
2025 yılı Aile Yılı olarak ilan edildi. Yıl boyunca toplumsal dayanışmayı artırmak, aile bağlarını güçlendirmek ve aile kurumunun geleceğe daha sağlam temellerle taşınması için çalışmalar yapılacak. Yeni Şafak Pazar olarak sağlıklı bir ailenin temellerinin nasıl atılacağını işin uzmanlarıyla konuştuk. Prof. Dr. Yavuz Selvi, “Kültürün aktarılması, sosyalleşmenin sağlanması, aile ve toplum değerlerinin öğretilmesi hep aile aracılığıyla ile olur. Aile aynı zamanda bir eğitim yuvasıdır. Hem birey için hem de toplum için hayatın en temel taşıdır” diyor ve aileyi desteklemek için de şunları öneriyor: “Evliliğin teşvik edilmesi gerekiyor. Yeniden aile odaklı diziler yapılmalı, aile kurmayı kolaylaştırıcı politikalar geliştirilmelidir.” Sosyolog Zehra Zeynep Sadıkoğlu ise geleneksel aile yapısını birebir korumanın mümkün olmadığını, ancak değişen toplumsal yapıya uygun destekleyici politikaların geliştirilmesi gerektiğini belirtiyor. Sadıkoğlu, kadınların iş-yaşam dengesini sağlayacak esnek çalışma imkanları, çocuk bakım hizmetleri ve babaları da kapsayan ebeveyn izinleri gibi uygulamaların aileyi güçlendirebileceğini söylüyor. Uzman Psikolojik Danışman Emine Koçer Yılmaz da evi yuvaya çevirmek için ekrana değil bireylerin birbiriyle vakit geçirmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Aile, toplumun temel yapı taşı ve en önemli dayanışma merkezidir. Sevgi, güven ve aidiyet duygularının filizlendiği bu kutsal yapı, bireylerin kimliklerini oluşturduğu, toplumsal değerlerin nesilden nesile aktarıldığı en önemli kurumdur. Ancak günümüzde aile yapısını tehdit eden birçok unsur, toplumsal dokuyu zayıflatma riski taşıyor. LGBT meselesi, bugün ailenin varlığına yönelik en ciddi tehditlerin başında geliyor. Öte yandan, 2023 yılında Türkiye’deki doğurganlık hızı 1,51 seviyesine gerilemiş durumda. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz aylarda yaptığı kabine toplantısında bu durumu alarm verici ve Türkiye açısından varoluşsal bir tehdit olarak nitelendirerek, “Her fırsatta yaptığımız ‘en az 3 çocuk’ çağrısının ne kadar önemli olduğunu böylece tekrar görmüş oluyoruz” ifadelerini kullanmıştı. Bu bilinçle, aile değerlerinin korunması ve güçlendirilmesi amacıyla 2025 yılı, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Aile Yılı” olarak ilan edildi.
Bu kapsamda yıl boyunca Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koordinasyonunda kapsamlı çalışmalar yürütülecek. Aile Yılı çerçevesinde Türkiye genelinde aile bağlarını kuvvetlendiren teşvikler ve destekler artırılacak, doğurganlık oranındaki düşüşe karşı politikalar geliştirilecek ve aile yapısını tehdit eden unsurlara karşı toplumsal farkındalık oluşturulacak. Yeni Şafak Pazar olarak, 2025 Aile Yılı’nı farklı disiplinlerden uzmanlarla ele aldık. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yavuz Selvi, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Zehra Zeynep Sadıkoğlu ve Uzman Psikolojik Danışman Emine Koçer Yılmaz ile aile kavramını, karşı karşıya olduğu tehditleri ve güçlü bir aile yapısının toplum üzerindeki etkilerini masaya yatırdık. Ayrıca 19 yıllık evli üç çocuk annesi Nurdan Pat ve 17 yıllık evli iki çocuk annesi Meral Kavil Kara deneyimlerini paylaşarak sağlıklı bir aile yapısının temel unsurlarını anlattı.

