Kenan Yıldız milli maça dua ederek çıkınca Memduh Bayraktaroğlu bir tweet attı: “Hatırladınız mı, 6 gol yedikleri maçtan önce de böyle dua etmişlerdi ama dua etmeden maça çıkan güçlü İspanyollar karşısında rezil olmuşlardı. Şimdi geleyim gerçeğe… Bu çocukları akılla yönetirseniz, Bulgaristan ve Gürcistan maçlarında olduğu gibi harikalar yaratırlar. Siz yeter ki onlara maçları duaların değil aklın ve gücün kazandığını öğretin.”
Tweet bu. Diyeceksiniz ki Memduh Bayraktaroğlu kim? Yazar, televizyoncu, YouTuber, kendisini liberal sosyalist olarak tanımlayan, takipçisi olan genç kitlenin ‘dede’ diye hitap ettiği 74 yaşında bir bey amca. Kim sorusunun cevabı kısaca böyle. Ama belki de soruyu şöyle sormalı: Memduh Bayraktaroğlu ne? Evet, doğru soru budur. Çünkü bu tweetin böylece yazılma sebebi yazarının kim oluşunda değil ne olduğunda saklı. Cevaba geleceğim ama önce tweeti konuşalım biraz.
İlkokul seviyesindeki bir akıl bile taktik, teknik ve güç olmadan sadece dua ile maç kazanılmayacağını ve fakat bunların tamam olduğu yerde de sırf dua edildi diye maç kaybedilmeyeceğini bilir. Nitekim bizim çocuklar, hezimete uğradıkları maçtan önce de dua ettiler fark attıkları maçlardan önce de. Galip İspanyollar da istavroz çıkardılar, mağlup Gürcü ve Bulgarlar da. Yani meselenin dua ile pek bir alakası yok ama anlaşılan bu amcanın dua ile ciddi bir meselesi var! O zaman doğru soruyu soralım: Memduh Bayraktaroğlu ne?
Paçoz ve ilkel bir modernist. Bu kadar basit. Paçoz ve ilkel diyorum çünkü Batının modernistleri asırlar önce Kilise ile kendilerince haklı bir kavgayı verip bedel ödemeyi göze alarak; aklı, aşkın olana öncelediler. Kilisenin akılla izah edilemeyen dogmalarına karşı salt aklı, metafiziğe karşı fiziği, dine karşı bilimi savundular. Bunun bedelini de o vakit gördükleri ciddi zulümlerle, şimdilerde ise içinden çıkamadıkları buhranlar ve içsel açmazlarla ödediler ve ödemeye devam ediyorlar. Açlıklarına ve açmazlarına çareyi alkol ve uyuşturucunun envai türünde arıyor, bulamıyor, bulamadıkça da kendilerini hepten yitiriyorlar. Onlar, ne olursa olsun, kendi içinde tutarlı bir dünya görüşüne sahipler. İnandıklarının -inanmadıkları mı demeliydim?- ağır sonuçlarına katlandılar ve hiç olmazsa bu yönüyle saygıyı hak ediyorlar. Bizimkiler ise kuru bir özenti ve taklitle, neyi, nasılı ve niçini hiç sorgulamadan, sadece dine ve dindara bedel ödetmeyi hedefleyerek yola çıktılar. Cami kilise değilmiş, biz onlar değilmişiz, muharrefle Hak farklıymış, mevzunun birbiriyle alakası hiç yokmuş; ne gam! İki asırdır buradan yürüdüler ve buldukları her fırsatta yürümeye ve kervanlarını yürütmeye devam ediyorlar.
Batılı modernistler kendi kimliklerini tanımlayarak Kiliseyi yargılarken, bizim ilkel paçozlar İslam karşıtlığı üzerinden kendilerine bir kimlik icat ettiler. Onlar yanlışla kavga ederek bilim ve teknikte ilerlerken, bizimkiler doğru olan dine irtica diyerek yerlerinde saydılar. Bir de baktılar ki gerici diye aşağıladıkları kimseler kendilerinden fersah fersah ileri gitmişler; varoluşlarının dayanılmaz kompleksiyle dini ve dindarı aşağılamaktan başka ellerinde bir şey kalmadı! Hava savunma sistemine soba borusu, uçağa kalorifer peteği diyen tarifsiz kompleks, işi futbolcunun maçtan önce ettiği dua üzerinden başarı tarif etmeye kadar vardırdıysa durum gerçekten Ortaçağ Kilisesinin dogmalarını kıskandıracak kadar vahim demektir! Allah Memduh Beygillere akıl versin diye dua edeceğim ama korkuyorum düştükleri rezil hali, akılsızlıklarından değil duamdan bilirler!
Gün geçmiyor ki büyükşehirlerden özellikle İstanbul’dan bir belediye otobüsünün kaza haberini almayalım. Yazıktır, günahtır, ayıptır! En son Çekmeköy’de büyük bir facia yaşandı, ölü ve yaralılar var. Kazanın sebebi söylenene göre şoförün sinir krizi geçirmesi. Geçmiş olsun.
Yönetici ihmalinden servis ve bakım yanlışına, otobüslerin marka ve modelinden şoför hatasına pek çok sebep sayılabilir bu kazalar için. Fakat sanırım en önde gelen sebeplerden birisi çalışma şartları. Özellikle metropol trafiğinde sabahtan akşama kadar direksiyon sallamanın, yolcunun binbir türlüsü ile muhatap olmanın getirdiği stres yükünü kaldırmak kolay iş değil. Çalışma saatlerinin azaltılmasından tatil günlerinin düzenlenmesine kadar bir dizi önlem alınması, psikolojik destek birimlerinin oluşturulması, liyakate azami dikkat edilmesi, en önemlisi de otobüslerde çalışan şoför sayısının artırılması şart. Diyeceksiniz ki yeni istihdam için kaynağı nereden bulacak belediyeler? Çözüm basit, tanıtıma ayırdıkları bütçeden yüzde beşini yeni şoför alımına tahsis etsinler.
Bize hizmet etsin diye seçtiğimiz insanlar, yaptıkları ve hatta yapmadıkları hizmetin reklamını yapmak için bizim paramızı harcıyorlar! Sizce de garip değil mi?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.