Türkiye’nin “anahtar çocukları”

04:0028/03/2025, Cuma
G: 28/03/2025, Cuma
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Selma Öztürk Pınar - Avukat

Almanya’nın 1950’li yılları ve sonrasının sosyal yapısını ve şartlarını tarif eden bir çok kavram vardır. Bu kavramlardan birisi de 1956 yılında pedagog ve psikolog Otto Speck tarafından türetilmiş olan schlüsselkinder (anahtar çocuklar) kavramıdır. Bu kavram, ev hanımlarının yeni yeni iş hayatına atıldığı bir dönemde ortaya çıkmış ve çalışan annelerin okul çıkışı yalnız kalan çocuklarını nitelendirmektedir. Özellikle ilk okul çağındaki çocuklar için kullanılan “anahtar çocuk” mefhumu, okulun çıkış saatlerinde anneleri hâlâ çalıştığı için eve yalnız dönmek mecburiyetinde kalan ve boş evin kapısını, gün boyunca kaybolmaması için boynunda taktığı anahtarıyla tek başına açan ve ebeveynleri işten dönene kadar onları evde tek başına bekleyen çocukları tasvir etmektedir.


KARGA EBEVEYNLER

“Anahtar çocuklar” neslinin en yaygın göründüğü dönemler ise 1960’lı ve 1970’li yılları olmuştur. İş hayatına atılmış bu ebeveynler, çocuklarını ihmal ettikleri gerekçesiyle Alman toplumunda rabeneltern yani “karga ebeveynler” olarak nitelendirilmekteydi. O yıllardan günümüze kadar “anahtar çocuklar”, Almanya’da pedagojik ve psikolojik açıdan her zaman gündemde olan ve tartışılan bir konudur. Almanya’da doğmuş ve büyümüş biri olarak kendi çocukluk yıllarımdan da bu çocukları hatırlıyorum. İlk okulda bizim sınıfta da vardı bir “anahtar çocuk”. Bir gün anahtarını bulamamıştı ve onu kaybetme korkusuyla çok telaşlanmıştı. Arayıp bulduğundaki yüz ifadesini de iyi hatırlıyorum. Çalışmayan annelerin çocukları olarak biz, ilk okul çağımızda bir anahtar taşıma ihtiyacı duymazken, o çocuğun anahtarına büyük bir telaşla sahip çıkma çabasını ve kaybetme korkusunu hala dün gibi anımsıyorum.


DİJİTAL BAĞIMLILIKTA ROLÜ BÜYÜK

Birçok konuda olduğu gibi anahtar çocukların evde tek başına kalmalarının da sakıncaları ve faydaları günümüze kadar tekrar tekrar müzakere edilmektedir. Özellikle hangi yaştan itibaren çocukların yalnız kalabilecekleri hususu, tavsiye edilen yaş sınırı ve evde tek başına kalma süreleri uzmanlar tarafından farklı değerlendirilmektedir. Bazı uzmanlar, bu tür yalnızlığa itilen çocukların durumunu sakıncalı bulurken; diğer uzmanlar ise o yaşlarda yalnız kalmanın avantaj ve faydalarını vurgulamaktadır. Bir yandan sürekli yalnızlığa mahkum edilen çocukların ihmal edildiği veya en azından ihmal riskinin daha yüksek olduğu; bu yalnızlığın kişilik bozukluklarına sebebiyet verebileceği ve çocukların terkedilmiş duygusuna kapılabilecekleri dile getirilmekte; diğer yandan ise yalnız kaldıkları süre içinde sorumluluk bilinçlerinin ve bağımsızlıklarının arttığı savunulmaktadır.

Bilhassa dijital çağda çocukların evde tek başlarına kaldıklarında -özellikle bu süre saatleri aşabiliyorsa- yalnızlık duygusu ve korkusunu bastırmak için yalnız geçirdikleri uzun zaman zarfı içinde dijital bağımlılığa sürüklenebilecekleri ihtimali bugünün en büyük risk faktörlerindendir. Dijital bağımlılığa iten başka bir sebep ise uzun süre gözetimsiz olma ve bu durumu fırsata çevirme faktörüdür. Can sıkıntısı dahi dijital mecralara başvurma sebepleri olarak belirtilmektedir.