Ailede dayanıklılık öne çıkmalı
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yavuz Selvi, sürekli olarak boşanma oranları, aile içi şiddet ve olumsuz örneklerin gündemde tutulmasının, aile kurumunun yanlış anlaşılmasına neden olduğunu vurguluyor. Selvi, “Sanki tüm sorunlar aileden kaynaklanıyormuş gibi bir algı oluşturuluyor. Bu son derece hatalı bir yaklaşım” diyor. Artık aile kurumuna dair yeni bir söylem geliştirilmesi gerektiğine dikkat çeken Selvi, “Ailede dayanıklılık” kavramının önemine vurgu yapıyor. Dayanıklılığı, zor şartlar altında dağılmamak, varlığını sürdürmek ve korumak olarak tanımlayan Selvi, “Aile, hayatın en zor şartlarında bile bireyler için bir sığınak görevi görür. Eşleri ve çocukları korur, kollar. Biyolojik olarak kuşakların devamını sağlamanın yanı sıra, çocuklara sevgi, şefkat ve güvenlik sunar” ifadelerini kullanıyor. “Kültürün aktarılması, sosyalleşmenin sağlanması, aile ve toplum değerlerinin öğretilmesi hep aile aracılığı ile olur. Aile aynı zamanda bir eğitim yuvasıdır. Hem birey için hem de toplum için hayatın en temel taşıdır” diyen Selvi, “Aile bu fonksiyonlarıyla kişilerin dayanıklılığını artırır. Dayanıklı aile dayanıklı bireylerin gelişmesini sağlar. Bu yüzden artık olumsuz olayları konuşmak yerine ailenin önemli ve hayati fonksiyonlarını paylaşmak ailede dayanıklılık üzerine konuşmak zorundayız” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: “Aile kurmak modern toplumda daha geç yaşlara bırakıldı. Yine modern toplumda bireyselleşme ön plana çıkarıldı. Haz odaklı ve egoist bir yaşam tarzı aile kurmak ile ilgili fikirlerin zayıflamasına neden oldu. Son dönemde yaşanan her olumsuzluğun aile kaynaklı olduğuna, ailelerin toksik olduğuna dair hatalı ve kasıtlı yorumlar aile kurumunun önemine darbe vurdu.
Aile kuracak gençlerin önüne maddi zorlukların yığılması, evliliğin hatalı kültürel aktarımlarla zorlaştırılması aile kurumuna ait olumsuz düşünceleri artırmaktadır. Dizilerde ve filmlerde aile kurumunda yaşanan sorunların dramatize edilmesi de toplumda sanki tüm aileler bu tür sorunlar yaşarmış izlenimi oluşturmaktadır. Bu tehlikeye karşı iyi bir aile kurmanın yolu ailenin koruyucu ve iyileştirici rollerine vurgu yapmaktan geçmektedir.”
Aile kurmayı kolaylaştırmalıyız
Aile kurumunun korunması ve güçlendirilmesi için atılması gereken adımlara da değinen Selvi, ailelerin koruyucu ve iyileştirici rollerine vurgu yaparak şunları söylüyor: “Tüm aileler gelişme potansiyeline sahiptir. Aileler, kendi kaynaklarını tanıyıp çözüm üreterek büyüme yeteneğine sahiptir. Bu nedenle, aile kavramını destekleyen içeriklerin artırılması, örnek ailelerin gündemde tutulması ve evliliğin teşvik edilmesi gerekiyor. Yeniden aile odaklı diziler yapılmalı, aile kurmayı kolaylaştırıcı politikalar geliştirilmelidir.”
