“Yazın yağar kar başıma” mı “bırakın gitsin” mi?

04:007/05/2025, Çarşamba
G: 7/05/2025, Çarşamba
Özgür Bayram Soylu

Mayıs 2025 itibarıyla enflasyonla mücadelede izlenen para politikasının sadece piyasalar için değil aynı zamanda vatandaşın gündelik hayatı için de anlamını yitirmeye başladığı bir dönemi yaşıyoruz. Her Para Politikası Kurulu toplantısı sonrasında tekrarlanan “kararlılık”, “dezenflasyon süreci”, “beklentilerde düzelme” gibi süslü kavramlar artık reel hayatta karşılık bulmamaya başlıyor. Yabancı terim ve jargonlarla başlayan linkler hükmünü kaybetme riskli ile karşı karşıya iken buluyor kendini.

Mayıs 2025 itibarıyla enflasyonla mücadelede izlenen para politikasının sadece piyasalar için değil aynı zamanda vatandaşın gündelik hayatı için de anlamını yitirmeye başladığı bir dönemi yaşıyoruz. Her Para Politikası Kurulu toplantısı sonrasında tekrarlanan “kararlılık”, “dezenflasyon süreci”, “beklentilerde düzelme” gibi süslü kavramlar artık reel hayatta karşılık bulmamaya başlıyor. Yabancı terim ve jargonlarla başlayan linkler hükmünü kaybetme riskli ile karşı karşıya iken buluyor kendini. Yüksek faiz ve birbirinin laciverti makro ihtiyati önlemlerin enflasyonla mücadelede hatta ve hatta hayat pahalılığı ile mücadelede başarısız olduğunu kabul etmenin vakti yaklaşıyor. Bu başarısızlığı kabul etmek bir yana benzer uygulamalarda ısrarcı olmak siyasal, kurumsal ve toplumsal düzeyde derinleşecek bir yapısal krizi de tetikleme riskini barındırıyor. Hayatın içinden iktisadın gerçekliği ile metinlerde ve söylemlerde tasvir edilen iyimserlik arasında açılan makas bir iletişim sorunun ötesine geçerek bir gerçeklik kaybına neden oluyor.
Enflasyonla mücadele adına yapılanlar bazen çorabın teki kaybolunca diğerini de atmak gibi bazen de lastiği patlamış bisiklete pompa basmak gibi karşılık buluyor. Hâlâ "dezenflasyon süreci" ile Hala Madrid’in aynı coşku ile söylendiği bölüm bitiyor, yazın yağar kar başıma ile bırakınız gitsin arabeskinin kesişim kümesi büyüyor, biz hâlâ bir yere varamıyoruz.

YÜKSEK GERÇEKLİK İÇERİR
Son PPK kararında alınan faiz kararının enflasyonla mücadelede “kararlı ve sıkı para politikası” görüntüsüyle uyum olduğuna dair ürün yerleştirmelerini hepimiz hatırlıyoruz. Aynı zamanda hepimiz faiz artışının enflasyonla doğrudan alakalı olmadığını bildiğimizi de. Mart ayında enflasyonun ana eğilimi düşmüşken, nisan ayı için enflasyonun yatay seyredeceği öngörüleri varken, hatta bu ay açıklanan Nisan enflasyonu %3 gelmişken eniştem bizi niye öptü sorusu beliriyor. Para politikasının teknik gerekçelerden uzaklaşma potansiyeli arttıkça sembolik ve politik mesajlara odaklanıyor olması politika ve programa duyulan güveni büyük ölçüde azaltıyor. Politika faiz artışının temelinde yattığı iddia edilen kur üzerindeki baskıyı azaltmak, rezerv toplamaya çalışmak ve kontrol bizde mesajlarının hangisinin karar birimlerine ulaştığını merak ediyor insan.
Enflasyonun kaynağının büyük ölçüde maliyet ve beklenti bazlı olduğu bir ortamda aradığınız kişiye ulaşılamıyor ya da aradığınız kişi bir başkasıyla görüşüyor. Ya da hatalı tuşlama yaptığımız için bir türlü verilmek istenilen güçlü mesaj arzu edilen yere ulaşmıyor. Hal böyle olunca günün sonunda “geldik ama evde yoktunuz” mesajıyla karşılaşır mıyız soru işaretleri çoğalıyor.
Yüksek faizin fiyatları düşürmediği gibi üretimi, yatırımı ve güveni boğduğu gerçeğini neden kabullenmiyoruz, güvenle yönetilen bir ekonominin beklentilerle yön bulduğu yola neden giremiyoruz sorularının arasında giderek bocalıyoruz. 2008-2009 futbol sezonunda Kocaelispor’a 5-2 yenilerek Galatasaray macerası son bulan teknik direktör mizahi manşeti ile karşılaşmamak için de direniyoruz.

