28. yılında 28 Şubat’ın kurgusu ve gerçekliği

04:0028/02/2025, Cuma
G: 28/02/2025, Cuma
Yeni Şafak
İllsutrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllsutrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Sosyal medyada birçok meselede karşılıklı reaksiyonlarla sürdürülen tarz, gerçekliğin ne olduğu ile ilgili bir kaygıya dayanmamaktadır. Bu mecralarda geçmiş, gerçekliğinde ne olduğundan çok farklı şekilde arzulara göre yeniden kurgulanabilmekte ve daima alıcı bulabilmektedir. Bütün bunların 28 Şubat gerçekliğini farklı göstermek için kullanıldığı da dikkat çekmektedir.

Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın / İstanbul Medeniyet Üniversitesi

Askeri darbelerin sadece seçilmiş iktidarlara karşı ordunun müdahalesi olmanın ötesinde çok yönlü olaylar olarak gerçekleştiği genelde göz ardı edilir. Çoğu darbe, “askerî” sıfatına sahip olmasına rağmen siyaset, medya, bürokrasi, akademi ve sivil alanlardan aktörlerin de katkıları ile gerçekleşmiştir. Halk desteğini sağlamak ve kamuoyu oluşturmak için propaganda yapmak da işin en önemli unsurlarından biridir. Hem gerçekleşme aşamasında hem de gerçekleştikten sonra darbeler, darbenin bütün aktörleri için riskler taşımıştır. Devrimlerin samimiyetle ideolojik olarak adanmışları feda etmesi gibi darbeler de oluşturdukları olağanüstü ortamlarda bağlılarını feda edebilmiştir. Genelde devrimler darbeler yoluyla gerçekleştiği gibi darbeciler de devrimci olduklarını düşünürler. Türkiye’de başarılan ve başarılamayan askeri darbe girişimlerinde de burada vurgulanan genel özellikleri tespit etmek mümkündür.

28 Şubat 1997 tarihinde gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı ile sembolleşen sürecin bir darbe olarak kabul edilip edilemeyeceği tartışma konusu olmuştur. Ancak tarz olarak farklılıklara sahip olsa bile sürecin işleyişi ve sonuçları açısından bir darbe olduğu genelde kabul edilmiştir. Zamanla 28 Şubat’ı savunan kamusal aktörlerin en azından kamuoyu önünde savunamaz hale gelmeleri, bu kabulün yaygınlaşmasının önemli sebeplerinden biridir. Hatta 28 Şubat’ın 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde gerçekleşen darbelerden farkını belirtmek amacıyla postmodern darbe olduğu da iddia edilmiştir.

JAKOBEN ZİHNİYET

Her darbenin olduğu gibi 28 Şubat’ın da destekçileri olmuştur. Elbette darbeleri destekleyenler darbeci olduklarını kabul etmezler. 27 Mayıs’tan itibaren bütün darbelerde demokrasiyi kurtarma ve demokratikleşme ile ilgili vurgular da hep yapılmıştır. 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminde TRT’de zorla okutulan bildirideki demokratikleşme vurgusu da hatırlanabilir. Böylece jakoben bir zihniyet ve ironik bir durum ortaya çıkar.

28. yıldönümünde 28 Şubat’ı sahiplenecek bir söylemin siyasetçiler, gazeteciler, sanayiciler, sendikacılar ve akademisyenler tarafından dile getirilmeyeceği tahmin edilebilir. Tam tersine askeri darbelerin demokrasi dışı olaylar olduğuna, Türkiye’nin geçmişinde kaldığına ve kalması gerektiğine vurgu yapan açıklamalar yapılacaktır. Ancak 28 Şubat sadece postmodern ya da başka bir şekilde tanımlanabilecek bir darbeden ibaret değildir. O, bir zihniyeti temsil eder. Bu nedenle bir zihniyetin epistemik kaynaklarına bağlı tutum ve pratiklerinde görünür hale gelir. Sosyal ve kültürel konumlanışını kendi kaynaklarına bağlı olarak farklılaştırır. Karşıtı olduğu zihniyetin kamusal alanda kendisi gibi var olma iddiasını ortak yaşama, rekabet ya da tahammül sınırlarında görmez. Karşıtlarının kendi tahakküm alanlarındaki var olma iddialarını iktidarına, zaten sahibi olduğunu düşündüğü ayrıcalıklarına ve üstünlüğüne bir tehdit olarak görür. Bütün bunlar o zihniyetin kendi kurgularına dayanan gerçeklik iddialarıdır. Farklılaşan tutum ve pratikler, semboller üzerinden devam eden çatışmada araç olarak kullanılır. İlerilik-gerilik, dindarlık-laiklik, irtica-çağdaşlık, Aydınlanma- Orta Çağ gibi kavramlar üzerinden oluşturulmuş dikotomiler gerçekte ne olduklarından çok o zihniyetin kurguladığı bir sembolizm üzerinden yeniden tanımlanır, tasvir edilir ve somutlaştırılır.