Geleneksel geniş aile yapısı yerini çekirdek aileye bıraktı

İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Zehra Zeynep Sadıkoğlu “Günümüzde aile hayatını düzenleyen geleneksel norm ve uygulamaların yol gösterici özellikleri zayıflarken, ailenin kurulması ve sürdürülmesinde bireysel inisiyatif ve tercihlerin önem kazandığını söyleyebiliriz. Bu değişim, bugün görece daha geç yaşta gerçekleşen evlilikler, artan boşanma ve tek kişilik hanehalkı oranları, yaşam boyu bekar kalma, evlilik dışı birlikte yaşama, yeniden evlenme sonrası çeşitlenen aile biçimleri gibi düzenlemeler ile kendini göstermektedir. Söz konusu düzenlemeler ise ailenin istikrarsızlaştığına ve bir kurum olarak varlığını sürdürse dahi toplumsal düzen ve devamlılığı sağlama fonksiyonunun güç kaybettiğine işaret etmektedir. Ailenin korunması ve güçlendirilmesinin önem kazandığı bu tabloda 2025’in Aile Yılı olarak ilan edilmesi ve Aile Enstitüsünün kurulması önemli bir adımı teşkil etmektedir” ifadelerini kullanıyor. Son yıllarda Türkiye’de aile yapısında önemli değişiklikler yaşandığını da belirten Sadıkoğlu, geleneksel geniş aile yapısının yerini çekirdek aileye bıraktığını söylüyor. “2023 yılında toplam doğurganlık hızının nüfusun kendini yenileme oranı olan 2,1’in altında kalarak 1,51 olarak gerçekleşmiş olması da bu değişimi destekler niteliktedir. Ayrıca son 50 yıllık süre zarfında dağılmış aile oranı da artmış ve bu artış, söz konusu ailelerin zorunlulukla, yani eşin kaybıyla oluşma sürecinden çok tercihle, yani boşanmayla oluşma sürecine bağlƒƒı olarak gerçekleşmiştir” şeklinde anlatıyor.
“Tek kişilik hanehalkı sayısının da arttığı bu bağlamda yine de geçici geniş aile olarak tanımladığımız aile yapısı, özellikle ölüm, yaşlanma, boşanma, iç göç, ayrı yaşama gibi süreçler nedeniyle ailesinden kopan ve kendi hanesini dağılmış aile biçiminde ya da yeni bir hane açarak sürdüremeyenler için önemli bir destek mekanizması olmaya devam etmektedir” ifadelerini kullanıyor ve sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Söz konusu bu dönüşümün temelinde evlilikte devamlılığın onun eşlere bireysel olarak ne kadar katkı sağladığına bağlı hale gelmesi yatmaktadır. Türkiye’de boşanma nedenlerini incelediğimizde hem kadınlar hem de erkekler için eşin sorumsuz ve ilgisiz davranmasının ilk neden olarak öne çıkması da bu olguya işaret etmektedir. Aile kurmakla ilgili ise Türkiye’de yaygın olan eğitim ve kariyer ile aile hayatının birbirine rakip hayat aşamaları olarak değerlendirilmesinin evlilik yaşının geciktirilmesine neden olduğunu söyleyebiliriz. İlk evlilik yaşının bu suretle geciktirilmesi ise doğurganlığın azalması olarak yansımasını bulmaktadır.”
Toplum değişiyor, aile de onunla birlikte değişiyor
Bugün çocuğun ebeveynin, özellikle annenin bireysel olarak üzerine çalıştığı bir ‘proje’ olarak değerlendirilmesi, iyi ana-babalığın çocuğun beşeri, sosyal ve kültürel sermayesine yatırımla eşleştirilmesinin de çocuk sahibi olmayı hayatın içinden bir olgu olmanın ötesine taşıdığını vurgulayan Sadıkoğlu, “Bir hayat aşaması olarak ebeveynliğe geçişi zorlaştırdığının ve az sayıda çocuk tercihine neden olduğunun altını çizmek gerekir” diyor. “Toplum değişiyor, aile de onunla birlikte değişiyor” ifadelerini kullanan Sadıkoğlu, geleneksel aile yapısını birebir korumanın mümkün olmadığını, ancak değişen toplumsal yapıya uygun destekleyici politikaların geliştirilmesi gerektiğini belirtiyor. Kadınların iş-yaşam dengesini sağlayacak esnek çalışma imkanları, çocuk bakım hizmetleri ve babaları da kapsayan ebeveyn izinleri gibi uygulamaların aileyi güçlendirebileceğini söylüyor.
