Bir sayı kadar hafif bir ölüm kadar sessiz

04:0016/10/2025, Perşembe
G: 16/10/2025, Perşembe
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Ölümü sayılardan kurtarmak, düşünceyi metriklerden azat etmek; işte gerçek direniş buradadır. Çünkü hakikatin sessizliği, sayılardan daha yüksek bir aksi sedaya sahiptir. Bugün, hakikati kaç entelektüel; ölümü sayısallaştırmadan, veriye dönüştürmeden ve hisleri küçültmeden dile getirebiliyor?

Prof. Dr. Celalettin Yanık / Bursa Uludağ Üniversitesi

Ferdi ve kolektif hayatımız sayılara indirgenmiş vaziyette ve biz bundan hiçbir surette rahatsızlık duymuyoruz. Sayılar, insan sayısından ekonomik ifadelere kadar geniş bir alanda her bir tarafımızı sarmış durumda. Artık sayılarla düşünüyor, sayılarla hedef koyuyor, sayılarla kendimize yol haritaları çiziyoruz. Dolayısıyla sayı, adeta varoluşsal bir durum haline geldi. “Ne kadar çok?” ve “Ne kadar az?” soruları gündemimizden düşmüyor. Böylece sayı büyüdükçe hisler de küçülüyor. Peki ya ölenlerin sayısı? Bu bir anlam ifade ediyor mu? Ölüm, bir saniye kadar yakınımızda hayatımızın tümünü kaplamışken, uzağımızda sayılara indirgenmiş ötekine ait bir olgu haline getirildi.


ÖLÜMÜN VERİLEŞTİRİLMESİ

Gazze’de iki yılda 70 bin kişinin ölümü, yazıyla ifade edildiğinde anlam haritalarımızda sadece bir sayıdır. Bu sayede ölüm bilgiye değil, veriye dönüştürülüyor. Evet, 70 bin kişinin ölümü, bir sayıya atıfta bulunulduğu takdirde, karşımıza bir hiçlik çıkmaktadır. Sayının nedeni sorgulanmadan, onu sayı olarak görmenin verdiği hafiflikle gündelik hayatımıza dönebiliriz. Ölü bir bedeni sayısallaştırmak oldukça kolaydır; çünkü fotoğraf karesinde bir veya birkaç tanesini görmek çoğu zaman “kâfi”dir. Ancak, bu yetmiş bini sıralı bir şekilde de olsa fotoğraf karelerine sığdırmak mümkün müdür? Onların her biri ve hepsi, semadan çekilebilecek bir fotoğraf karesine dahi sığmayacaktır. Bu 70 bin ölü beden; hayalleri, umutları, sevinçleri ve hüzünleriyle toprağın altında, kefenli kefensiz bir arada bizlere bir şey anlatıyorlar. Buna rağmen onlar, ölü bedenleriyle siyasal özne olma vasfı elinden alınmış olanlardır.


GAZZE: SAYILARIN VİCDANI

Öte yandan, ölüler dışında hâlihazırda ölüm tarlalarında gezinen niceleri de ölümü bekliyor. Ölüm tarlası haline getirilen Gazze, bugün dünyanın gözü önünde histerik ve şizofrenik tiplerin saldırısına meydan okumaktadır. Gözlerimizin önünde gerçekleşen bu duruma artık seslerin yükselmesi, insani ve vicdani olanın gereği şeklinde olsa dahi, kinik siyasetçilerin göz kapakları aralanamamış vaziyettedir. Fakat küresel bir dünyayı alkışlayan neo-liberallerin sesleri neden kısık? Bir menfaatleri olmadığından mı, bir tüketim nesnesi haline getiremediklerinden mi, yoksa Batılı liberal öznenin mevcudiyetinin buradaki yokluğundan mı? Son vurgu sadece bugüne değil, Batı’nın sınırları dâhilindeki Bosna’da da benzeri bir durumun yaşanmış olmasına işaret etmektedir. Dolayısıyla tarih, tekerrür etmektedir. Şayet Batılı özneler bu türden bir histerik ve şizofrenik kitlesel soykırıma maruz kalsaydı, ne yapılabilirdi?

