Müslüman dünya ve genelde bütün dünya nefesini tutmuş Gazze’deki soykırımın durması için devam etmekte olan sürece dikkat kesilmişken Afganistan ve Pakistan arasında bir savaş patlak vermek üzereydi. Gazze’yi ve ona ilişkin bütün insani ve siyasi durumları gölgede bırakacak her türlü gelişmeye karşı uyanık olmak lazımken iki güzel İslam ülkesinin birbiriyle bu noktaya gelmesi oldukça anlamlı. Hele bu gelişmenin ABD Başkanı Trump ’ın “ Bagram Üssü’nden çekilmesinin bir hata olduğunu ve geri döneceklerini
Müslüman dünya ve genelde bütün dünya nefesini tutmuş Gazze’deki soykırımın durması için devam etmekte olan sürece dikkat kesilmişken Afganistan ve Pakistan arasında bir savaş patlak vermek üzereydi. Gazze’yi ve ona ilişkin bütün insani ve siyasi durumları gölgede bırakacak her türlü gelişmeye karşı uyanık olmak lazımken iki güzel İslam ülkesinin birbiriyle bu noktaya gelmesi oldukça anlamlı. Hele bu gelişmenin
’ın “
Bagram Üssü’nden çekilmesinin bir hata olduğunu ve geri döneceklerini
” söylemesi buna karşılık İslam Emirliğinin
İçişleri Bakanı Siraceddin Hakkani
’nin “
20 yıl daha bizimle savaşmayı göze alıyorlarsa alabilirlerse buyursunlar, gelip alsınlar
” cevabından kısa süre sonra yaşanması İslam dünyasının dengelerinin hâlâ üzerinde oynanmaya ne kadar müsait olduğunu, üzerek, hatırlatıyordu.
Allah’tan olaylar daha fazla büyümeden dün Doha’da Katar ve Türkiye’nin arabuluculuğuyla bir anlaşmaya varıldı.
Türkiye adına Cumhurbaşkanının talimatıyla
MİT Başkanı İbrahim Kalın
’ın da imza attığı anlaşma masasının görüntüsü doğrusu çok ümit ve gurur verici.
Katar’la birlikte Türkiye’nin sorun çözücü ağırlığını yeniden hissettiren bir olay.
Bu ağırlık sadece iyi bir akla sahip olmakla ilgili değil, İslam dünyasında, hatta genel olarak dünyada taraflara güvence verebilen bir güç, saygınlık ve ağırlıkla ilgili. Anlaşmanın teknik detaylarının daha sonra İstanbul’da yine aynı tarafların katılımıyla çalışılıp işleneceği de duyurulmuş.
Aslında aynı coğrafyada geçtiğimiz mayıs ayında
Pakistan ve Hindistan arasında yine patlak vermesine ramak kalan gerilim ve karşılıklı sürtüşme
kısa sürede çözülmüştü
ve o çözümde de Türkiye başka türlü bir rol oynamıştı
. Tabi bu çözüm büyük ihtimalle
ve
sadece bir düzeydeki bir çözüm
olacaktı. Yoksa Pakistan ile Hindistan arasındaki gerilim her ikisinin kuruluş genetiğine işlenmiş bir programın gereği. İkisi arasındaki çatışma sadece ikisini ilgilendirmiyor, sebepleri de sadece kendileriyle ilgili değil elbet.
Nitekim Afganistan ile Pakistan arasındaki çatışmanın bir yerinde gizli veya hemen saf tutabilecek aktörler olarak Hindistan, ABD ve İsrail’in silüetleri hemen beliriverdi.
Normalde Afganistan ve Pakistan’ın kapışmasını gerektirecek ciddi bir sebeplerinin olmaması lazım. Paylaştıkları değerler, imkanlar, çıkarlar çatışmalarından ziyade çok ciddi bir işbirliği içinde olmalarını gerektiriyor ki bu sayede her ikisi çok daha fazla kazanacak, çok daha fazla gönenecek.
Ancak iki ülke arasındaki çatışmaların başladığı 9 Ekim’de
Afgan Dışişleri Bakanı Emir Han Muttaki
’nin bu olaylardan bağımsız olarak, kendi ilişkilerini tesis etmek üzere bir Hindistan gezisinde olması Afganistan’ın Pakistan’a karşı Hindistan’a yaklaşarak bir mesaj verebileceği izlenimi doğurdu.
Bu bir izlenimden öte bir ilişkinin işareti miydi yoksa?
Doğrusu Afganistan’da Taliban yönetimi işbaşına geldiği andan itibaren ülkeyi kalkındırmak ve içinde bulunduğu kuşatmalardan çıkarabilmek için çok yönlü ve barışçıl bir diplomasi yürütüyor. En yakın ülkelerin bile kendisini tanımaktan içtinap ettiği bir ortamda onu ilk tanıyan ülke olarak Rusya ile ilişkilerini derinleştiriyor. Hindistan da Afganistan ile ilişkilerini büyükelçilik düzeyine çıkararak Afganistan’ı tanıyacağını ilan etmiş bu ziyaretinde.
