Batı merkezli siyaset prangası

04:0020/11/2025, Perşembe
G: 20/11/2025, Perşembe
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım

Muhalif partilerin hâlâ Batı’nın beklentilerini önceleyen, Batı’nın normatif söylemini merkeze alan veya Batı’dan gelecek onayı meşruiyet ölçütü sayan bir siyaset tarzını sürdürmesi, ülkenin jeopolitik potansiyelinin tam anlamıyla kavranamadığını göstermektedir.

Dr. Hüseyin Arslan - Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi - SETA

Türk siyasi tarihi incelendiğinde dikkat çeken temel meselelerden biri, siyasetin hangi perspektiften okunduğu ve siyasal olaylara hangi zihinsel çerçeveden bakıldığıdır. Bu durum, adeta pergelin sabit ayağını temsil eder. Türkiye’de yaklaşık bir asırdır hâkim olan belirli bir epistemolojik çerçeve, bu sabit ayağın nasıl şekillendiğini belirlemiştir. Eğitim sisteminin omurgasını oluşturan bu çerçeve, bilgi aktarımını, kavramların, teorilerin ve zihinsel haritaların nasıl kurulduğunu tanımlamaktadır.


EPİSTEMOLOJİK HEGEMONYA SÜRÜYOR

Nitekim Türkiye’deki entelektüel çevreler ve akademik çalışmaların büyük bölümü, sosyal bilimlerin Batı merkezli bir zeminde üretildiğinin farkındadır. Batı merkezci epistemolojiye eleştirel yaklaşan, İslam düşünce birikiminin müfredatta dışlandığını vurgulayan çok sayıda eser mevcuttur. Ancak bu farkındalık, eğitim programlarının yenilenmesi bakımından somut bir dönüşüm yaratmış değildir. Kamuoyunda veya akademide algısal bir değişim yaşandığı düşünülse bile, pratikte müfredatın hâlâ büyük ölçüde Batılı düşünürlere, yöntemlere ve teorik çerçevelere dayanması, meselenin devam ettiğini açıkça göstermektedir.

Bu bağlamda, Yusuf Alpaydın’ın Kriter dergisinde yayımlanan “Avrupa Merkezciliği Aşamayan Sosyal Bilim Müfredatımız: Temsil Krizi ve Reform Zorunluluğu” başlıklı çalışması dikkat çekicidir. Alpaydın, farklı üniversitelerden topladığı 3 bin 183 ders izlencesini inceleyerek sosyal bilimlerdeki görünmez boşluğu somut verilerle ortaya koymaktadır. Çalışmaya göre, Müslüman düşünürler sosyal bilim müfredatında neredeyse hiç yer almamaktadır. Bu durum bir akademik eksiklik ve epistemolojik hegemonya göstergesidir.


SİYASİ ELİTLERİN DAİMİ KILAVUZU

Peki, eğitim alanında karşımıza çıkan bu Batı merkezli yaklaşım siyaset sahnesinde çok mu farklı? Türk siyasi tarihi, bunun böyle olmadığını göstermektedir. Batı merkezli zihniyet akademik alanla sınırlı kalmayıp devlet elitlerinin karar alma süreçlerinden dış politikadaki yönelimlerine kadar birçok alanda belirleyici olmuştur. 1960’lı yılların başında Kıbrıs’ta Türklere yönelik büyük katliamlar yaşanmaya başladığında, dönemin Başbakanı İsmet İnönü adaya müdahale kararı almıştı. Bu karar, Türkiye açısından uluslararası alanda bağımsız hareket edebilme iradesinin önemli bir göstergesi sayılabilirdi. Ancak ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın 5 Haziran 1964 tarihli mektubu, Türkiye’nin müdahalesini engellemekle birlikte Türkiye’nin dış politikada Batı’ya ne derece bağımlı olduğunun acı bir göstergesi olarak tarihe geçti. Bu mektup, siyasetçilerin kararlarını büyük güçlerin rızası çerçevesinde şekillendirmeye zorlayan yapısal bir bağımlılığı açığa çıkardı.

Johnson mektubunun yarattığı şok, Türkiye’nin Batı dışı aktörlerle ilişkilerini geliştirme ihtiyacını gündeme getirmiş olsa da zihniyet düzeyindeki Batı merkezlilik kolayca aşılmadı. Zira sorun dış politikadaki ittifak ilişkileri değildi. Bundan dolayı Türkiye’de siyaset üretme biçimi ve doğru siyaset anlayışı dahi büyük ölçüde Batılı normlar üzerinden tanımlanmaya devam etti. Nitekim siyasi elitlerin önemli bir kısmı, Batı’dan gelen talepleri bir tür uluslararası aklın sesi olarak görmüştü ve hatta iç siyaset tartışmalarında bile Batı’nın görüşlerini referans noktası olarak kullanmıştır. Bu bağlamda Hasan Âli Yücel’in ve Talat Bey’in (1824-1921) İstiklal Harbi sırasında mücadele ettikleri Batı’yı sonraki yıllarda bir öğretmen, bir rehber ya da bir medeniyet ölçütü olarak görmeleri, Batı merkezliliğin kurumsal, zihinsel ve psikolojik boyutları olduğunu göstermektedir. Bu örnek, Türkiye’de Batı’yla mücadele edildiği dönemlerde bile, nihai otorite olarak onun referans alınabildiğini ortaya koymaktadır.


