Stratejik duygu olarak “Türk sabrı”…

04:003/05/2025, Cumartesi
G: 3/05/2025, Cumartesi
Nedret Ersanel

Hindistan-Pakistan arasında yaşanabilecek savaşın iki ülke başkentlerinde değerlendirilişi ile Türkiye’nin Suriye’de yaşanan son gelişmeler üzerine, örneğin, silahına davranıp-davranmamakta kurduğu tartının benzerlikleri var… Türkiye silaha davranmak istemiyor şu anda ve sebeplerini konuşacağız… Uzaktan gelelim… 22 Nisan “Phalgam” saldırısının sebep-sonuç ilişkisi, haritalar üzerinde saatlerce bayıcı ve vahimi alakasız detayla milleti ilgi gösterdiğine pişman edecek denli boğuyorsa, açık yazalım,

Hindistan-Pakistan arasında yaşanabilecek savaşın iki ülke başkentlerinde değerlendirilişi ile Türkiye’nin Suriye’de yaşanan son gelişmeler üzerine, örneğin, silahına davranıp-davranmamakta kurduğu tartının benzerlikleri var…


Türkiye silaha davranmak istemiyor şu anda ve sebeplerini konuşacağız…


Uzaktan gelelim…


22 Nisan “Phalgam” saldırısının sebep-sonuç ilişkisi, haritalar üzerinde saatlerce bayıcı ve vahimi
alakasız
detayla milleti ilgi gösterdiğine pişman edecek denli boğuyorsa, açık yazalım, suç palyaçoların olmaz. Sirke gidenlerin olur…

Devamını, geleceği de anlatamazlar. Yani Hindistan ne düşünüyor, nasıl yapacak, Pakistan ne düşünüyor, yapıyor, bilmezler. Maksat ekranda hareket olsun. Oysa bundan sonrası,
saldırının sebebi ile, kime yaradığı ile ilgili değerlendirmede mutabıksak, -evvelki iki yazımız- devamının onunla bağlı/ilgili olacağıdır…

***


Hindistan yönetimi, saldırının arkasındaki aklı İslamabad olarak kesin biçimde tanımladığı için, “bir şey yapmak” konusunda kendini kamuoyu önünde bağladı. Kamuoyu da zaten hazırdı…


Tabii bu “şeyin” illa yakıcı bir cevap olması gerekmiyor ama “tatmin edici” olduğu kadar “karşıyı” raydan çıkarmaması gerekiyor. Zor kısım bu. Buraya kadar tahmin edilebilir…


Ama Başbakan Modi çok garip bir şey yaptı…


Pakistan’a verilecek yanıtın şekli, çapı, gücü, hedefleri ve zamanlaması konusunda tüm karar yetkisini silahlı kuvvetlere bıraktı!..

Başbakan bırakmakla da kalmadı, ‘coşkuyu’ da verdi; ‘silahlı kuvvetlerimizin profesyonel yeteneklerine inancım ve güvenim tam’…


En ufak ve kontrolsüz kıvılcımda, Ortadoğu-Batı Asya ve Uzak Asya coğrafyasını yakabileceği gibi, Çin ve Rusya dahil üç-dört nükleer silah sahibini oyuna bağlayan
krizin sorumluluğunun “seçimle işbaşına gelmiş siyasi iradeden” atılması çok manidar!

İki izahı var; eğer Hindistan silahlı kuvvetleri başarısız olursa, faturanın kime çıkacağı da bellidir. İki,
terör saldırısında Hindistan ordusunun bir “kusuru”, kim bilir, “kastı” olduğuna
dair kanaat Modi yönetiminde hasıl olduysa, “iti öldürene sürükletmeye” karar kılmış olabilirler! Hindistan istihbarat servisinin başkanının, “güçlü bir yanıt verilmesini umuyoruz” açıklamasını da iddianamemize ekleyelim…

İlginç değil mi?


