İsrail’in yeni kâbusu: Türkiye

04:0014/04/2025, Monday
G: 14/04/2025, Monday
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım

İsrail’in gözünde Türkiye, ne İran gibi kaotik bir düşman ne de Hizbullah gibi sınırlı bir tehdit. Yeni resimde Türkiye artık bölgede sadece bir oyuncu değil, kuralları yeniden yazan bir güç.

Faruk Önalan - Yazar

Türkiye, çok denklemli küresel siyasetin kaotik satranç tahtasında; her adımıyla bölgesel güç statüsünü perçinlerken, İsrail’in stratejik ufkunda büyüyen bir gölge gibi yükseliyor. Bayraktar TB2 ve ANKA-3 gibi insansız hava araçlarının gökyüzündeki dansı, TUSAŞ’ın ürettiği füzeler ve Altay tanklarının sahadaki gürültüsü, Türkiye’nin savunma sanayiindeki sıçramasını adeta bir destana dönüştürüyor. Libya’da, Karabağ’da, Somali’de sahneye çıkan bu güç, Suriye’de bambaşka bir ağırlıkla hissediliyor. NATO’nun en büyük ikinci ordusu, sadece konvansiyonel bir kuvvet değil; elektronik savaş kabiliyetleri, NATO standartlarında eğitimli personeli ve küresel çapta yankı uyandıran SİHA teknolojisiyle, Türkiye’yi sıradan bir aktör olmaktan çıkarıyor.


KORKULARI HER GEÇEN GÜN KATMERLENİYOR

İsrail kaynaklı Jerusalem Post’un çarpıcı uyarısı tam da bu noktada devreye giriyor; “İsrail hava sahasına giren bir Türk insansız hava aracı artık hayali değil—2025 itibarıyla gerçekçi bir tehdit.” Bu, Türkiye’nin teknolojik ve askeri kapasitesinin, Tel Aviv’in kâbuslarına sızacak kadar ileri gittiğinin bir itirafı. İsrail’in endişeleri, sadece Türkiye’nin sahadaki varlığıyla da sınırlı değil; Ankara’nın diplomatik çevikliği ve küresel sahnedeki özgüveni, bu korkuyu katmerliyor. ABD başkanı Donald Trump’ın “Erdoğan’ı seviyorum” sözleri, ABD’nin Türkiye’yi Orta Doğu’da etkin bir güç olarak gördüğünün açık bir kanıtı.

Vaşington’la F-16 anlaşmalarını ilerletirken, Moskova’yla Türk Akım’ını işleten, Pekin’le İpek Yolu’nu genişleten ve Tahran’la Suriye’de pragmatik bir denge kuran Türkiye, adeta bir jeopolitik diplomasi ustası. TANAP ve Türk Akım gibi projeler, Avrupa’nın enerji güvenliğinde Ankara’yı bir kilit taşı haline getiriyor. Bu, ekonomik dalgalanmalara rağmen Türkiye’ye nefes aldıran bir koz. Filistin davasındaki liderliği, İslam dünyasında yankılanan söylemi ve Afrika’dan Balkanlar’a uzanan yumuşak gücü, Türkiye’yi sadece bir askeri dev değil, bir manevi çekim merkezi yapıyor. Ancak bu güç, İsrail’in gözünde bir fırtına bulutu gibi büyüyor. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar’ın “Türkiye’nin Suriye, Lübnan ve bölgedeki olumsuz rolünden endişeliyiz” sözleri, Tel Aviv’in Ankara’yı bir rakip olarak değil, varoluşsal bir risk olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Saar’ın, Türkiye’nin PKK/SDG ile mücadelesini ve -kendi bakış açılarıyla- “Suriye’yi himayesi altına alma” niyetini suçlaması, bu korkunun ne kadar derin olduğunu gösteriyor.


TÜRK TEKNOLOJİSİ DEMİR KUBBE’Yİ ZORLAYACAK

Jerusalem Post’un uyarısı, bu gerilimin yeni bir boyutunu açığa vuruyor. “Türkiye’nin insansız hava araçlarının İsrail hava sahasını tehdit etme potansiyeli” artık bir spekülasyon değil; IDF’nin Dado Merkezi’nin eski başkanı Emekli Tuğgeneral Eran Ortal’ın sözleriyle, bu, “Türkiye’nin gelişmiş S/İHA kabiliyetleri, sofistike elektronik savaşı ve NATO standartlarındaki eğitimi” nedeniyle artık somut bir tehlike. Ortal’ın vurguladığı gibi, Türkiye’nin bu teknolojik üstünlüğü, İsrail’in hava savunmasını zorlayabilecek bir kapasiteye işaret ediyor. Nagel Komitesi’nin Ocak 2025 raporunda ise durum daha da net: Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığı, “İran tehdidinden bile daha tehlikeli” olarak tanımlanıyor. Bu rapor, Türkiye’nin kuzey Suriye’de kurduğu üslerin, SİHA filolarının ve elektronik harp sistemlerinin, İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki hareket alanını kısıtlayabileceğini öne sürüyor. Türkiye’nin ANKA-3 gibi hayalet dronlarının test aşamalarını tamamlaması ve 2025’te sahaya inmesi, bu endişeyi daha da büyütüyor. İsrail, İran’ın balistik füzelerinden bahsederken, Türkiye’nin hassas vuruş kabiliyetine sahip SİHA’ları ve NATO destekli altyapısı karşısında daha karmaşık bir güçle yüzleşiyor.


