Şara’nın Beyaz Saray ziyareti Suriye’de yerel sorunların çözümü dış politikadan geçiyor

04:0018/11/2025, mardi
G: 18/11/2025, mardi
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Şam yönetiminin DEAŞ'a karşı mücadelede ABD ile kurduğu ilişki, SDG'nin iç savaş boyunca elinde tuttuğu kozun zayıflaması anlamına geliyor. Bu da SDG'nin entegrasyon konusunda gereken adımları atması için zorlayıcı bir adım olarak oldukça değerli.

Ahmet Arda Şensoy / Doktorant, Nottingham Üniversitesi

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın 10 Kasım'da Beyaz Saray'a yaptığı ziyaret Esed rejimi sonrası Suriye'nin dünyaya entegre olma çabasının en büyük dönüm noktalarından biri oldu. Görüşmenin gündem maddeleri arasında Suriye'ye yönelik ekonomik yaptırımların tamamen kaldırılması, İsrail'le Suriye arasında muhtemel bir güvenlik anlaşması, Şam yönetiminin DEAŞ'a karşı koalisyona katılımı ve SDG'nin Suriye'ye entegrasyonu gibi konular vardı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ABD ziyareti çerçevesinde Beyaz Saray’da olması sebebiyle tüm gözler SDG’nin entegrasyonu meselesine odaklandı. Şam ile SDG arasındaki 10 Mart mutabakatına göre yıl sonuna kadar entegrasyon sürecinin tamamlanması öngörülürken şu ana kadar somut bir gelişme yaşanmaması sebebiyle sürecin geleceğine dair beklentiler ve şüpheler de artmıştı. Dolayısıyla Şara’nın Trump’la görüşmesi ve dışişleri bakanlarının gerçekleştirdiği üçlü toplantı çerçevesinde SDG’nin entegrasyon sürecine dair gelişmeleri ele almak ve öngörülerde bulunmak mümkün olacaktır.


İSRAİL İLE GÜVENLİK ANLAŞMASI İHTİMALİ VAR MI?

Ahmed Şara’nın ziyareti Suriye tarihi için büyük önem taşıyor. Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için New York’u ziyaret etmiş olsa da Şara’nın Beyaz Sarayda Trump’la görüşmesi, bağımsızlığını ilan ettiği 1946'dan beri bir Suriye devlet başkanının Washington’da ilk kez ağırlanması oldu. Böylece ABD Suriye ilişkilerinde belki de tarihte hiç görülmeyen bir kapı açılmış oldu. Suriye tarihsel olarak İsrail’e karşı girdiği savaşlarda ABD’nin İsrail’i desteklemesi ve Arap Sosyalist milliyetçiliği olarak tanımlayabileceğimiz Baas ideolojisi sebebiyle SSCB ve Soğuk Savaş sonrası Rusya ile yakın bir müttefikti. Ancak 1970’lerde ABD Başkanı Nixon’ın OrtaDoğu’da Sovyet etkisini kırmayı amaçlayan politikası sebebiyle iki ülke arasında diplomatik ilişkiler artmıştı. Yom Kippur savaşı sonrası İsrail’le Suriye arasında bir güvenlik anlaşması imzalanması çabaları sebebiyle artan görüşmeler, Nixon’ın 1974’te Suriye’ye bir ziyarette bulunmasıyla sonuçlanmıştı.

O günlerde İsrail’le Suriye arasında imzalanan anlaşma bugün de gündem konusu olmaya devam ediyor. Şara’nın ABD ziyareti öncesinde Trump yönetiminin en büyük beklentisi Şam ile Tel Aviv arasında bir güvenlik anlaşması müzakerelerinin nihayete erdirilmesi ve sınır hattının istikrara kavuşturulmasıydı. Ancak aylardır süren görüşmelere rağmen İsrail’in aşırı talepleri sebebiyle bir sonuç alınamamıştı. Öte yandan Trump yönetimi, müzakerelerdeki bu tıkanıklığa rağmen Suriye’yi İbrahim Anlaşmaları'na katılmaya teşvik ederek İsrail’i bölgede merkezi bir role oturtma politikasını sürdürmek istiyordu. Ancak Şara’nın Amerikan basınına verdiği röportajlarda vurguladığı gibi toprakları İsrail tarafından işgal altındayken ve son 1 yılda sayısız İsrail saldırısına uğramışken Suriye’nin İsrail’le İbrahim Anlaşmaları'na dahil olması mümkün değildi. Bunun yerine Şam’ın önerisi, İsrail’in 8 Aralık devrimi sürecinde işgal ettiği yerlerden çekilmesi ve ayrılıkçı Dürzi gruplara destek vermeyi kesmesini amaçlayan bir güvenlik anlaşması imzalamaktı. İsrail ise Golan Tepeleri'ni 1967’den beri işgal altında tutmasının yanı sıra yeni işgal girişimlerinin yanı sıra, Dürzilere verdiği destek ve Şam’ın güneyinin silahsızlandırılması talebiyle uzlaşmaz bir pozisyona sahipti. Görüş ayrılıkları bu kadar net durumdayken Beyaz Saray'dan bu konuda bir sonuç çıkmadı.

