MEB’den tarihî proje: SÖZ VARLIĞIMIZ

04:0030/06/2025, Pazartesi
G: 30/06/2025, Pazartesi
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Her muallimin elinde her sene çocuklara hangi kelimeleri öğretmek, hangi kelimelerin imlasını hazmettirmek mecburiyetinde olduğunu gösterir bir liste bulunursa muallim mesaisini muayyen bir sahada teksif imkânı elde etmek suretiyle muvaffakiyete doğru mühim bir adım atmış olur.

Prof. Dr. İdris Nebi Uysal / TDK Bilim Kurulu Üyesi

Alman düşünür Ludwig Wittgenstein’ın “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.” şeklinde bir sözü vardır. Dil-düşünce ilişkisinin önemi ve mahiyeti hakkında söylenmiş en veciz, en derin ve en anlamlı ifadelerden biridir bu kısa cümle. Sözle anlatılmak istenen şudur: Bir kimsenin duygu ve düşünce evreninin sınırlarını belirleyen, dağarcığındaki söz varlığıdır. Peki, söz varlığı nedir?

KİŞİSEL KELİME SERVETİ

Söz varlığı güncel sözlüklerde genellikle “bir dildeki sözlerin bütünü” şeklinde tanımlanır. Dil araştırmalarında bunun için “kelime hazinesi, kelime dağarcığı, vokabüler” gibi terimler de kullanılır. Ancak terimin anlamı yalnızca dille sınırlı değildir. Bir yörenin, bir dönemin, bir eserin, bir sanatçının söz varlığı olabileceği gibi bir kişinin de söz varlığı vardır. Buna alan yazında “kişisel kelime serveti” de denir. Kelimeler, deyimler, terimler, alıntılar, ikilemeler, atasözleri ve kalıp sözler bu kümenin içinde yer alır.

İnsan kendi dünyasındaki ve çevresindeki her şeye dille anlam kazandırır. İnsanoğlunun; duygu ve düşünce evrenini, tüm öğrenim, edinim ve başarılarını gerçekleştirmesi dil yardımıyla olur. Bu yönüyle dil söz varlığı demektir. Bir dilin söz varlığına bakarak o milletin geçmişi, kültürü, değerleri, medeniyet tarihindeki yeri hakkında bilgi edinmek mümkündür. Bunlar takip edilerek milletlerin kültürel değişim ve etkileşim süreçleri de kolayca anlaşılabilir.

İFADE GÜCÜ KELİME HAZİNESİNDEN BESLENİR

Bir dilin söz varlığı arkeolojik kazı alanı gibidir. Toplumlara ait geçmişten bugüne uzanan kültürel katmanlar ve değişiklikler bu kazı alanına yansır. Dil bilimciler, tarihçiler ve antropologlar, söz varlığını inceleyerek toplumların kültürel geçmişi, diğer kültürlerle olan ilişkileri ve zaman içindeki değişimleri hakkında önemli çıkarımlar yapabilirler.

Toplumlar için söz konusu olan bu durum insanlar için de geçerlidir. Bir kimsenin yazılı veya sözlü dil icrasından ona dair hemen her şeyi anlamak mümkündür. Bununla birlikte bir kimsenin ifade imkânlarının gelişmesi, fikriyatını ve hissiyatını açık, anlaşılır, doğru ve etkili bir şekilde anlatabilmesi sahip olduğu kelime servetiyle doğrudan ilgilidir. Eşyayı ve tabiatı iyi tanıyan, okuma kültürü gelişmiş, okuma becerisini yazma faaliyetiyle tamamlayan ve ana dilinin imkânlarını başarılı bir şekilde kullanan öğrencilerin hayata bakışı, kendisini ifade edişi, üretkenliği, topluma ve ülkesine katkısı ileri boyutta olacaktır.