ANKARA TEMKİNLİ AMA NET

Bu tablo, İsrail’in stratejik yalnızlığını da derinleştiriyor. Türkiye’nin Hamas’a verdiği destek, Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davasına verdiği açık destek, Tel Aviv’i diplomatik arenada sıkıştırıyor. Erdoğan’ın 30 Mart’ta, “Allah’tan Siyonist İsrail’i yok etmesini” isteyen sözleri, İsrail medyasında bir deprem etkisi meydana getirdi. Jerusalem Post, bu açıklamayı “doğrudan askeri çatışmanın kaçınılmazlığına işaret” olarak yorumluyor ve Türkiye’nin İsrail’in sınırlarına derinlemesine yerleştiğini yazıyor. Bu ifadeler, sadece bir retorikten ibaret değil; Türkiye’nin Filistin meselesindeki liderliği ve İslam dünyasındaki popülaritesiyle birleştiğinde, İsrail’in bölgesel izolasyonunu hızlandırıyor. Ancak Türkiye, bu gerilimde stratejik bir hamle ile Suriye’de İsrail’le çatışmayı önleyen bir mekanizma kurulduğunu da ilan ediyor. Bu, Ankara’nın hem güçlü hem de temkinli olduğunu kanıtlıyor—

bir yandan İsrail’i eleştirirken, diğer yandan muhatabına dolaylı hatta doğrudan net mesajlarını iletiyor.


“ERDOĞAN’A GÜVENOYU”

Atina ise bu tabloda bir belirsizlik sarmalında. Yunan medyası, Trump’ın Erdoğan’ı övmesini “Netanyahu’nun gözü önünde Erdoğan’ı alkışladı” sözleriyle satırlarına taşırken, To Vima, bu sözlerin Erdoğan’a “güvenoyu” anlamına geldiğini vurguluyor. Skai televizyonu, “Erdoğan 2000 yıldır kimsenin yapamadığını yaptı” alıntısını öne çıkarırken, Ta Nea, “Trump Erdoğan’ı övmeyi seçti” başlığıyla Atina’nın huzursuzluğunu yansıtıyor. Yunanistan, Türkiye’nin Suriye’deki bu zaferinin Ege ve Akdeniz’deki dengeleri sarsacağından korkuyor; çünkü Ankara, Şara liderliğindeki Şam ile askeri anlaşmalar imzalarken, dünyanın ilk SİHA gemisi TCG Anadolu Ege ve Akdeniz’de süzülüyor. Atina, Trump’ın Türkiye’ye verdiği bu açık çeki, ABD’nin Yunanistan’ı ikinci plana atabileceği endişesiyle okuyor; özellikle Erdoğan’ın Şam’daki etkisi, Atina’da “Türkiye şimdi daha mı cesur olacak?” sorusunu doğuruyor. Greek City Times, Netanyahu’nun “Türkiye’yle karşı karşıya gelmekten kaçınmalıyız” sözlerini öne çıkararak, Atina’nın bu yeni denklemde nasıl bir rol oynayacağını sorguluyor.


RAKİPLER ENDİŞELİ MÜTTEFİKLER HAYRAN

2024’te savunma sanayiine yapılan 20 milyar dolarlık yatırım, Kaan savaş uçağının test uçuşları ve TCG Anadolu gibi yerli gemilerin denize inmesi, Türkiye’nin kararlılığını ortaya koyuyor. İstanbul’un finans merkezlerindeki hareketlilik, enerji koridorlarındaki stratejik rolü ve Afrika’daki insani yardım ağları, bu gücü çok boyutlu kılıyor. İsrail’in gözünde Türkiye, ne İran gibi kaotik bir düşman ne de Hizbullah gibi sınırlı bir tehdit; o, NATO’nun bir parçası, ekonomik bir dev ve teknolojik bir öncü. Tel Aviv yönetiminin, analistlerin ve Nagel Komitesi’nin ortak çekincesi, işte bu gerçeğin ta kendisi: Türkiye, 2025 baharında, bölgede sadece bir oyuncu değil, kuralları yeniden yazan bir güç. Askeri gücü, diplomasideki ustalığı ve sahadaki ağırlığıyla, Ankara, rakiplerini endişeye, müttefiklerini hayranlığa sürüklüyor. Bu, Türkiye’nin hem bir destan hem de bir meydan okuma olarak yükseldiği bir an.


#Türkiye
#Orta Doğu
#İsrail