Küçük partilerin geleceği

04:0027/11/2025, Perşembe
G: 27/11/2025, Perşembe
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

İyi bir teknokrat ya da güven veren bir kariyere sahip olmak toplumda kabul gören iyi bir siyasetçi ve siyasi hareketin lideri olmak anlamına gelmez. Hele sırf bir hareketi bölmesi için şatafatlı desteklerle şatafatlı salonlarda kurulan partiler, toplantı masalarında siyaset sahnesinden çekilmeye mahkûmdur.

Dr. Yunus Şahbaz / Kırıkkale Üniversitesi

Türkiye’de çok partili hayata geçilen 1950’den günümüze bazı dönemlere tek parti iktidarları bazı dönemlere de parçalı parti sistemleri damga vurmuştur. 1970’ler ve 1990’lar Türkiye’de parti sisteminin parçalandığı ve bunun sonucunda da istikrarsız koalisyon hükümetleriyle özdeşleşen yıllardır. 90’lı yıllardaki istikrarsız ve parçalı parti sistemine son veren 2002 yılında AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesi olmuştur. Özellikle 2007 seçimleri öncesinde AK Parti’nin tek başına iktidar olamayacağı ve dolayısıyla koalisyonlar dönemine tekrar dönüleceğine dair bir kamuoyu oluşturulmaya çalışılmıştı. En nihayetinde ise AK Parti 2002 seçimlerinden sonra 2007 ve 2011 seçimlerinde net bir başarı yakalamış ve tek başına iktidar olmuştur.

Bu yüzden de 2002-2015 arası dönem literatürde hâkim parti sistemi olarak ele alınmaktadır. Bu dönemdeki hâkim parti sistemine son veren hadise 2015 Haziran seçimlerinde AK Parti’nin birinci parti olmasına rağmen tek başına iktidar olacak çoğunluğa ulaşamamasıdır. Kasım 2015’te yeniden yapılan seçimlerde AK Parti tekrar tek başına iktidar olmuş ve fakat 2018 ve sonrasında oy oranları itibarıyla Kasım 2015 sonuçlarından uzakta kalmıştır.

MERKEZİN GÜCÜ

2015 sonrasında AK Parti’nin seçimlerden birinci çıkmasına rağmen hâkim parti pozisyonunun aşınması parti içinde birtakım ayrılık ve kopuş tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Fakat AK Parti’den ayrılmayı tetikleyen esas süreç Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle gündeme gelen ittifak siyaseti ve özellikle de 2019 yerel seçimlerinde Ankara ve İstanbul gibi vilayetlerde muhalefetin adaylarının seçimleri kazanmış olmasıdır.

2017 referandumu ve 2018 seçimlerinde AK Parti’den ayrı düşen isimler 2019 sonrasında adeta apar topar kendi partilerini kurma yoluna gitmiştir. Bu hızlı partileşmenin bir öznel bir de nesnel sebebinden söz edilebilir. Bu alelacele partileşme çabasının arkasında yatan öznel sebep, söz konusu aktörlerin 2019 yerel seçimleriyle birlikte AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın merkezinde olduğu siyasal denklemin çöktüğüne inanmalarıydı. Bu isimler bir anlamda kendilerini Erdoğan sonrası döneme hazırlama çabasındaydı ve AK Parti çatısı altında geçmişte gösterdikleri “başarılarla” da yeni dönemin en önemli namzedi olarak öne çıkmak istiyorlardı. Fakat hem 2019 sonrasında hem de 2023 sonrasında siyasetin merkezini AK Parti’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın domine ettiği daha net anlaşılmıştır. Bir anlamda merkez gücünü tekrar kabul ettirmiştir.

Yeni partilerin kuruluşunu tetikleyen nesnel sebep ise, yeni sistemle beraber gündeme gelen Cumhurbaşkanı seçilmek için gerekli yüzde elli artı bir şartı ve ittifak siyasetiydi. Yüzde elli bir şartı ve bu şartı sağlamak adına irili ufaklı tüm partilerin denklem içerisine giriyor olması küçük partiler için bir siyasî fırsat kapısı açtı. 2020 sonrasında sadece AK Parti’den kopan isimler yeni parti kurmadı. CHP’den ayrılan Muharrem İnce Memleket Partisi’ni; İYİ Parti’den ayrılan Ümit Özdağ da Zafer Partisi’ni kurdu. Yine milliyetçi camiada irili ufaklı yeni partiler kurulmaya devam etti. Bu silsilenin son halkası da İYİ Parti’den ayrılan Yavuz Ağıralioğlu’nun kurduğu Anahtar Parti oldu.

2023 KIRILMASI

Her ne kadar yeni seçim sistemi ve ittifak siyaseti küçük partilere bir alan açmış gibi dursa da 2023 seçimlerine giden süreç ve seçimlerden sonra bu partilerin aldığı pozisyonlar olayın veçhesini değiştirdi. 2023 seçimleri öncesinde küçük partiler genellikle kapladıkları “cirimlerine” oranla daha fazla talepkâr oldular. Bu talepkâr tutum özellikle muhalefet blokunun kurduğu Millet İttifakı için de geçerliydi. Kendisini bu ittifakın adayı olarak dayatmak isteyen ve fakat kendi parti tabanında bile yeterli desteği bulamayan Kemal Kılıçdaroğlu küçük partilere dağıttığı “ulufeler” sayesinde kendi adaylığını ilan ettirebildi. Cumhur İttifakı ise bu konuda daha net ve kendi içinde tutarlı bir çizgi izledi. Gerekli ittifak görüşmeleri yapıldı; mutabakat sağlanan partiler ittifak çatısına eklendi. Ancak Cumhur İttifakı içerisinde, diğer küçük partilerin Millet İttifakında yaptığını yapmak isteyen, yani cirminden fazla yer kaplamak isteyen Zafer Partisi kritik ikinci tur seçimleri öncesinde bile ittifaka dahil edilmedi.

