İslam Savaş Hukuku hakkında birkaç hatırlatma

04:0030/09/2025, Salı
G: 30/09/2025, Salı
Ömer Lekesiz

Peygamberimiz Aleyhisselam’ın kendi zamanında katıldığı savaşlar, kendisinin katılmayıp hedef ve planlarını bizzat belirleyerek sahabesinden birinin kumandasında Medine dışına gönderdiği seriyyelerin yaptıkları harekatlar, gazveler Kur’an’ın ilgili ayetlerinin uygulamalı yorumları olarak İslam Savaş Hukuku ’nun temelini oluşturur. Bizler şimdi sadece savaş kelimesiyle ifade ettiğimiz söz konusu harpleri, gazveleri, harekatları… salt siyer bilgisi ile ahlaki değerlerin talim ve terbiyesi esasında

Peygamberimiz Aleyhisselam’ın kendi zamanında katıldığı savaşlar, kendisinin katılmayıp hedef ve planlarını bizzat belirleyerek sahabesinden birinin kumandasında Medine dışına gönderdiği seriyyelerin yaptıkları harekatlar, gazveler Kur’an’ın ilgili ayetlerinin uygulamalı yorumları olarak
İslam Savaş Hukuku
’nun temelini oluşturur.

Bizler şimdi sadece savaş kelimesiyle ifade ettiğimiz söz konusu harpleri, gazveleri, harekatları… salt siyer bilgisi ile ahlaki değerlerin talim ve terbiyesi esasında okuduğumuz ya da naklettiğimiz için bunların savaş hukukuyla / fıkhıyla ilgili boyutunu biraz ihmal ettik.

Gerçi bu ihmalde olumsuz bir kasıt da yoktur zira ilgili haberler hayatın giderek daha çok sekülerleşmesi nedeniyle bugünün yani pratiğin, uygulamanın gerisine düşürüldükleri için onları destan, ağıt, hikaye nitelemeleriyle gündeme, yeni nesillerin ilgisine sunmak daha yararlı görünmüştür.

Bunun değerli örneklerinden biri
Mûte Savaşı
’dır (H. 8/ M. 629).
Peygamberimiz Aleyhisselam’ın savaş birliğini gönderirken birinin şehit olması halinde diğerinin onun yerine geçmesi kaydıyla üç kumandanı birden görevlendirmesi sebebiyle
ceyşü’l-ümerâ / ba‘sü’l-ümerâ
gazvesi olarak da adlandırılan Mûte Savaşı, Lût gölünün güneyinde, bugün Ürdün Arap kral-valiliği’nin sınırları içindeki Kerek’e 11, Kudüs’e 50 km. uzaklıkta geniş tarım arazilerine sahip bulunan Mûte mahallinde yapılmış ve Medine merkez alındığında en uzak noktada gerçekleşmiş bir savaşa konu ve ad olmuştur. (Geniş bilgi için bkz.: TDV İslam Ansiklopedisi, Seriyye, Gazve, Mûte Savaşı, Kerek, Belkâ maddeleri)
Kendi okumalarımda Mute Savaşı’nı
devletler hukuku
ile ilişkilendiren nadir isimlerden biri olarak gördüğüm
Mustafa Fayda
, bu vurgusunun da yer aldığı şu paragraflarda onun sebeplerini şöyle çerçevelemiştir:

“…Mûte seferinin sebepleri arasında, Hz. Peygamber'in H. 8. yılın Rebiülevvel ayında, on beş kişilik bir heyetle Ka'b b. Umeyr el-Gıfâriyi, Belkâ'ya bir gecelik mesafedeki Zatu Atlah'a göndermesi de zikredilmektedir. Bu heyet mensupları, bölge halkını İslâm dinine davet etmek için gitmişlerdir. Ancak oka tutularak hepsi şehid edilmişler, yalnızca yaralı olarak kurtulan Ka'b Medine'ye dönebilmişti. Müslümanların maruz kaldığı felâkete üzülen Hz. Peygamber, onların üzerine bir ordu göndermeyi düşünmüş; ancak bölge halkının başka yere gittiklerini öğrenince bundan vazgeçmişti.

Böylece Mûte seferinin, bir taraftan Hz. Peygamber'in şehid edilen elçisinin, diğer taraftan Zatu Atlah'ta öldürülen Müslümanların, devletler hukukunu açık bir şekilde ihlâline karşı mukabelede bulunmak üzere hazırlanmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu sefer ile Hz. Peygamber, İslâm dininin düşmanlarına, Müslümanların zaaf içerisinde olmadıklarını, mağlubiyete ve bu şekildeki tehditlere boyun eğmeyeceklerini; ayrıca İslâm davetine devam edileceğini göstermeyi hedef almıştı.” (Allah’ın Kılıcı Halid B. Velid, İFAV, İstanbul 2020)

Tarihçiler, sayısı yaklaşık üç bin olan seriyyenin Bizans Kralı Heraklios’un Rumlardan oluşan yüz bin -bazı rivayetlerde iki yüz elli bin- kişilik ordusuyla savaştığını bildiriyorlar.

Yukarıda zikrettiğimiz üç komutandan
Zeyd b. Hârise
(r.a.),
Ca‘fer b. Ebû Tâlib
(r.a.) ve
Abdullah b. Revâha
’nın (r.a.) şehid olmaları üzerine Müslümanların kendi aralarından
Halid B. Velid
’i (r.a.) komutan olarak seçtikleri, onun da Müslümanları koruyup düşmandan uzaklaştırdığı ve Medine’ye geri getirdiği bu savaşta “savaşmak için değil cihat farz olduğu için savaşma” fikri, İslam Savaş Fıkhı’nın en asli unsuru olarak, Abdullah b. Revâha tarafından savaş başlamak üzereyken şöyle teyit edilmiştir:

“Halkım! Aslında sizin kaçmak istediğiniz şey, uğrunda yola çıktığınız şehadettir. Biz sayımıza ya da gücümüze güvenerek insanlarla savaşmıyoruz. Biz sadece Allah'ın bize nasip ettiği İslam dini için savaşıyoruz. Düşmanın üzerine yürüyün! Çünkü sonuçta iki güzel şeyden birisi kesin sizin olacak: Ya şehadet ya zafer! Müslümanlar “Vallahi Abdullah b. Revâha isabetli konuştu” dediler.” Sonra da yola koyuldular (İbn Hibbân, es-Siretü'n-Nebeviyye ve Ahbaru'l-Hulefa - Hz. Peygamber ve Halifeler, trc.: Harun Bekiroğlu, Ankara Okulu, Ankara 2020)

ABD-İsraili’nin Gazze’deki soykırımıyla felce uğramak üzere olan duygularımızın berisinde durarak meş’um hadisatı şer’i kaynakların ve sahih uygulama haberlerinin ışığında değerlendirmek,
Küresel Sumud Filosu
'daki bir avuç serdengeçtinin çabasını doğru anlamak için İslam Savaş Hukuku’nu hatırlatmalıyız.
Bu bağlamda,
Ebû Hanîfe
’nin öğrencilerinden
Şeybânî
(ö. 189/805) ile onun İslam Savaş Hukuku’nu şerh eden
Serahsî
’yle (ö. 483/1090?) olan
yakın
lığımızı da görmeliyiz.
#İslam Savaş Hukuku
#Gazze
#ABD
#İsrail