerektiğini ifade ettim. O da meselenin kamuoyunda çarpıtıldığını, sadece tahrif örneklerine rastlanılan meallerin toplatıldığını, bundan sonra da öyle olacağını söyledi. Aktardığı örnekler, hakikaten tercüme ile alakası olmayan tamamen tahrif ya da çarpıtma denilebilecek örneklerdi.

Konuyla ilgili tartışmalar üzerine Din İşleri Yüksek Kurulu, kısa bir açıklama yaptı. Bu açıklamada hangi kriterlere göre bir meal hakkında toplatma kararı alındığını ortaya koydu ve toplatma kararı verilen meallerden bazı örnekler sundu. Ayrıca bu meselenin, düşünce özgürlüğü ve yorum farklılığıyla ilgisinin olmadığını net bir şekilde vurguladı. İlgili yazının şu kısmını paylaşmakta fayda görüyorum: “Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’na verilen bu inceleme yetkisi, İslâm ümmetinin başlangıçtan günümüze üzerinde ittifak ettiği dinin temel esasları ile ilgili olup te’vil, tefsir ve yorum konusunda herhangi bir müdahaleyi kapsamamaktadır. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı’nın herhangi bir yorumu ya da görüşü dayatması gibi bir amacı da kesinlikle bulunmamaktadır.

Unutulmamalıdır ki insanlar tarafından yazılmış olan eserlerin çevirisinde, çevrilen metin mütercimin değil, müellifin eseridir. Sıradan bir eserde dahi, müellifin izni ve onayı olmadan yapılan tahrifat ilmî, ahlâkî ve hukukî sorumluluk doğurmaktadır. Kur’ân-ı Kerim gibi Müslümanların inançlarının esasını oluşturan ilâhî vahyin anlamının tahrif edilerek orijinal dilini anlamayan insanlara sunulması ise hangi açıdan bakılırsa bakılsın kabul edilebilir değildir.” (https://kurul.diyanet.gov.tr/Duyuru-Detay/Duyurular/949/diyanet-isleri-baskanliginin-kuran-meallerini-inceleme-yetkisi- hakkinda)

Bu konudaki düşüncemizi kısaca şöyle ifade edebiliriz:

1. Meal, Kur’ân-ı Kerîm’in tercümesi demektir. Tercümede aslolan orijinal metne sadakattir. Elbette her tercüme, kısmen bir yorum faaliyetidir. Ancak orijinal metnin ruhunu yok etmek, temel kavramlarını ters yüz edip mesajını çarpıtmak, masum bir tercüme ya da yorum faaliyeti olamaz, olsa olsa tahrif olur. Hele de bu metin, milyonlarca insanın vahiy mahsulü olduğuna inandığı kutsal bir metin ise, tercümenin çok dikkatli ve hassas olması beklenir. Meal, “Allah böyle dedi.” demektir. Tefsir ya da tevil ise “Ben Allah’ın bu sözünü şöyle anlıyorum.” demektir. Meali okuyan kişi de onu mütercimin yorumu olarak değil, Allah’ın kelâmının başka bir dildeki karşılığı olarak okumaktadır. Şu hâlde meal yaparken metni mümkün mertebe nesnel anlamıyla çevirmek gerekir. Meal yapan kişinin, metnin nesnel anlamını aktarmayıp kendi yorumunu aktarması büyük bir vebaldir; zamanla İslam’ın yozlaşmasına neden olabilecek büyük bir tehlikedir. Böyle bir durum karşısında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kendisine tanınan yetki çerçevesinde tedbir alması gayet doğaldır.