Dolayısıyla mevcut sistemin getirdiği ittifak siyasetinin dejenere olmuş ve biraz da zorlama versiyonlarını muhalefet blokunda gördük. Bu zoraki birliktelik 2023 seçimleri sonrasında da birtakım tartışmalara sebep oldu. Küçük partiler hak etmedikleri halde vekillik aldıkları şeklinde sürekli “başa kakılan” bir ithamla muhatap oldular. Seçimlerin üzerinden 2 buçuk yıl geçmesine rağmen bu itham zaman zaman zuhur edebiliyor. En son 1 Ekim Meclis açılışındaki görüntülerle bu tartışmalar tekrar alevlendi. Sonraki günlerde özellikle Ali Babacan’ın kendilerine yönelik ithamlara sert ve üst perdeden verdiği cevaplarla da Babacan ismi üzerinden farklı siyasi senaryolar konuşulmaya başlandı.

2023 seçimleri öncesi muhalefetteki ittifakları tartışmalı kılan husus, bu ittifak içerisinde Meclis’e vekil gönderen küçük partilerin seçimlerden sonra herhangi bir varlık gösteremeyişi oldu. Varlık gösterememekten kastım şu; bu partilerin birçok vekili istifa edip çoğunlukla AK Parti ve CHP’ye katıldı. Bir kısmı da halen bağımsız şekilde Meclis çalışmalarına devam ediyor. Diğer sebep de özellikle 2024 yerel seçimlerinde bu partilerin toplumsal bir tabanının olmadığının daha iyi anlaşılmasıdır. Özellikle yerel seçim sonuçları bu partilerin aslında “beleş” vekillikler kazandığı şeklindeki intibaı daha da güçlendirdi.

PAZARLIK SİYASETİNİN SONU

Seçim sonrasında yaşanan tartışmalar, küçük partilerin gelecek dönemdeki akıbetini de olumsuz etkileyecektir. Zira artık ince hesaplarla, pazarlık siyasetiyle küçük partileri ittifaka dahil etmek daha da zorlaştı. Bu partilerden isimleri ana akım partilerin listelerinden aday yapmak ve özellikle de seçmenin istemediği kişileri bu listelere koymak artık nerdeyse imkansızlaşmış durumdadır. Dolayısıyla ittifak siyasetini ucu açık sonsuz bir pazarlık siyasetine çeviren anlayış miadını doldurmuş bulunuyor. Bu yüzden küçük partilerin elli artı bir şartıyla ilgili kendilerine açıldığını düşündükleri alan bizzat kendi elleriyle kapatılmış durumda.

O halde küçük partiler ne yapabilir? Elbette bu soruyu her bir parti özelinde ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Söz gelimi, nerdeyse tamamen Suriyeli karşıtlığıyla kurulan Zafer Partisi’nin elindeki Suriyeli kartı geçerliliğini kaybetmiş bulunuyor. Bu partinin geleceği, devam eden Terörsüz Türkiye sürecinin akıbetiyle yakından ilgili olacaktır. Memleket Partisi ise, bilindiği üzere Muharrem İnce’nin CHP’ye katılmasıyla feshedildi. AK Parti’den ayrılan isimler ve bunların partileri için de farklı senaryolar konuşulmaya başlandı. Bizzat parti yöneticilerinin söylemleri de aslında bu senaryoları daha fazla güçlendiriyor. Bunlardan Gelecek Partisi, iddia edildiği gibi, Yeniden Refah Partisi’ne katılmak suretiyle kendini feshederse bu hikayenin hazin sonlarından biri olacaktır.

Ancak her halükarda, 2019’dan 2025’e, 5-6 yıllık serencamın gösterdiği hakikat şu; Birtakım geçici rüzgârlar ve suni reflekslerle bir siyasî hareket başlatmak ve bunda başarılı olmak mümkün değildir. İyi bir teknokrat ya da güven veren bir kariyere sahip olmak toplumda kabul gören iyi bir siyasetçi ve siyasi hareketin lideri olmak anlamına gelmeyebilir. Çoğunlukla da gelmez. Her şeyden önce, sosyolojik anlamda partilerin kendilerini oturtabileceği bir söylem ve alan oluşması gerekir. Boş bir alanın var olduğu düşünülüyorsa da bu açıklığın mevcut alternatiften daha iyi doldurulabileceğine kitleleri inandırmak gerekir. Bu olmadığı takdirde, sırf bir hareketi bölmesi için şatafatlı desteklerle şatafatlı salonlarda kurulan partiler, toplantı masalarında siyaset sahnesinden çekilmeye mahkûmdur. Son yıllardaki küçük partilerin serencamı da siyaset sahnesinden çıkışlarının, girişlerinden daha hızlı olması muhtemel örnekleri bize sunmaktadır.



#Siyaset
#Politika
#Toplum