Taliban yönetiminin bu tanınmayı herhangi bir başka ülke aleyhine, bilhassa bir Müslüman ülke aleyhine satın almayı düşünmekten çok uzak olduğunu söylemek gerekiyor.
Aslında bütün İslam ülkelerinin en kısa zamanda Afganistan ile ilişkileri normalleştirmeye başlamaları hem kendi çıkarlarına hem de Afganistan’ın bu sıkışmışlığında yanlış kapılar çalmaktan en sağlam koruma yolu olacaktır. Afgan yetkililerle yaptığım bütün görüşmelerde edindiğim en güçlü izlenim İslam ülkeleriyle ve bilhassa Türkiye ile her türlü ticari ve siyasi ilişkiyi geliştirmeyi öncelediklerine dairdi.
Türkiye veya diğer İslam ülkeleri geciktiği sürece Afganistan’ı başka taraflarla yaptığı alışverişlerden dolayı kimse eleştiremez.
Pakistan ile olan ihtilafa gelince.
Konu büyük ölçüde Pakistan Talibanı Hareketi (TTP) ve onun Afganistan’la ilişkileriyle ilgili. Pakistan Talibanı (TTP), 2007 yılında Pakistan’ın kuzeybatısındaki kabile bölgelerinde, özellikle Afganistan sınırındaki
’da Veziristan’ın Mehsud kabilesinin önde gelen liderlerinden
Baitullah Mehsud tarafından
kuruldu. 2001’deki Amerikan işgaline karşı Afgan Talibanı saflarında savaşmış olan
2013 yılında ABD hava saldırısında öldürülünce yerine
ve
geçti.
Afganistan Talibanı ile Pakistan Talibanı arasındaki ilişki her ikisinin aynı Deobendi medrese geleneğinden geliyor olmaları ve büyük ölçüde Peştun ağırlıklı olmalarından ileri geliyor. (Afganistan Talibanı tabii ki Peştunlardan ibaret değil, daha önce de yazmıştık ki, bugün Taliban yönetimi içinde üst düzey görevlerde neredeyse nüfus ağırlıklarına göre başka etnik gruplardan insanların temsilleri de var).
Aslında Pakistan ile Afganistan arasındaki sınırın her iki tarafında Peştun ve Beluc ağırlıklı bir nüfus var ve bu nüfus daha Hindistan zamanında İngilizler tarafından çizilmiş sınırla ortadan ayrılmıştı
. Bölgenin coğrafi yapısı da göz önünde bulundurulduğunda bu sınır kültürel ve demografik olarak iki ülkeyi sadece haritada birbirinden ayırıyor gibi. O yüzden Sovyet ve ABD işgalleri döneminde bu bölge adeta bütünleşmişti.
Pakistan Talibanı o dönemlerde aynı medreselerde okudukları, aynı kültürden etkilenip aynı dili kullandıkları Afgan kardeşleriyle birlikte savaştılar.
Ancak savaş sonrası oluşan yeni durumda Afganistan İslam Emirliği söylemi ülkesinin başka herhangi bir ülkeye karşı kullandırmadığını ve kullandırmayacağını açıkça ilan etti.
Kendi ülkesinin kalkınmasına odaklanacağını da söyleyerek kendi ülkesinde bir iç barış için genel bir af bile ilan etti. Bu toplumsal barış hamlesi gerçekten
Afganistan İslam Emirliği
için ciddi bir fark oluşturmuş durumda.
Ancak TTP kendi ülkesini, yani Pakistan’ı ABD ile olan ilişkileri dolayısıyla çok sert eleştiriyor ve bunu İslam’a ihanet olarak görüp ona karşı faaliyetlerde bulunuyor.
Afganistan bu konuda bir sorumluluk kabul etmediği gibi TTP’nin kendi ülkesinde faaliyetlerde bulunduğu iddiasını da kabul etmiyor.
Aradaki ihtilaf bu ve aslında arada Türkiye ve Katar gibi her iki kardeş ülkeyle aynı kardeşlik duygusuyla bağlı arabuluculuğunun çözemeyeceği bir sorun değil. Bugün İslam dünyasının daha fazla birleşmeye ihtiyacı var, birbirleriyle dayanışma içinde olmalarını gerektiren bir dizi ortak sorunlar var. Her iki ülke de bu ortak sorumluluğu hissedecek durumdalar.
7 milyonluk İsrail karşısında 2 milyar Müslümanın aciz kaldığı bir dünyada bir de ikisinin de isminde “İslam” kimliği bulunan ülkelerin birbiriyle çözemeyeceği bir sorunlarının olmaması gerekiyor.
Her şerde fark edemediğimiz hayırlar gizli olabilir.
Bu şerri de hayırlar için bir fırsata çevirmek ortak sorunları biraz daha hissedip onlara odaklanmakla mümkün.
#Afganistan
#Taliban
#uzlaşma