2. Türkiye’de yüzlerce meal mevcuttur. Bunlardan kimi çok kıymetli ve ciddi emek mahsulü, kimi ise hiç Arapça bilmeyen insanlar tarafından kısmen kopyala yapıştırla, kısmen de gelişigüzel uydurmalarla yapılmıştır. Kimi mealler, falanca kişinin mehdiliğini (!) ispat için, kimi mealler de geleneksel İslam anlayışına savaş açmak amacıyla yazılmıştır. Bazı meal yazarlarına göre Kur’ân’da fazlalık, bazılarına göre ise tertip ve gramer hatası vardır. Bazıları için âyetlerin çoğu tarihsel olup bugün geçerli değildir, bazıları da mealdeki açıklamalarında “Ben araştırdım ve sonunda şunu keşfettim ki Kur’ân’da kurban yok, faiz yok, zina diye bir günah yok, başörtüsü yok, hatta bilinen anlamıyla namaz yok.” şeklinde deha mahsulü müthiş keşiflerini (!) ilan etmektedir. Kişi, bunları herhangi bir kitapta yazsa düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir. Ancak bir mealin içine bunları boca ettiğinde durum o kadar masum değildir. Zira görünürde tercüme yapıyor; yani orijinal metindeki manayı bire bir Türkçeye aktarıyor, ancak mealdeki mananın orijinal metinle alakasını bir türlü kuramıyorsunuz. O zaman da ortaya bambaşka bir “inanç ve kavramlar dünyası” çıkıyor. Bunun adı, tevil değil tahriftir ve düpedüz bir “yorum terörü”dür. Toplumu bu yorum terörüne karşı savunmasız bırakmak “manevî bir güvenlik zaafı”dır. Hatta bu durum, zamanla maddî bir güvenlik sorununa da dönüşebilir. Dolayısıyla toplumu bilgilendirmek ve bilinçlendirmek amacıyla bunları denetleyip haklarında rapor yazacak ilmî bir heyetin olmasında büyük bir fayda vardır. Bunun da güvenilir bir kurumsal yapı tarafından gerçekleştirilmesi gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı, bu iş için en uygun kurumdur. Ancak Başkanlığın bu meseleyi, çok daha etraflı, ayrıntılı ve bilimsel bir şekilde ele alması elzemdir. Belki bunun için “Mealleri İnceleme Başkanlığı” kurulabilir ya da mevcut komisyon çok daha güçlendirilerek yayımlanan her meal hakkında kısa bir rapor hazırlanabilir.

3. Mealler hakkında rapor yazılırken, meali kimin yazdığına değil mealde ne yazdığına dikkat etmek gerekir. Kişinin çok sapkın fikirleri olabilir, ancak bunları mealine yansıtmamışsa o meal hakkında olumsuz bir rapor yazmamak gerekir.

4. Yaşadığımız dünyanın ve toplumun gerçekleri göz önünde bulundurulduğunda, “Diyanet, bu gibi konularda “tavsiye” makamı mı olmalı, “karar” makamı mı? Hakemlik mi yapmalı, hâkimlik mi yapmalı?” sorusu etraflıca düşünülmelidir.

5. Tefsir literatürüne bakıldığında çok zengin bir birikimle karşılaşmaktayız. Bu yorum zenginliği, kaçınılmaz bir şekilde meallere de yansıyacaktır. Şu hâlde mealler incelenirken “te’vil” ile “tahrif”, “yorum” ile “çarpıtma” çok hassas bir şekilde tefrik edilmelidir. Elbette bu tefrik, subjektif değerlendirmeye açıktır. Mümkün mertebe, düşünce ve yorum özgürlüğünün sahası geniş tutulmalıdır.

6. Gittikçe sekülerleşen ve sınırsız özgürlük ve bireysellik taraftarlarının arttığı bir dünyada, düşünce özgürlüğüne karşıymış gibi duran her kurum ve şahıs, güç ve etkisini yitirmeğe mahkumdur. Zaman zaman çok ağır eleştirilere maruz kalan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kendisini yeterli olarak ifade edemediği görülmektedir. Bu meselede de öyle olmuştur. Günlerce aleyhte yayın yapıldığı ve bu sebeple özellikle akademik camiada bir tedirginlik oluştuğu hâlde Din İşleri Yüksek Kurulu’nun kısa bir açıklaması dışında herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Muhtemelen yöneticilerin büyük çoğunluğunun hacda olması bunun en önemli sebebidir. Kanaatimce, konuyla ilgili tedirginlikleri giderecek detaylı bir açıklama yapılma zarureti vardır. İmaj çağında yaşıyoruz. Bu tür meselelerde Diyanet’in temel politikalarını, faaliyetlerini ve duruşunu kamuoyuna anlatmak üzere “Başkanlık Sözcülüğü” gibi bir makamın ihdas edilmesi veya bir kişinin böyle bir görevle yetkilendirilmesi faydalı olacaktır. Bazen de Başkanlık, töhmet altında kaldığı konularda ya da hizmetleriyle alakalı tartışma konusu olan hususlarda bazı akademisyenler ve yazarları bilgilendirerek kamuoyunu doğru bilgilendirme hususunda onlardan destek isteyebilir.

7. Bir düşünce ya da yorum, ancak daha yüksek bir düşünce ve daha isabetli bir yorum ile bertaraf edilebilir; yasaklamakla değil. Hatta tarih şunun şahididir ki düşünceler yasaklı ortamlarda daha derinden ve köklü bir şekilde yayılır. Zira yasaklanan düşünce ya da kitaplar daha gizemli ve cazibeli hâle gelir; tarafsız olan pek çok insan da mazlum ve mağdur görünenden yana olur. Ülkemizin en önemli kurumlarından biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı da elbette bu gerçekliğin farkındadır ve ona göre hareket ettiğinde ve edeceğinde şüphe yoktur.


#Diyanet İşleri Başkanlığı
#meal
#Mahmut Ay