ÖĞRENCİLERİN SÖZ VARLIĞI ARTIRILACAK

İşte bu hakikatten yola çıkan Millî Eğitim Bakanlığı, bu yıl “Öğrencilerin Söz Varlığının Tespiti, Geliştirilmesi ve İzlenmesi” başlıklı bir projeye imza attı. Bakan Yusuf Tekin’in büyük destek verdiği proje, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ile Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından beraberce yürütülüyor. Proje; öğrencilerin kelime, kavram, deyim, atasözü gibi söz varlığı unsurlarına ilişkin bilgisini yaş, sınıf ve gelişim düzeylerine göre bilimsel yöntemlerle tespit etmeyi, izlemeyi ve sistemli bir şekilde geliştirmeyi hedefliyor.

Türk Dil Kurumu, ÖSYM, TÜBİTAK, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumların da aktif olarak katıldığı projenin amaçlarından bir kısmı şöyle: öğrencilerin dil gelişimlerini yaş ve sınıf düzeyine uygun biçimde izlemek, okul öncesinden ortaöğretime kadar her düzeyde öğrencilerin kelime hazinesini bilimsel yöntemlerle tespit etmek ve geliştirmek, öğrencilerin kavram bilgisini geliştirmek, ders kitaplarındaki söz varlığını tespit etmek ve zenginleştirmek, Türkçenin doğru ve etkili kullanımını desteklemek; öğrencilerin millî, manevi ve kültürel değerlere bağlılıklarını güçlendirmek, okuma kültürünün oluşturulmasına ve yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar yürütmek.

Öğrenci, aile, öğretmen, akademisyen, yayımcı, kitap yazarı, şair, yazar ve alan uzmanlarını bir araya getiren bu faaliyet; yüz yıllık bir hayalin gerçekleşmesi olarak görülüyor. İlk Mektep Kitapları Tetkik Komisyonu’nun 1926 yılında yayımladığı Elifba Kitapları Hakkındaki Rapor’da dile getirilen şu tespit hem günümüze ışık tutuyor hem de bu anlamlı etkinliğin çıkış noktasını oluşturuyor: “Her muallimin elinde her sene çocuklara hangi kelimeleri öğretmek, hangi kelimelerin imlasını hazmettirmek mecburiyetinde olduğunu gösterir bir liste bulunursa muallim mesaisini muayyen bir sahada teksif imkânı elde etmek suretiyle muvaffakiyete doğru mühim bir adım atmış olur.”

KANGRENİN TEDAVİSİ

Dijitalleşmeyle birlikte okuma kültürünün zayıflaması, insanların hâkim olduğu veya kullandığı kelime sayısında yaşanan azalma özellikle öğrencilerin okuduğunu anlamasını ve kendisini ifade etmesini olumsuz yönde etkiliyor. Hem dilimizin zengin mirasının korunması ve bu birikimin kuşaklar arasındaki aktarımının sağlanması hem sınıf ve yaş düzeylerine uygun kelime ve kavram listelerinin hazırlanacak olması hem de zengin söz varlığının okuduğunu anlama ve bilişsel gelişim üzerindeki olumlu etkisini ortaya koyması MEB’in attığı adımın ne denli önemli olduğunu gösteriyor.

Mehmet Kaplan, ilk baskısı 1982 yılına rastlayan Kültür ve Dil isimli kitabının Ön Söz’ünde “Bütün medeni milletler, çocuklarının dillerini kendi kültür eserlerini bizzat okuyarak anlayacak bir seviyeye getirmek için çalıştıkları, lügat hazinelerini zenginleştirdikleri hâlde bizde tam tersi yapılıyor. Kırk iki yıldır üniversitede hocalık yapıyorum. Her yıl üniversiteye gelen öğrencilerin lügat hazinesinin gittikçe fakirleştiğini görüyorum.” der. Ömrünü dil, edebiyat, kültür, Türkçe gibi esaslı meselelere hasreden Kaplan’ın bu tespiti, üzerinden yarım asır geçmesine rağmen güncelliğini koruyor. Âdeta kangren hâlini alan bu sorunun, adı geçen projeyle çözülmesi tarihî bir başarı olarak kayıtlara geçecek. Türkçe temeli üzerine inşa edilen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin ilk eğildiği konulardan birinin söz varlığı olması bu konudaki umudumuzu güçlendiriyor.



#MEB
#Eğitim
#Aktüel