Nisan ayı Türkiye ekonomisi için yalnızca rakamların değil aynı zamanda toplumun ruh halinin de dile gelmesine sahne oldu. Ekonomik güven endekslerinde meydana gelen gerilemeler, teknik bir gerilemeden öte toplumda oluşan beklenti kaybını, piyasalardaki temkinli bekleyişi ve gündelik hayatın ağırlaşan yükünü açıkça yansıtması ile öne çıkıyor. Nisan ayında Tüketici Güven Endeksinin 2,3 puan azalar 83,9’a gerilemesi, Ekonomik Güven Endeksinin 4,2 azalarak 96,6 seviyelerine inmesi toplumun geleceğe umutla bakmasının önünde birtakım engellerin olduğunu, karabulutların aradan kaldırılması gerektiğine dair sinyaller veriyor. Bir dip not; ekonomik güven endekslerinde 100 puan, iyimserlikle kötümserlik arasındaki çizgi olarak kabul edilir. Bu eşiğin altındaki her değer, halkın ve iş dünyasının geleceğe dair pozitif beklentilerini kaybettiğini ve ekonomik kararlarında daha temkinli davrandığını gösterir. Reel kesim, hizmet sektörü, perakende ticaret sektörü ve inşaat sektörü güven endekslerinde meydana gelen dramatik düşüşler özellikle emek yoğun sektörlerde beklentilerin hızla zayıfladığına, üretim ve istihdam cephesinde huzurun yerini artan oranda belirsizliğe bıraktığına işaret ediyor.
Kısacası çarklar hâlâ dönüyor ama bu çarklar artık gıcırdayarak işliyor. Kredi kartı asgari ödemeleri artık bir tasarruf biçimi hâline gelmişken, vatandaş günlük yaşamını sürdürebilmek için borçlanmayı bir alışkanlığa dönüştürüyor. Bu durum sadece bireysel finansal dayanıklılığı değil, uzun vadeli ekonomik büyümenin temel dinamiklerini de zayıflatıyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Nisan 2025’teki Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizini 350 baz puan artırarak %46’ya yükseltti. Enflasyon bahane edilerek gerçekleştirilen bu agresif adım, enflasyonla mücadelede kararlılığın bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Ancak piyasalarda beklenen güven dalgasını inşa etmede yetersiz oluşu soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Ayrıca Nisan ayı aylık enflasyon oranının 3,5’un altında kaldığı her seviye Merkezin son faiz kararının enflasyon gelişmeleri ile yakından uzaktan ilgisi olmadığı gerçeğini karşımıza çıkarmış olmakla kalmayacak çıkan yabancı sermayeye daha yüksek faiz mi vaat edildi sorusunu akıllarımızın bir köşesine de bırakacak.
PPK özetlerinde Merkez Bankası’nın “son gelişmelerin enflasyon beklentilerini olumsuz etkilediği” ifadesi, dezenflasyon sürecinin bozulduğuna yönelik kaygıları pekiştiriyor. Tarımdaki zirai donlar, kur geçişkenliği ve dalgalı döviz kuru, enflasyonun arz yönlü dinamiklerle daha da yükselmesine neden oluyor. Artık "gerekirse araçları kullanırız" gibi temkinli ifadeler yerini doğrudan "duruş sıkılaştırılacaktır" cümlesine bırakıyor. Ancak sürekli atladığımız sorun şu ki işin özü teknik değil. Beklentiler bozulmuşsa ki bozulmuş, yetmiyor arz kaynaklı enflasyon ihmal ediliyor, haliyle faiz artırımı yalnızca geçici bir ağrı kesici olmaktan öteye gidemiyor.
Makroekonomik veriler, politika metinleri, faiz kararları, banttan yayınlar bir yana... Türkiye ekonomisinin asıl nabzı artık sokağın sessizliğinde atıyor. Geçim derdindeki baba, kantin sırasındaki lise öğrencisi, kredi taksitini denkleştiremeyen küçük esnaf... Her biri aynı kaygılı soruyu dillendiriyor: "Bu iş nereye varacak?"
Eğer bu soruya verilen tek yanıt; yükselen faizler, belirsiz enflasyon hedefleri ve gelip geçen elin sermayesi olmaya devam ederse, hakikaten de “kınayı getir aney” deme vakti yakındır. Faizle gelenin, belirsizlikle gittiği bu gidişat yalnızca dövize, kura veya yatırımcıya değil; halkın umuduna, alın terine ve geleceğine de veda anlamı taşıyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.