Ebeveynlerin rol model olma pratiği sekteye uğramış bir noktada

Uzman Psikolojik Danışman Emine Koçer Yılmaz, aile kurumuna tehdit unsuru olarak gördüğümüz her şeyin (LGBT, modernizm, kapitalizm vs.) karşısında kendimize; aktif bir sorumluluk bilinci ile sahip olduğumuz değerlerin, anlamların, kıymet ve değerini ne ölçüde temsil ettiğimizi ve bu aktarımı nasıl yaptığımızı sormamız gerektiğini belirterek, “Bununla beraber aile içinde cinsel kimlik ve cinsiyet rolleri, yani annenin annelik ve kadınlık rolünü, babanın babalık ve erkeklik rolünü sağlıklı, dengeli, destekleyici bir noktada çocuklarına aktarması önem taşımaktadır. Anne, bir kadın olarak cinsel kimliği üzerinden ne kadar saygı görüyor, takdir ediliyor, değer görüyor? Aynı şekilde baba, bir erkek olarak cinsel kimliği üzerinden ne kadar saygı görüyor, takdir ediliyor, değer görüyor? Ebeveynlerin rol model olma pratiği sekteye uğramış bir noktada, bu durum çocuğun yetiştirilme sürecinde iyi niyetli olmayan, aile değerlerine yabancı üçüncüler tarafından yetiştirilmesine sebep olmakta; bu da aynı çatı altındaki bireyleri birbirine yabancı kılmaktadır” diyor.
Aile olmak için ekranlara bakmayı bırakmalıyız
Yılmaz, “Aile, kalbin vatanıdır. Bugün evlilik oranları artış göstermekte; ancak aile olma mefhumu ve çocuk sahibi olmaya bakış açısı, idealize edilmiş, sahici beklentilerden uzaklaşmış bir gelecek hayaline dönüşmektedir” sözleriyle modern toplumda aile kavramının dönüşümüne dikkat çekiyor. Yılmaz, ailenin bireylerin ruhsal gelişimindeki temel rolüne dikkat çekerek, sevginin ve aidiyetin ilk olarak ailede deneyim-lendiğini vurguluyor. Yılmaz, aileyi bir sığınak ve dayanak olarak görmenin önemine değinerek, “Ev, yalnızca barınma ihtiyacımızı karşılayan bir mekân olmamalı; aynı zamanda dış dünyanın kaosundan sığındığımız, dinlendiğimiz ve güç kazandığımız bir yuva olmalıdır” diyor. Günümüzde aile içi iletişimin zayıfladığına dikkat çeken Yılmaz, dijital ekranların aile bireyleri arasına mesafe koyduğunu belirterek şu uyarıyı yapıyor: “Ekranlara bakmayı bırakmalıyız! Göz rengini, gönül meşguliyetini, zihinsel yorgunluğunu bilmediğimiz, bir arada ama birbirine değmeden, paralel hayatlar sürdüğümüz bir evde yaşama haline ‘aile’ diyemeyiz.”
Aile dinamikleri, kişinin sonraki yaşamını şekillendirir
Yılmaz, aile yapısının birey üzerindeki rolünü de şu şekilde açıklıyor: “Hangi aile yapısından geldik, nasıl bir ailede büyüdük? Bugün kim olduğumuz noktada, ailemiz büyük ölçüde bizi etkilemiş olabilir. Ancak en önemli soru şu: Biz, bizden sonraki nesle nasıl bir aile mirası, nasıl bir değerler mirası bırakıyoruz?” Yılmaz, bu noktada sorumlulukla hareket etmenin önemine dikkat çekerek, sağlıklı duygusal bağların kurulamadığı ailelerin, bireylerin ilerleyen yaşamlarında psikolojik ve sosyal sorunlarla karşılaşabileceğini belirtiyor. Yılmaz, 2025’in “Aile Yılı” olarak ilan edilmesini, aile bağlarını güçlendirmek adına önemli bir fırsat olarak gördüğünü ifade ediyor. Bu kapsamda, devlet kurum ve kuruluşlarının aile destek hizmetlerini kapsayıcı, ulaşılabilir ve işlevsel hale getirmesi gerektiğini söylüyor. Evlilik öncesinden başlayan bir destek sisteminin, evlilik sürecinde de devam etmesinin, ailelere rehberlik sunarak toplum bireylerinin aile yapısını koruma noktasında pozitif bir motivasyon sağlayacağını söylüyor.