KÜLTÜREL BÖLÜNMENİN GÜÇ MÜCADELESİ

Farklı zihniyetlerin sosyolojik analizi üzerinden ele alındığında 28 Şubat, Türkiye’de Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devam eden kültürel bölünmenin güç mücadelesini yansıtan bir olay olarak kabul edilebilir. Bu ayrılık, bir yönüyle tarihsel ve sosyolojik değişim süreçlerinin bir sonucudur ve olağan yönlere sahiptir. Bir toplumun bütünüyle homojen, tek tip tarzda örgütlenmesi temelde insan olmanın hakikatine aykırıdır. Toplumsal değişim sadece farklı kültürel kaynaklardan gelenleri ayrıştırmaz, zamanla benzer kültürel yapıları da farklılaştırabilir. Ancak değişimin çok yönlülüğünü göz ardı eden ve yeni gerçekliği görmezden gelen bir zihniyet elde ettiklerini muhafaza etmek için daha da tutucu hale gelebilir. 28 Şubat’ın en bilindik sloganlarından biri, bin yıl süreceği iddiasıdır. Kendisini üstün, ayrıcalıklı gören ve farklı alanlarda elde ettiği gücü kaybetmeme yönünde refleksler gösteren zihniyet, karşıtlarını tutucu, gerici ve çağın gerçeklerinin dışında olarak itham etmiştir. Çatışma, görünür sembollere indirgenmiştir. Burada da tıpkı darbeyi demokratikleşmek için isteme ironisi gibi bir ironi vardır.

MAĞDURİYETİ YOK SAYIYORLAR

28 Şubat döneminde yaşananlar medyada ya da sosyal medyada gündem olduğunda “ne olmuş ki” şeklinde tarif edilebilecek tepkiler alabiliyor. Yaşanmış bir mağduriyetin paylaşılması, yine benzer bir şekilde mağduriyet söyleminin abartıldığı şeklinde yorumlanabiliyor. 28 Şubat sürecini yakın dönemden daha iyi bir dönem olarak kurgulayan ve aklamaya çalışan anonim sosyal medya hesapları da çeşitli içerikler paylaşabiliyorlar. Bu tavır ve yorumlar oldukça yaygın hale gelmiştir. Sosyal medyada beğenmediği ve karşı olduğu insanları, grupları ve oluşumları tahrik etme eğilimi oldukça yaygındır.

Sosyal medyada birçok meselede karşılıklı reaksiyonlarla sürdürülen tarz, gerçekliğin ne olduğu ile ilgili bir kaygıya dayanmamaktadır. Bu mecralarda geçmiş, gerçekliğinde ne olduğundan çok farklı şekilde arzulara göre yeniden kurgulanabilmekte ve daima alıcı bulabilmektedir. Bütün bunların 28 Şubat gerçekliğini farklı göstermek için kullanıldığı da dikkat çekmektedir. Dindar, muhafazakâr ve İslamcı tiplerin öteki olarak sembolleştirilmesi ve muhalif söylemlere göre yargılanması, olumsuz örneklerden yapılan genellemeler başvurulan stratejilerdir. Hazır, kültürel bölünmenin ürettiği ve daima destek bulabilecek şablonlara kolayca başvurulmaktadır. Kolaycılık da ahlaki bir yozlaşma meselesidir. Bütün bunlar 28 Şubat’ın tıpkı diğer darbeler gibi Türkiye’ye ağır maliyeti olan bir darbe olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Maliyetin yükü ise bütün topluma ve nesillere kalmaktadır.




#28 Şubat
#Tarih
#Toplum