Barış değil teslimiyet

04:0014/05/2025, Çarşamba
G: 14/05/2025, Çarşamba
Özgür Bayram Soylu

Terörsüz Türkiye ülküsü, Türk milletinin terörle mücadelesinde yalnızca bir tarih değil; bir çağın kapandığı, devletin kararlılığının karşılık bulduğu bir dönüm noktasını temsil ediyor. Kırk yıl boyunca kanla, pusuyla ve acıyla var olmaya çalışan terör örgütü, artık bu yapının sürdürülemez olduğunu ilan etmek zorunda kalmıştır. Kendi ifadeleriyle inşa etmeye çalıştıkları fesih romantizmi çaresizlik içinde açık bir teslimiyettir. Terörsüz Türkiye süreci yalnızca bir terör örgütünün sonunu değil

Terörsüz Türkiye ülküsü, Türk milletinin terörle mücadelesinde yalnızca bir tarih değil; bir çağın kapandığı, devletin kararlılığının karşılık bulduğu bir dönüm noktasını temsil ediyor. Kırk yıl boyunca kanla, pusuyla ve acıyla var olmaya çalışan terör örgütü, artık bu yapının sürdürülemez olduğunu ilan etmek zorunda kalmıştır. Kendi ifadeleriyle inşa etmeye çalıştıkları fesih romantizmi çaresizlik içinde açık bir teslimiyettir. Terörsüz Türkiye süreci yalnızca bir terör örgütünün sonunu değil aynı zamanda sabırla, iradeyle, stratejiyle, karalılıkla inşa edilen uzun soluklu mücadelenin neticeye ulaştığı kritik bir dönemeçtir.

