Sanatın sessiz haykırışı

04:0020/08/2025, Çarşamba
G: 20/08/2025, Çarşamba
Samed Karagöz

Sessizlik… Bazen en gürültülü anlardan daha derin, daha yakıcıdır. İnsan susar, toplum susar, devletler susar. Suskunluğun ardında korku, kayıtsızlık ya da acı vardır. Ama bir şey susmaz: sanat. Dünyanın en karanlık dönemlerinde, sanatın sessizliği haykırışı, kelimelerin ötesinde bir direnişe dönüşür. İşte bu yüzden sanat, sadece estetik bir uğraş değil; vicdanın en saf, en çıplak ifadesidir. Bugün yaşadığımız dünyada, savaşların, yıkımların ve adaletsizliklerin karşısında çoğu zaman resmi söylemler

Sessizlik… Bazen en gürültülü anlardan daha derin, daha yakıcıdır. İnsan susar, toplum susar, devletler susar. Suskunluğun ardında korku, kayıtsızlık ya da acı vardır. Ama bir şey susmaz: sanat. Dünyanın en karanlık dönemlerinde, sanatın sessizliği haykırışı, kelimelerin ötesinde bir direnişe dönüşür. İşte bu yüzden sanat, sadece estetik bir uğraş değil; vicdanın en saf, en çıplak ifadesidir.

Bugün yaşadığımız dünyada, savaşların, yıkımların ve adaletsizliklerin karşısında çoğu zaman resmi söylemler susuyor. Uluslararası kurumlar sessiz, siyasetçiler sağır. Fakat sanat, insanlığın utancını perdelemez. Aksine, o utancı açığa çıkarır. Bir resim, bir heykel ya da bir fotoğraf, yüzlerce diplomatik bildirinin dile getiremediğini bir anda görünür kılar. Picasso’nun Guernica’sı hâlâ İspanya iç savaşının çığlığını taşır; Naji el-Ali’nin Hanzala’sı hâlâ Filistinli bir çocuğun sırtından dünyanın suskunluğunu ifşa eder.

Sanatın bu sessiz haykırışı, aslında topluma bir ayna tutar. O aynada yalnızca yıkılmış şehirleri ya da açlıktan gözleri çökmüş çocukları değil, aynı zamanda bizim kayıtsızlığımızı da görürüz. Çünkü sessiz kalmak, yalnızca bir eylemsizlik değil, aynı zamanda suç ortaklığıdır. Sanatçı, bu suç ortaklığını yüzümüze vurur. Bunu yaparken slogan atmaz, megafona sarılmaz; bir tuvale düşürdüğü tek bir çizgiyle, bir keman yayının titreşimiyle, bir sahnede beliren beden hareketiyle yapar.

Bu yüzden sanat, iktidarların her zaman hoşuna gitmemiştir. Çünkü sanat, sessiz kalsa bile bir şey söyler. Resmî açıklamaların aksine, propaganda afişlerinin aksine sanat, gerçeği gizleyemez. Tersine, sustuğunda bile gerçeği çoğaltır. Bir ressamın hiç açıklama yapmadan sergilediği tablo, bir şairin bir mısrayı yarım bırakması, bir tiyatro sahnesinde beklenmedik bir duraklama… Bütün bu “sessizlik anları” aslında derin bir isyanın ifadesidir.

Bugün dünyada pek çok sanatçı, kendi coğrafyasındaki yıkımlara karşı bu sessizliği seçiyor. Bir duvar resmiyle, bir video yerleştirmesiyle, bir şiirin kırık ritmiyle. Bu sessizlik, suskunluk değil; tersine, haykırışın en rafine halidir. Çünkü kelimeler tüketildiğinde, anlamlar yıprandığında, geriye yalnızca sanatın bıraktığı iz kalır. O iz, toplumların belleğinde bir çentik açar. Yıllar geçse de kapanmaz.

Sanatın sessizliği, aynı zamanda bir davettir. Bizlere şunu sorar: “Sen ne yapıyorsun?” O sessizlikte, kendi cevabımızla yüzleşiriz. Belki bu yüzden bir tablo karşısında içimiz ürperir, bir şiir okurken boğazımız düğümlenir. Çünkü sanat, suskunluğumuzu bizim adımıza haykırır.

Kültür dünyamızın en büyük sınavı da burada başlıyor. Sergiler, festivaller, konserler yalnızca estetik bir haz için değil, bu haykırışın duyulması için vardır. Aksi halde sanat, ticarî bir süs eşyasına dönüşür. Oysa biz, sanatın vicdani gücünü hissettiğimiz ölçüde daha insanca bir dünyaya yaklaşabiliriz.

Belki de asıl mesele şudur: Sanatın sessizliğini duyabilecek kadar kulaklarımızı açabiliyor muyuz? Yoksa biz de kalabalıkların arasında kaybolmuş, hiçbir şey duymamayı seçenlerden miyiz?

Bugün savaşların, yoksullukların ve adaletsizliklerin ortasında, insanlığın en büyük çığlığı sanatın sessizliğinde saklı. O sessizliği duyanlar, yalnızca sanatla buluşanlar değil; aynı zamanda kendi vicdanlarının aynasında yüzünü görenlerdir. Çünkü sanat, aslında hiçbir zaman susmaz. Biz sustuğumuzda bile o, bizim adımıza haykırmaya devam eder.

#Sanat
#Toplum
#Samed Karagöz