AVRUPA’NIN PALTOSUNDAN KURTULAMAYANLAR

Batı’yı merkeze alan siyaset anlayışı günümüzde de etkisini sürdürmektedir. Bu durum, Türkiye’de siyasetin kendi iç dinamiklerinden ziyade dış referanslara göre anlamlandırılmaya devam ettiğini göstermektedir. İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Endonezya, Pakistan ve Malezya’ya yönelik Şubat 2025’te gerçekleştirdiği temaslar üzerine Türkiye’nin yönünü “medeni ülkelere” yani Batıya çevirmesi gerektiği yönündeki açıklaması ve bu ülkelerle yapılan anlaşmaları eleştirmesi, Batı’yı hâlâ bir tür siyasi ideal ve normlar bütünü olarak konumlandırdığını göstermektedir. Bu tür söylemler Batı’nın siyasal ve kültürel üstünlüğünü veri kabul eden bir zihinsel çerçeveyi yansıtmaktadır.

Benzer şekilde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Filistin’deki soykırıma en büyük desteği veren Batılı ülkelerini yönetim tarzı, siyasi kültür ve kurumların işleyişi üzerinden idealize etmesi, Batı merkezli yaklaşımın ne kadar köklü olduğunu ortaya koymaktadır. Özel’in “Batı sadece bir yön değildir, bir anlayış meselesidir” diyerek Batı’yı siyasal erdem, şeffaflık ve mütevazılık gibi kavramlarla özdeşleştirirken Türkiye’deki yönetim tarzını Batı-dışı olmakla eleştirmesi, Batı’nın bir normatif rehber olarak konumlandırıldığını göstermektedir. Burada dikkat çekici olan, Batı’nın Irak işgali, Bosna’daki katliamlara sessiz kalışı, Afrika’da sömürgeciliği meşrulaştıran politikaları ve bugün Gazze’deki soykırıma verdiği açık destek gibi ağır insanlık suçları karşısında bile Batı idealinin sorgulanmamasıdır.

İsrail’in Gazze’deki soykırımına açık destek veren ve hatta ABD’nin kendi ülkesine müdahale etmesini talep eden Maria Corina Machado’nun Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmesi birçok siyasetçi tarafından takdir edildi. Bu durum söz konusu siyasetçilerin Batı’ya duydukları hayranlığı açıkça göstermektedir. Oysa gerçekten bu ödüllerin politik bir ajandadan bağımsız, nesnel ve evrensel kriterlere göre verildiğini düşünmek safdillikten öteye gitmemektedir.


TÜRKİYE’NİN GÜCÜNÜ KAVRAYAMADILAR

Batı merkezli yaklaşım, ideolojik bir tercih olmanın yanında Türkiye’nin siyasal özneleşme sürecini geciktiren bir olgudur. Zira Batı’yı merkeze alarak siyaset yapmak, yerli siyaset üretme kapasitesini, toplumsal gerçekliğe dayalı çözümler geliştirme becerisini ve jeopolitik özneliği yok saymaktır. Türkiye gibi çok katmanlı bir siyasi tecrübeye sahip bir ülkede, siyasetçilerin hâlâ Batı’yı merkeze koyarak politika üretmeye çalışması ülkenin uluslararası arenada bağımsız hareket edebilme kabiliyetini görmezlikten gelmektir. Ayrıca iç politika tartışmalarında Batı’nın kurumlarını idealize etmek, bu kurumların tarihsel bagajını ve küresel sistemdeki güç ilişkilerini görmezden gelen indirgemeci bir yaklaşımın devam ettiğini de göstermektedir.

Batı’nın siyasal ve ekonomik açıdan giderek zayıfladığı, buna karşılık Asya’nın çok yönlü biçimde güç kazanmaya başladığı bir dönemde hâlâ Batı merkezli siyaset üretmek hem Türkiye açısından hem de küresel siyaset bakımından konjonktürel değişimleri doğru okunamadığını göstermektedir. Tek kutuplu dünyanın sona erdiği, büyük güç rekabetinin çeşitlendiği ve uluslararası sistemin çok katmanlı ilişki ağları üzerinden yeniden şekillendiği bir dönemde, ulusal politikaları Batı merkezli bir memnuniyet ekseninde yorumlamak önemli stratejik sorunlar doğurmaktadır. Zira Batı’nın ekonomik dinamizmini kaybetmesi ve siyasi etkisinin daralması; buna karşılık Çin’den Hindistan’a, Rusya’dan Güneydoğu Asya’ya, İslam dünyasından Türk dünyasına kadar uzanan geniş bir coğrafyada yeni güç merkezlerinin ortaya çıkmaya başlaması, uluslararası siyasetin parametrelerini köklü şekilde değiştirecektir. Dolayısıyla muhalif partilerin hâlâ Batı’nın beklentilerini önceleyen, Batı’nın normatif söylemini merkeze alan veya Batı’dan gelecek onayı meşruiyet ölçütü sayan bir siyaset tarzını sürdürmesi, ülkenin jeopolitik potansiyelinin tam anlamıyla kavranamadığını göstermektedir.


#Batı
#siyaset
#Türkiye
#muhalefet