SDG’NİN KOZUNU ZAYIFLATAN HAMLE

Öte yandan Şam yönetiminin en temel beklentisi olarak ekonomik yaptırımların kaldırılması konusunda ise bazı gelişmeler yaşandı. Her ne kadar Trump yönetimi bazı yaptırımları kaldırsa da Sezar yaptırımları bir yasa olarak Kongre'den geçtiği için yalnızca Kongre'nin kararıyla kaldırılabiliyor. Şara’nın Amerikan Kongre üyeleriyle yaptığı görüşmelerde de üyeleri buna ikna etmek için müzakerelerde bulunduğu belirtildi. Yine de kısa vadede Kongre'den böyle bir kararın çıkması mümkün görünmüyor. Bu yüzden de Trump yönetimi yaptırımları 6 aylığına askıya alarak soruna bir ara çözüm üretti.

Görüşmeden çıkan en önemli sonuç ise Suriye’nin DEAŞ’a karşı koalisyona katılımı oldu. Buna göre Şam yönetimi koalisyona politik olarak katılarak istihbarat paylaşımı ve koordinasyon konusunda iş birliğine gidecek. Koalisyona katılımın askeri düzeyde olmaması ise ABD’nin koalisyon çatısı altında SDG’ye verdiği askeri destek sebebiyle, askeri katılımın SDG’yi Suriye’de defacto olarak Şam yönetimiyle aynı statüye yükseltme riski olması. Yine de Şam yönetiminin DEAŞ'a karşı mücadelede ABD ile kurduğu bu ilişki, SDG’nin iç savaş boyunca elinde tuttuğu kozun zayıflaması anlamına geliyor. Bu da SDG’nin entegrasyon konusunda gereken adımları atması için zorlayıcı bir adım olarak oldukça değerli.


ENTEGRASYONDA İLERLEME YOK, NİYET VAR

ABD, Suriye ve Türkiye Dışişleri bakanlarının yaptığı üçlü toplantı sonrası Suriye Dışişleri Bakanlığı'nın açıklaması ve ABD Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın ifadelerine göre taraflar SDG’nin entegrasyonu konusunda süreci hızlandırma konusunda mutabık kalarak sürece bağlılıklarını teyit etti. Bu da yıl sonuna kadar SDG’nin askeri yapısını dağıtması ve bireysel olarak orduya entegre olmasını, işgal altında tuttuğu bölgelerdeki devlet kurumları ve petrol sahalarını Şam’a devretmesini gerektiriyor. Ancak tıpkı İsrail’in maksimalist talepleri gibi SDG/YPG de orduya kolordu olarak veya birkaç tümen olarak katılma, petrol gelirinden pay alma ve merkezi devlet yapısına ters bir şekilde geniş yetkilere sahip yerel yönetimlere sahip olma gibi aşırı taleplerinden geri adım atmıyor. ABD’nin SDG’yi uzlaşmaya teşvik çabaları ise şu ana kadar yeterli olmuş değil. Bu da Ankara ve Şam’ın ABD’ye bu konuda daha net adımlar atma baskısını artırmasına sebep oluyor. Ama bu aşamada Trump yönetiminin gerekli baskıyı göstermekten çekinme sebebi olarak İsrail etkisi öne çıkıyor.

Netanyahu’nun bölgeyi istikrarsızlaştırıcı politikalarının bir uzantısı olarak Suriye’de Dürzi ayrılıkçılara verilen destek YPG’yi de cesaretlendiriyor. Bu da müzakere masasında maksimalist taleplerinden vazgeçmeyen ve muhtemel bir askeri çatışma durumunda İsrail’den destek gelme ihtimaline güvenen bir YPG yapısının ortaya çıkmasına sebep oluyor. Ayrıca Amerikan Kongresi'nde Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmasına karşı olan üyelerin büyük oranda İsrail ve Netanyahu destekçisi olması da İsrail’in birçok açıdan Suriye’nin istikrara kavuşmasına engel olan politikasını gözler önüne seriyor.


DIŞARIDA ATILAN HER ADIM İÇERİYE OLUMLU YANSIYACAK

Sonuç olarak Şara’nın Beyaz Saray ziyareti sembolik olarak büyük anlamlara sahip olmasının yanı sıra Suriye’nin yeniden inşası ve uluslararası siyasal sisteme entegre olması süreci bakımından da oldukça değerliydi. Yaptırımlar konusunda elde edilen kısmi kazanım ve DEAŞ’a karşı koalisyona katılım konusu ziyaretin somut çıktıları olarak dikkat çekerken, Dürzi ayrılıkçı gruplardan SDG/YPG meselesine, yeniden inşa ve ekonomik kalkınma gibi yerel sorunların kalıcı çözümü ise bölgesel ve küresel aktörlerle kurulacak ilişkiyle doğrudan bağlantılı görünüyor. Buna göre, İsrail’in saldırganlığı ve işgalinin bir güvenlik anlaşması ile sonlandırılması Dürzilerin ve YPG'nin bölücü hayallerine darbe vuracağı gibi Suriye'nin yeniden inşası için gereken istikrar ortamının oluşmasına da katkıda bulunacaktır. Tam da bu yüzden Şam yönetiminin dış politikada attığı her adım ve tanınma konusunda elde ettiği her başarı bu yerel sorunların çözümüne de pozitif yansıyacaktır.



#suriye
#ahmed şara
#abd
#trump