ASGARİ YAŞ SEKİZ

Almanya’daki uzmanlar, bu bağlamda bir çocuğun hangi yaştan itibaren “anahtar çocuk” olabileceğini tartışırken asgari yaşın, en az sekiz yaşın doldurulması olarak belirtmektedirler. Sekiz yaş sınırını koyma gerekçesi ise, mesela yangın gibi her türlü beklenmedik felaketlerde bu çocukların tehlikeyi idrak edip kendilerini koruyabilme yetisine sahip olmalarıdır. Uzmanlar, sekiz yaşından küçük çocukların ise yalnız başına kalmalarını tavsiye etmiyor. Bu kritik yaşın bu kadar düşük olmasının gerekçesi ise modern çağın çocuklarının kendilerini tek başına uzun süre sorunsuz bir şekilde meşgul edebilecekleri iddiasıdır.


BİZİM DE YALNIZLAŞAN ÇOCUKLARIMIZ VAR

“Anahtar çocuk” kavramının nereden aklıma geldiğini ve neden böyle bir yazıyı kaleme aldığımı da bu vesileyle izah etmeliyim. “Anahtar çocuk” olgusunun sadece Almanya gibi Avrupa ülkelerinde var olan bir problem olmadığını bilakis artık ülkemizde de böyle bir fenomenin mevcut olduğunu fark ederek bu yazıyla konuya dikkat çekmek istedim. Zira çocuklarımı okulun önünde almak için beklerken zilin çalmasıyla çantasını sırtına alıp servis aracına doğru koşarak ilerleyen telaşlı bazı çocukları gördüğümde bir şey dikkatimi çekmişti. Minik yavruların boynunda takılı olmasa da çantalarına takılmış veya ellerinde tuttukları anahtarları gördüğümde bir anda Almanya’nın “anahtar çocukları” aklıma geldi ve ülkemde de artık “anahtar çocuklar” olduğu gerçeğini idrak ettim. Okul çıkışında eve döndüğünde evde kimsenin olmadığı ve bu sebepten dolayı kapıyı kendi anahtarıyla tek başına açıp boş eve giren, ebeveynlerinin iş çıkışı eve dönmesini tek başına bekleyen ilkokul çocuklarından bahsediyorum. Yemeğini ısıtıp tek başına yiyen veya evde yemek yoksa sipariş etmek durumunda kalan yalnız çocuklara dikkat çekmek istiyorum.

Modern hayat şartları, bilhassa milyonluk kalabalık şehirlerde bizi her gün biraz daha zorlamakta. Ülkemizin sosyal yapısının ve ekonomik şartlarının günden güne ailenin aleyhine değişmekte olduğunu günlük hayatın telaşesinde bir çoğumuz henüz fark etmemekteyiz. Yalnızlaşan bir toplumdan bahsedildiğinde bu sürecin sadece yetişkinler veya bilhassa yaşlılar için geçerli olduğunu düşünmek yanlış ve nâtamam olur. Bilakis toplumumuzda göz bebeğimiz olan çocuklarımız da günden güne yalnızlığa itilip münzevi hayata mahkum edilmekteler. Evet, bir zamanlar Almanya’nın 1950’li yıllarından itibaren tartışılan “anahtar çocuk” hâdisesi artık bizim toplumumuzda da bariz biçimde ortaya çıkmaktadır. Bilhassa çocuklarda görünen bu yalnızlaşma sürecini ciddiye alarak ihtiyaç duyulduğu ölçüde bu gelişimi ülkemizde de takip etmek ve gelecek nesillerin sağlıklı yetişmesi için hızlı ve efektif çözümler üretmemiz artık zaruridir.


#Türkiye
#politika
#çocuk
#genç