MAKROİHTİYATİ ÖNLEMLER: ESKİ ŞARKININ YENİ VERSİYONU
3 Mayıs’ta açıklanan yeni makro ihtiyati tedbir paketi, ekonomik sorunlara karşı bir kez daha aynı reçetenin sunulduğunu gösteriyor. Değişen tek şey değişim oluyor nedensiz. 2021–2023 döneminde de benzer tedbirler defalarca uygulandı ancak ne dolarizasyon azaldı ne de TL’ye olan güven arttı. Türk lirasının değerinin faizle ya da zorlayıcı tedbirlerle kazanılmadığının bilen gizli toplumsal mutabakat aradığı öngörülebilir yönetim ve kurumsal istikrarı bir türlü bulamıyor. İnsanların TL’de kalmayı anlamlı ve güvenli bulmadığı bir ortamda döviz tutmayı sürdürmeleri tekrarlayan bir davranış olarak varlığını koruyor.
Uygulanan politikalar, kullanılan iletişim dili insani refleksleri, beklentileri, psikolojik eğilimleri ve kurumsal bağlamları ihmal ettikçe iktisadın ruhunun kaybolma riskini de beraberinde getiriyor.
Kendini her tekrar eden ve sonuç üretemeyen politika kararları gittikçe sadece içeriğini değil meşruiyetini de aşındırıyor.
Politika faizine aşırı yaslanma, bir ülkenin tüm enflasyonla mücadele stratejisini tek bir değişkene indirgemek yangını su yerine sisle söndürmeye çalışmak ile eşdeğer hale geliyor.

GERÇEK DEZENFLASYON İÇİN HAZİNE-MALİYE AYRILIĞI ŞART

Yapısal ve kurumsal bir mesele olduğu olgusu ihmal edilen enflasyonun bu yüzü neredeyse inkâr edilemez boyuta ulaşmış görünüyor. Bugünkü ortamda Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın tek bir çatı altında toplanmış olması, makroekonomik istikrarı güçlendirmekten çok, kurumsal çatışma ve denetim zafiyeti izlenimi veriyor. Organizasyonel ve kurumsal kültür açısından da entegrasyonu tamamlanamadığı görüntüsü veren mevcut yapı maliye politikasının bağımsız kontrolünü zayıflatıyor. Kurumsal koordinasyonun göstermelik kaldığı bir habitatta para politikası ile maliye politikası mekanizmaları arasında güç çatışması görüntüsü beliriyor. Strateji üreten değil durumu idare eden bir yapı görünümüne sahip mevcut yapı sürdürülebilir olmaktan gittikçe uzaklaşıyor.

Enflasyonun düşmesi için sadece oranların değil, niyetin ve zihniyetin değişmesi gerekiyor. Politika faizine bağımlı bir politika setinin itibarı gittikçe zayıflıyor.
Enflasyonla mücadelede faize alternatif gelirler politikası, kamuda harcama disiplini, tarım ve enerji gibi temel alanlarda yapısal üretim artışı, fiyatlama davranışını kıracak güven politikaları giderek önem kazanıyor. Hedefli sosyal yardımlar, uygun fiyatlı konut ve kira müdahaleleri, yerel yönetimlerde gıda-ulaşım-enerji koordinasyonu hayat pahalılığı ile mücadelede öne çıkıyor.
Yüksek faizden ziyade yüksek hesap verebilirliğin inşa edildiği, dayatma değil iknanın öne çıktığı, aparat değil anlayış değişiminin hakim kılındığı bir ortamda ancak dezenflasyon bir hedefin ötesine geçerek gerçeklik kimliğine kavuşmuş olur.
Bizde ne olduysa benden bana oldu.
#Ekonomi
#enflasyon
#Özgür Bayram Soylu