DEVLET AKLI VE MİLLİYETÇİ İRADE
Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde “Kazanan hep birlikte Türkiye oldu” kararlılığı, sürecin yalnızca sembolik yönüne değil; aynı zamanda stratejik özüne de ışık tutuyor. “Ortak yol”, “müzakere” ya da “eşit muhataplık” gibi yaklaşımlar bu süreçte reddedilmiş; ön koşulsuz teslimiyet, devletin iradesinden ödün vermediği net bir çizgi olarak belirginleşmiştir. Kazanan barış değil, milletin istiklal iradesidir anlayışı sürecin meşruiyetini pekiştirmiş, geçmişteki romantik söylemlerin önüne set çekmiştir.
Bahçeli’nin bu süreçteki rolü, salt bir siyasi ittifak değil; milliyetçi hafızanın devlete olan sadakatinin ve milletin vicdanının somut temsilidir. Milliyetçi iradenin varlığı sürecin “çözüm süreci” gibi romantize edilmesini engellemiş, milletin hafızasında olası yeni bir kırılgan hafızanın önüne geçmiştir.
Bugün bu milliyetçi duruş, yalnızca meydanlarda değil; sürecin her aşamasında belirleyici bir zemin oluşturmuştur. Bu kararlılık, Cumhur İttifakı’nın güvenlik vizyonunu pekiştirirken, aynı zamanda toplumsal meşruiyeti ve içselleştirmeyi de mümkün kılmıştır. Bahçeli’nin söylemi, terörle mücadelenin yalnızca silahla değil; siyasi kararlılık ve toplumsal ruh birliğiyle sürdürüldüğünün en açık göstergesidir.
BU BARIŞ DEĞIL, TESLİMİYET SÜRECİDİR
Bugünkü gelişmeler “barış süreci” olarak nitelendirmeye çalışılsa da, milletin hafızası bu ifadenin geçmişte bıraktığı derin izleri unutmuş değil. “Barış” adı altında dağdan indirilenlerin ertesi gün hendek kazdığı bir sürecin ardından, bugün yaşananın adı net bir biçimde konmalıdır: Bu bir barış değil, bir teslimiyet sürecidir.
Devlete karşı yıllarca silah kullanan, anayasal düzeni hedef alan bir yapının bugün silah bırakması; demokratik siyasete boyun eğmesi, yalnızca operasyonel bir geri çekilme değil, ideolojik bir çöküştür.
Bu sessiz çöküş, devletin değil; örgütün tükendiğini göstermektedir. Devlet diz çökmemiş, millet kararlılığından taviz vermemiştir.
Kimi medya organları ve uluslararası gözlemciler süreci “Örgüt kendini feshetti” diyerek yumuşatmaya çalışsa da gerçek açıktır. 1984’te Eruh’ta atılan ilk kurşundan bu yana yürütülen terör faaliyetleri son on yılda Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi kararlılığı ve askeri disiplini karşısında sonuçsuz kalmış; bu süreç bir çöküşle kapanmıştır. Örgütün bu kararı, kendi iç dinamikleriyle değil; devletin sistematik baskısı, dış destekçilerin geri çekilmesi ve kendi içindeki çözülmenin ivme kazanmasıyla alınmıştır. Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları, diplomatik izolasyon politikası ve yurt içindeki yoğun güvenlik uygulamaları; örgütün psikolojik ve lojistik direncini sıfırlamıştır. Bugün psikolojik üstünlük tam anlamıyla devletin elindedir. Bu,
Kandil’in gölgesinde kurulan bir barışın değil; devletin gölgesinde boğulan bir terör örgütünün son nefesidir.
Bugün gelinen noktada, örgütün ideolojik söylemleri tükenmiş; lojistik kaynakları kurumuş; saha etkinliği ortadan kalkmıştır. Dış bağlantılarla kurulan sözde uluslararası meşruiyet kanalları da ciddi biçimde daralmıştır. Bu gelişmelerin hiçbiri bir taviz veya ödün karşılığında gerçekleşmemiştir.
Geçmişte olduğu gibi “silah bırakın, biz de adım atalım” tarzı karşılıklı jestlere değil; önce silah bırakın, sonra gelin hesap verin çizgisine dayalı bir devlet refleksi sayesinde örgüt duvara toslamıştır.
VEFANIN EN YÜCE HATTI
Bu millet, terörle mücadelede bedel ödeyerek yol aldı. O bedeli en ağır biçimde ödeyenler ise, evlatlarını bu uğurda toprağa veren ailelerdir. 15 yaşında köy okuluna giderken hain bir saldırıda hayatını kaybeden bir çocuğun ardından annesinin bayrağa sarılı tabuta döktüğü gözyaşı, bugün dağdan inen bir teröristin “yeni bir sayfa açma” çağrısıyla eşitlenemez. Bu nedenle devlet, yürütülen her adımda şehit ailelerinin hissiyatını, hatırasını ve vakur duruşunu göz önünde bulunduracaktır. Süreç yönetiminde verilecek her mesaj, onların acısını unutmayan, fedakârlıklarını küçültmeyen bir dil taşıyacaktır. Şehit ailelerinin sürece göstereceği duygusal tepkiler, saygıyla ve anlayışla karşılanacaktır. Çünkü
bugün terör örgütünün teslim oluşunu mümkün kılan en temel güç, şehir ailelerinin vakur suskunluğudur. Bu topraklara düşen her şehit kanı, yalnızca güvenliğin değil, toplumsal hafızanın ve millet vicdanının temelini oluşturmuştur.
Bu nedenle, devletin vereceği hiçbir karar, bu fedakârlıkları gölgede bırakacak bir izlenim yaratmayacaktır. “İhanetle barışan bir devlet” görüntüsüne asla izin verilmeyecek; teslimiyetin müzakereyle değil, bir milletin kararlılığıyla ve bedel ödeyenlerin iradesiyle kazanıldığı vurgulanacaktır.
Unutmayalım ki her biri bir destan olan şehitlerimizin geride bıraktığı anneler, babalar, eşler ve çocuklar; bu ülkenin onurunu, hafızasını ve vicdanını temsil etmeye devam ediyor. Bu sürecin başarısı, onların duygularını incitmeden ilerleyebilmesine bağlı olarak şekillenecektir.
Bizde
“yükünü hafifleteni unutursan yükün ağırlaşır”
#Terörsüz Türkiye
#PKK
#silah bırakma
#fesih