Trump’ın İran’la kısa savaşı

04:003/07/2025, Perşembe
G: 3/07/2025, Perşembe
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım

Trump savaşın kısa, yıkıcı ve sonuç alıcı olanını seviyor, müzmin savaş istemiyor. Çünkü uzun savaşların yıpratıcılığını Irak ve Afganistan tecrübesiyle örneklendirebiliyor. Netanyahu’yu dizginlemeyip peşinden sürüklenecek olsa Orta Doğu’dan başını kaldırıp Pasifik’e odaklanmasının yıllarına mal olacağını biliyor.

Bülent Tokgöz - Yazar

Sığınak delici bombalar ve B-2’ler, siyasetin başka araçlarla devamıdır. Bu böyledir ve Trump gibi zikzaklarıyla maruf bir siyasetçi için bile geçerlidir. Şu var ki onun tutarsızlıkları kimi zaman narsistik karakterinden kaynaklandığı gibi kimi zaman da gerçekte bir “anlaşma” yöntemidir. İsrail mevzubahis olduğunda ise Trump’ın zikzaklarının müsebbibi bambaşkadır.

Netanyahu, yetişebildiği tüm Amerikan başkanlarını ajite ettiği gibi İran’ı vurma fikrini enjekte edebilmek için Trump’a da ilk döneminden itibaren kur yapmaktan geri durmadı. Trump, ilk döneminde İran’la epeyce yol alınan nükleer anlaşmayı “Şimdiye kadarki en kötü anlaşma” diyerek çöpe atıp Netanyahu çizgisindeki Yahudi lobisinin gönlünü fethetmişti. İran’la ilgili -tıpkı Neo-conlar ve Evanjelikler gibi- oldukça şedit bir söyleme sahip Trump’ın ikinci döneminde İsrail’le birlikte İran’a çullanması ihtimali hiç de uzak değildi. Savaş tehdidi Demokles’in Kılıcı gibi Tahran’dan gelen müzakerecilerin tepesinde sallanırken Netanyahu cüretkâr bir emrivakiyle müzakereleri hiçe sayarak 13 Haziran’da İran’la savaşı başlattı.


37 SAATLİK GÖREV

ABD bu savaşa girmedi. Hepi topu iki hafta süreceği ilan olunan bir savaş için her gün fevkalade kıymetliyken ABD katılımı -ya kapalı kapılar ardında yürütülen diplomasiden bir sonuç alınamadığından veya fiilî katılım belli bir takvime göre planlandığından- gecikti. Halbuki Netanyahu’nun operasyonu gururla duyurduğu konuşmasında ilan ettiği hedeflerin tahakkuku Amerikan ordusunun dahli olmaksızın muhaldi. Nükleer tesislerin imha edilmesi ve İran rejiminin devrilmesi, İsrail’in tek başına boyunu aşan işlerdi.

Trump, bir yandan her zamanki tarzıyla üst perdeden gözdağı verip İran’ı tarihten silmekten söz ederken bir yandan da kimsenin beklemediği ölçüde ağırdan alarak İsrail’in medet ve hatta imdat çığlıklarını duymazlıktan geldi. Harbe iştirak için hareket kararı aldığında ise sadece bir (1) nükleer tesisi vurmaktan ibaret bir planlama yapmıştı. Rivayete göre Netanyahu yalvar yakar bu sayıyı anca üçe kadar çıkartabilmişti. Bu, Siyonist mahfiller için dağın fare doğurmasından daha fazla dramatikti.

Trump tek hedefi vurmak için kolları sıvadı, üç hedefe razı oldu; dev B-2 uçakları gelip, çökmüş durumdaki İran hava savunma sisteminin ruhu bile duymaksızın, üç nükleer tesis üzerinde bombalarını bırakıp geri dönerek 37 saatlik görevlerini tamamladı. Trump da derhal “saldırıların tesisleri tamamen yok ettiğini” muzaffer edasıyla ileri sürerek görevin tamamlandığı duyurdu. O kadar alelacele ve uzlaşmacı bir duyuruydu ki bu; İranlı yetkililerin derin bir nefes aldığına kuşku yoktu.


BARIŞ ZAMANI

Aşikâr ki Trump, Yahudi lobisinin dayatmaları olmasa İran’la savaşa girmeye hevesli değildi ve bir an evvel bu dosyayı kapatma telaşındaydı. Zira Trump’ın grand stratejisiyle İsrail’inki aslında taban tabana zıttı. Trump bilhassa Orta Doğu’daki tüm sıcak savaşları sona erdirip enerjisini Çin’e yöneltmek isterken İsrail onu peşinden sürükleyerek Orta Doğu “bataklığına” çekmekte. Alenen rest çekebileceği bir muhatap olsa bunu çoktan yapardı fakat azami resti anca bu şekilde oyalamalarla ayak sürümek olabildi.