‘Ben’ yerine ‘biz’ diyebilmek de çok önemli
42 yaşındaki Nurdan Pat, 19 yıllık evli ve üç çocuk annesi. 2025’in “Aile Yılı” olarak değerlendirilmesini memnuniyetle karşıladığını söylüyor. “Ailenin vurgulandığı bir yıl olması çok sevindirici. Günümüz yaşantısında ailenin öneminin anlaşılması ve bu konuda çalışmalar yapılması gerçekten anlamlı,” diyen Pat, özellikle düşük gelirli ailelere yönelik desteklerin artmasıyla çocuk sahibi olma konusunda kararsız kalan ailelerin cesaretlendirilebileceğini ifade ediyor. Aile kurumunun sağlam temeller üzerine inşa edilmesi gerektiğine dikkat çeken Pat, “En başta karşılıklı sevgi, ardından saygı ve güven aile olabilmenin olmazsa olmazları. Ayrıca fedakarlık, ‘ben’ yerine ‘biz’ diyebilmek de çok önemli” diyor. Aile içi sağlıklı iletişim için empati ve anlayışın büyük bir rol oynadığını belirten Pat, “Her ne kadar günümüz şartlarında hayat koşturmacası ve zaman yetersizliği nedeniyle zor olsa da, birbirimizi dinleyerek ve anlamaya çalışarak iletişimimizi güçlü tutmaya gayret ediyoruz. Çocuklarımızla sohbet ederek onların düşüncelerini ve duygularını dinliyoruz” ifadelerini kullanıyor. Ailede herkesin sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerektiğini vurgulayan Pat, “Eğer anne çalışıyorsa, görevler eşit bir şekilde paylaşılmalı. Herkes yapabileceği sorumluluğu üstlenmeli ve belli bir düzen içerisinde aile hayatına katkı sunmalı” şeklinde konuşuyor. Çocuk yetiştirirken en önemli değerlerin başında merhamet, vicdan ve saygının geldiğini belirten Pat, “Çocuklarımıza bu değerleri öğretmemiz gerektiğine inanıyorum. Bunu yaparken de eşlerin birbirini yok saymadan, ortak kararlar alarak çocuklara belli temel davranışları kazandırmada birbirini desteklemesi çok önemli” diyor. Aile bireylerinin birbirine destek olması gerektiğini ifade eden Pat, karşılıklı anlayış ve empatiyle aile içindeki bağların güçlenebileceğini vurguluyor. 19 yıllık evliliğinin sırrını ise şu sözlerle açıklıyor: “Uzun yıllardır evli olmamızın en büyük sırrı, sevgi ve fedakarlık.”

Aile içinde temel değerler olmalıdır
17 yıldır evli, iki çocuk annesi Meral Kavil Kara, “Bu yılın aile yılı olarak değerlendirilmesi, farkındalık oluşturmak adına önemli bir adım olacaktır. Gençler arasında evlenmeye yönelik isteksizlik ve doğum oranlarındaki hızlı düşüş, aile yapısının sağlıklı bir şekilde devam etmesini zorlaştırıyor” diyor. Ailedeki dayanışmanın temel unsurlarından birinin sağlıklı iletişim olduğuna inanan 41 yaşındaki Kara, “İyi bir aile olabilmek için anne ve babanın birbirine, sonra çocuklarına anlayışla yaklaşması gerekiyor. Sağlıklı iletişim kurmak için iyi bir dinleyici olmaya ve aşırı tepkiler vermemeye özen gösteriyorum” şeklinde konuşuyor. Aile içindeki sorumluluklar konusunda da önemli mesajlar veren Kara, “Bence sorumluluklar anneye yardım etmek odaklı olmalıdır. Çünkü evde en çok sorumluluk alan kişi annedir. Baba ve çocuklar da her fırsatta anneye destek vermelidir” diyor. Çocuk yetiştirmenin temel değerinin ahlak olduğunu vurgulayan Kara, “Aile içinde sevgi ve saygı temel değerler olmalıdır. Aile bireyleri, iyi günde olduğu kadar kötü günde de birbirine moral vererek, maddi ve manevi olarak daha fazla destek olabilirler” diye ekliyor. Uzun yıllar süren evliliğinin sırrını sabırda bulan Kara, “Evliliğimizin en büyük sırrı, sabırlı bir yapıya sahip olmamdır” diyerek, sağlıklı aile yapısının sürdürülebilirliğinde sabır ve anlayışın önemine dikkat çekiyor.