Yukarıdaki soruların yekûnu, sadece Batı’yı suçlayarak açıklanamaz elbette. Tüm bu olaylara Batı’nın göz kapaması olarak bakmak, entelektüel anlamda kendi dar sınırları içerisinde, ötekini sürekli suçlama psikolojisinde kalmaya neden olur. Bu durumda, tüm diğer güzelliklerin de sadece “kendimizde” sınırlandırılması gibi ideolojik bir pozisyon alış ortaya çıkar. Oysa, bu türden bir ideolojinin keyfi sularında yüzmektense kendimize bakmaya gayret göstermeliyiz.


ENTELEKTÜELİN SESSİZLİĞİ

Bu ölümler karşısında “Entelektüel duruş ne olmalıdır?” diye sorarak başlamalıyız. Ne yazık ki, entelektüel camia bu süreçte pasif bir konumdadır. Öyle ki, Batı’nın zamansal kodlarını kullanmanın dayanılmaz hafifliğinde, farklı bir zamansal kod oluşturamamanın derin kaygısını yaşamamaktadır. Dolayısıyla bu zamansal kod, alternatif söylem üretme kapasitesini baştan yıkmaktadır. Seküler olduğu herkesçe bilinen bu zamansal kodu aşmak adına atabileceği her bir adım, orada ölenleri farklı şekilde algılamayı sağlayabilir. Ölüleri sayısallaştırmadan, onları siyasal özneler haline getirmekle, bir simularktan öte bir yas ya da kolektif bir hafıza süreci inşa etmek daha mümkün görünmektedir. Fakat yazılı olanların tamamında hâlâ ölü sayısı üzerinden gidiliyor.

Oysaki entelektüelin varlık nedeni, hakikatin gürültüde kaybolduğu yerde sözü yeniden kurmaktır. Ancak o, hakikatin değil, görünürlüğün peşinde. Bilgi, bugün bir âlimane kavrayış değil, tüketilebilir bir metadır. Düşünce; hız, anlık tepki ve sayısal beğeni ekonomisi içinde kendi ağırlığını yitirmiştir. Entelektüel, fikri üretemiyor, aksine onu sergiliyor. Ölümü dahi sayılara indirgemiş bugünün entelektüeli, kendi kelimelerini de sayılabilir hale getirmiştir. Her cümlesi, okunma oranları ve etkileşim istatistikleri arasında anlamını yitirmektedir. Entelektüel artık hakikati değil, seküler zamansal kodun meydana getirdiği dili konuşmaya başlıyor.

Bugünün entelektüeli, artık bir fikir üreticisi değil, bilakis dijital çağın retorik işçisidir. Hakikati inşa eden değil, sanal dolaşıma sokan bir figür. Yazdıklarının yankı bulup bulmadığına, hakikati ne kadar dile getirdiğinden önce bakar. Bu yüzden ölümler sayılara indirgenirken, entelektüel sessizliğin sesi dahi algoritmaların gürültüsünde boğulmaktadır. Bir zamanlar ölümün kutsallığını koruyan toplumlar, şimdi ölümleri veri olarak işliyor; bir zamanlar fikrin önemini savunan entelektüeller ise düşünceyi ölçülebilir bir içerik haline getiriyor. Her ikisi de aynı aklın ürünüdür: Niceliğin kutsandığı, niteliksel olanın unutturulduğu akıl. Bu akıl, insanı hem normlardan ve ahlaktan uzaklaştırmakta hem de insani olanı bir veri tablosuna dönüştürmektedir.


HAKİKATİN SON TAŞI

O halde, entelektüelin sorumluluğu, sistemi yüceltmekte değil, sistemin diline direnebilmekte gizlidir. Ölümü sayılardan kurtarmak, düşünceyi metriklerden azat etmek; işte gerçek direniş buradadır. Çünkü hakikatin sessizliği, sayılardan daha yüksek bir aksi sedaya sahiptir. Hakikat, Edward Said’in —sembolik dahi olsa— elindeki taşla, günümüzün histerik şiddetine karşı savurduğu sessiz başkaldırıda gizlidir. Bugün, bu hakikati kaç entelektüel; ölümü sayısallaştırmadan, veriye dönüştürmeden ve hisleri küçültmeden dile getirebiliyor?


#ölüm
#sayı
#veri