***


Bu iç işleri. Dış işleri de var; kabul edelim ki ne bölge ülkeleri ne de herhangi bir uluslararası güç böyle bir savaşı kabul etmiyor. Daha doğrusu, “bir de böyle bir savaşı” desteklemiyor. Üzerine, herkesin her iki ülkede stratejik çıkarları var. Bunları da önceden kayda geçirdik. Son özeti şudur;
dünya camiasının yeni düzene geçiş sancılarının ortasında bu kabul edilemez…

Peki Hindistan’ın ağzından çıkanlar ile yeşerttiği kamuoyu coşkunluğu ne olacak? Bu “ayar” nasıl yapılacak? Ki, Pakistan’ın sessiz kalmayacağı da ortadadır…


Yani büyük risk hâlâ devam ediyor. Ama nasıl kotarılacağına ilişkin son ve belki belirleyici tahlil, ki Suriye’dekine benzerdir; Başkan Trump’ın Narendra Modi’ye kriz vesilesiyle söylediği, “Sizinle ticaret anlaşmalarımız çok iyi ilerliyor. Gümrük tarifeleri konusunda da bir anlaşmaya yakınız” cümlelerindeki mesajdır…


Bundan sonra tahlili sürdürmek karışık hale getirir; iki ülke ordu ve istihbarat teşkilatlarındaki Amerikan etkisi ile hangi Amerika’ya ait oldukları ve Trump’ın barış arzuları artı Çin’e karşı alan kazanma aklı birbirine girer, hiç bulandırmayalım…


***


Suriye’deki Türkiye bağlamında da böyle bir dış etki var…


Kamışlı toplantısının mide bulandırıcı niteliği, ülkedeki kimi yerel huzursuzluklar, hepsinin arkasındaki gölge ülkeler ve özellikle İsrail’in pislikleri, Ankara’nın sinirini sınıyor…


Kaldı ki Türkiye, Suriye’de gelinen aşamayı bozma yönünde herhangi bir girişime, oldubittiye müdahale edeceğini açıkça söyledi. Fakat ardı kesilmiyor. Bu kadar aktörün hepsinin birden güvenilmez oluşu, bırakılsa
Irak’ın bir fotokopisinin Suriye’de de çekilmek istenmesi,
malûm dış faktörler sabır zorluyor…

Bunlara rağmen Ankara, elini silaha götürmek istemiyor. Korktuğu için değil, çekinmediğini çok gösterdi zaten. Gelinen aşamanın heba olmaması, “Terörsüz Türkiye” planında gelinen nokta, PKK/YPG’nin isteğinin bu olması, İsrail tuzağının bu olması, nihayet Trump’ın “istemediğinin” bu olması yüzünden…


***


Zaten, Cumhurbaşkanı, Dışişleri, Savunma Bakanlığı, “İsrail’in hava saldırılarına ilişkin” rahatsızlığı açık ve eş zamanlı olarak söylediler. Anlayana bu da bir aşama!


Suriye’nin bütünlüğüne ilişkin de şunlar söylendi; “Suriye’nin toprak bütünlüğü bizim için vazgeçilmezdir. Suriye’deki silahlı grupların Savunma Bakanlığı çatısı altında toplanması ve ülkenin bütünlüğüne katkı sağlaması oldukça önemli. Federatif yapı konusu ham hayalden öteye gitmeyin bir husustur.
Suriye gerçekliğinde
yeri yoktur. Federal yönetim hayalleri kurarak bölgeyi tehdit edecek kararlar değil, bölgenin istikrarına hizmet edecek kararlar almalarını tavsiye ederim.
Bölgemizde oldubittilere müsaade etmeyecek, Suriye ve bölgenin kalıcı istikrarını tehdit edecek, tehlikeye sokacak hiçbir girişime izin vermeyeceğiz”.

Kırmızı çizgi bu, anlaşılmayacak yanı da yok…


Cumhurbaşkanı aynı zamanda şunları da söyledi; “Başkan Trump’ın Türkiye’nin hassasiyetlerini gözeten tavrını memnuniyetle karşılıyoruz. Suriye konusunda da iki lider olarak birbirimizi anladığımızı görüyoruz”!


Bu gerçeklik, bölgede Türkiye’nin arzu ettiği gelişmelerin arkasındaki anlaşmayı zımnen işaret ettiği gibi, “olumlu iklimi baltalama girişimlerini” Washington’un dikkatine ihsas ederek gösteriyor.

#Türkiye
#Suriye
#Nedret Ersanel