Sekülerliğin dindar görünümleri

04:0014/04/2025, Pazartesi
G: 14/04/2025, Pazartesi
Ömer Türker

Yaşadığımız çağın en ciddi sorunlarından biri, sekülerizm. Türk Dil Kurumu sekülerizm kelimesine “dünyacılık” karşılığını önerse de kelime dilimize daha çok “dünyevişleşme” lafzıyla tercüme ediliyor. Kelime aslında modern Batı’daki siyasi, içtimai ve bilimsel gelişmelerin seyrine uygun şekilde başlangıçta siyasetin dini kurumlardan arındırılması olarak anlaşılıyordu. Süreç içinde toplumsal hayatın dini kurumların hakimiyetinden arındırılarak dini tercihlerin bireyin iç dünyasıyla sınırlandırılması

Yaşadığımız çağın en ciddi sorunlarından biri, sekülerizm. Türk Dil Kurumu sekülerizm kelimesine “dünyacılık” karşılığını önerse de kelime dilimize daha çok “dünyevişleşme” lafzıyla tercüme ediliyor. Kelime aslında modern Batı’daki siyasi, içtimai ve bilimsel gelişmelerin seyrine uygun şekilde başlangıçta siyasetin dini kurumlardan arındırılması olarak anlaşılıyordu. Süreç içinde toplumsal hayatın dini kurumların hakimiyetinden arındırılarak dini tercihlerin bireyin iç dünyasıyla sınırlandırılması anlamına gelmeye başladı. Birey, ancak bir toplum içinde var olduğundan bireyin davranışlarının kahir ekseriyeti aynı zamanda toplumsal görünürlüğe haizdir. Dolayısıyla dini toplumsal tercih olmaktan çıkarmak, aynı zamanda bireyin toplumun bir üyesi olduğu ölçüde bireysel olmaktan da çıkarmak anlamına gelir. Daha da önemlisi, bu, insana, hayata ve var oluşa bir bakıştır ve sirayet ettiği her şeyi maneviyattan arındırmaktadır. Bu bakımdan sekülerizm kavramının dilimize hakiki tercümesi, çağdaşlaşma veya dünyevileşme değil, “dünyaperestleşme” olması gerekir. Çünkü insana ve hayata yönelik bir tefekkür ve bakış açısı olması bakımından din, hayatın belirli alanlarıyla sınırlanmaya elverişli değildir. Bu anlamıyla dini kabul eden bir insanın hali olarak dindarlık da yalın veya basit bir şeydir, hayatın belirli alanlarıyla sınırlanmaya elverişli değildir.

Kuşkusuz dindarlığın merkezi kişinin gönlü, kalbi veya aklıdır. Dindarlık, bu merkezden serpilip bütün davranışlarımıza sirayet eder. Fakat serpilen ve sirayet eden anlam, yalındır, parçalanma kabul etmez. Bu sebeple görünürlüğü kaybettiği durumlarda yeni bir yorum ve temsille ikame edilmezse yerini başka şeylere bırakır. Şayet çekilme, kişinin kalbi ve vicdanına kadar devam ederse artık davranışları yönlendirme yani kişiyi dindar yapma imkânını kaybeder. Dolayısıyla dinin görünürlüğünü yitirmesi yahut dindarlığın kendisini ifade etme biçimlerinin kaybolması, yerini bir tür dünyaperestliğe bırakır.

Nitekim hem Batı’nın kendi sekülerleşme süreci hem de bizim gibi Batılılaşma tecrübesi yaşayan Batı dışı toplumların Batılılaşma süreci izlendiğinde sekülerliğin güçlenmesinin aynı zamanda dindarlık yitimi olarak ortaya çıktığı açıkça görünür. Fakat bu, dikkatle takip ve tahlil edilmesi gereken bir süreçtir. Bilhassa temel dini inançların bir şekilde hala kabul edilmesi, dindarlık yitimini gizler ve çoğunlukla dünyevi arzu ve ihtirasları, dindarlığın yeni biçimleri olarak takdim eder. Dünyevi arzu ve ihtirasların kendisini gizleyerek kabul ettirdiği en önemli durumlar ise dindarlığın bilinen biçimlerinin yeni hayat şartlarında sürdürülmesinin verdiği zorluklar karşısında yorulmak, bıkmak ve bırakmaktır. Nihayet bu üç durum, zihnin inandığı kabuller doğrultusunda iradeyi harekete geçiremeyecek kadar tembelleşmesini doğurur.

Çeşitli sahalarda yapılan araştırmalar, dünyada farklı inanç ve geleneklere sahip toplumların benzer sekülerleşme süreçlerini yaşadığını göstermektedir. Dolayısıyla memleketimizdeki Batılılaşma süreci de kendine mahsus şartlarda bir sekülerleşme olarak ilerlemektedir. Şehirlerin kalabalıklaşması, iş hayatının zorlukları, iletişim ve ulaşım araçlarının çok güçlenmesine rağmen insanların en yakınlarıyla bile görüşme hatta kimi durumlarda tanışma olanaklarını gitgide yitirmesi ve ortak yaşam alanlarının artık birbirini tanımayan kalabalıklar tarafından paylaşılıyor olması, dindarlığın gelenekleşmiş biçimlerinin teker teker yitirilmesine yol açmaktadır. Gelenekleşmiş formlar kaybolduğundan yerine geleneğin ruhuna uygun yeni bir formun konulması göründüğü kadar kolay ve hızlı olmamaktadır. Bu da zamanla yukarıda söylediğimiz yorulma, bıkma, bırakma ve tembelleşme hallerini doğurmaktadır.

Kendi hayatımızda bu durumu gün geçtikçe daha fazla gözlemlemeye başladık. Temel inanç ve uygulamalara bağlılığımızı sürdürdüğümüzden henüz dünyaperestliğimizin boyutlarını kavramakta zorlanıyoruz; dünyevi arzu ve hırslarımız, kendisini dindarlığın muhtelif biçimleri olarak takdim ediyor. Birkaç örnek vereyim.

Kurban kesme zahmetine katlanmak zor geldiği için yurt dışında kestirip hanesini kurban ibadeti sevincinden mahrum etmek, dindarlık görünümünde bir sekülerliktir.

Mahallesinde kimseyi tanımadığı ve cami cemaatinden bihaber olduğu halde büyük cemaat yapılarının aktif bir üyesi olmak, dindarlık görünümünde bir sekülerliktir.

Kendi çevresinde muhtaç durumdaki insanları tamamen ıskalayarak mesela Afrika’da kuyu açmak -bu işi meslek haline getirip hayatını bu işe adayan insanlar hariç- dindarlık görünümünde bir sekülerliktir.

Bu toplumun en köklü geleneklerinden biri ve münhasıran sünnet olmasına rağmen “imkânı varken” düğün yapmayıp sadece nikahla yetinmek bir tür sekülerliktir.

Bu listeyi uzatmak mümkün. Kimseyi veya hiçbir kesimi de kınayacak durumda değiliz. Maalesef hepimizin duçar olduğu bir hastalık haline geldi dünyaperestlik. Bir özgürlük sevdasına kaptırdık kendimizi, dolu dizgin gidiyoruz. Dindarlığın yenilenme biçimleri üzerine daha fazla kafa yormamız gerekir.


#sekülerizm
#dünya
#Ömer Türker