Kendisi bir an evvel İsrail’in kuyrukçuluğundan sıyrılıp kafasındaki aslî stratejiyi tatbik için Asya-Pasifik’e yönelmek gayretindeyken askerî sınai kompleks tıpkı İsrail gibi onu Orta Doğu’ya ve sıcak savaşlara çekmek için elinden geleni yapıyordu. Nitekim CNN’e sızdırılan Pentagon menşeli bir rapor “İran’ın zenginleştirilmiş uranyumunun imha edilmediğini, santrifüjlerin büyük ölçüde sağlam olduğunu” söylüyordu.

İzaha gerek yok ki rapor sahipleri Amerikan ordusunu İran’la savaşta daha fazla görev almaya ve devam etmeye çağırmaktaydı. Trump ise “Sahte haber kanalı CNN, iflas eden New York Times ile birlikte, tarihin en başarılı askeri saldırılarından birini küçümsemek için bir araya geldi” diyerek ağız dalaşındaki ustalığını konuşturuyordu. Beyaz Saray yetkilileri raporun sızdırılmasını “hainlik” olarak niteliyor, “Kim sorumluysa hesap vermeli” diyorlardı.

Öyle veya böyle İran’ın nükleer tesisleri benzersiz bir gövde gösterisiyle vurulmuş ve koca ülke aşağılanmıştı. Kaybedecek şeyleri azalmış İran’ın bir karşılık vereceği muhakkaktı. Trump düşmanına karşı çok nazikti ve İran’ın misillemesini saygıyla karşılayan bir tutum içindeydi. Filhakika Katar’daki Amerikan üssü füzelerle hedef alındığında tutup “Erken bildirimde bulunduğu için İran’a teşekkür etmek istiyorum. Bu sayede hiçbir can kaybı yaşanmadı ve kimse yaralanmadı” diyordu. Bu, cevabî saldırılarla işin uzamasını bekleyenler için tam manasıyla bir ön almaydı.

Truth Social’da “TEBRİKLER DÜNYA, BARIŞ ZAMANI GELDİ!” diye büyük harfle yazdığında kimse gözlerine inanamadı. Pazartesi günü Katar’daki üs İran füzeleriyle vurulurken Trump kafasındaki ateşkes şartlarının çoktan oluştuğu kanaatindeydi. Öyle de oldu, hem İsrail hem İran çok da yorumda bulunmadan ateşkes kararına tabi oldu.


KULLANIŞLI DÜŞMAN

Ne ki -ateşkes başladıktan üç buçuk saat sonra- sabah 10:30’da İsrail topraklarına düşen ve 4 can alan İran füzeleri ortalığı yeniden karıştırdı. Savunma Bakanı İsrael Katz orduya “Tahran’ın kalbinde güçlü bir şekilde mukabele edilmesi” talimatını verirken, Genelkurmay Başkanı Korgeneral Eyal Zamir “Güç kullanarak saldıracağız” demişken, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich “Tahran titreyecek” diye X’te tehditler savururken, İsrail uçakları İran’a doğru hınçla yol alırken Trump araya girdi. Netanyahu’yu arayarak “O bombaları atmayın. Eğer atarsanız bu büyük bir ihlaldir. Pilotlarınızı hemen eve getirin” dedi. Bu doğrudan ve kararlı müdahale olmasa 12 günlük savaş muhtemelen hâlâ sürmekteydi.

Trump bir barış güvercini değil; savaşın kısa, yıkıcı ve sonuç alıcı olanını seviyor, müzmin savaş istemiyor. Çünkü uzun savaşların yıpratıcılığını Irak ve Afganistan tecrübesiyle örneklendirebiliyor. Yüzölçümü ve nüfusça Irak’ın kaç katı olan İran’ın diz çökertilmesinin ne kadar külfetli olduğunu hesaplayabiliyor. Netanyahu’yu dizginlemeyip peşinden sürüklenecek olsa Orta Doğu’dan başını kaldırıp Pasifik’e odaklanmasının yıllarına mal olacağını biliyor.

Bir de ehline malumdur ki İran kullanışlı bir düşman. Onun meydan okuyuşlarını göstererek “Sünni” rejimleri kendi yörüngesinde tutmak, yıllar yılı sistematik biçimde silah bağımlısı yapmak hiç de vazgeçilesi avantajlar değil. Trump günbegün mevzi kaybettiği Çin’le soğuk savaşını geciktiren her savaşı baş belası görürken tutup da İran rejimini devirmek gibi uzun soluklu sevdalara hazırlıksız ve iştahsız.


#ABD
#İran
#savaş
#Donald Trump