Bir terapistin odasında

04:0015/08/2025, Cuma
G: 15/08/2025, Cuma
Yeni Şafak
Görsel: Arşiv
Görsel: Arşiv

Sizi Buraya Ne Getirdi adlı kitap Nursena Balatekin’in ilk romanı. Psikoterapi ile edebiyat arasında köprü kuran Balatekin’in dili yalın ama katmanlı; okuru yalnızca olayların değil, duyguların ve düşünsel kırılmaların izini sürmeye de davet ediyor.

HATİCE KÜBRA GÜRER

Modern hayatın gürültüsü içinde kaybolmuş, içsel sesi bastırılmış bir bireyin yeniden doğuş hikâyesi: Sizi Buraya Ne Getirdi? Nursena Balatekin’in ilk kitabı olan bu eser, terapi odasının sessizliğinde başlayan ve insan ruhunun derinliklerine uzanan bir içsel keşif anlatısı.

Roman, terapist Süreyya’nın kliniğinin bulunduğu apartmana girmesiyle açılıyor. Balatekin, az sonra terapistiyle buluşacak olan danışanına güven vermek isteyen bir psikolog edasıyla betimliyor daire kapılarını. Kapı önlerindeki ayakkabıların hafızalarını yokluyor önce, düşünsel bir yolculuğun ilk adımı olarak. Romanın ruhunu sezdiren bir sahne bu, her şeyin bir hikâyesi, her eşyanın bir hatırası olduğunu hatırlatıyor. Süreyya’nın kliniğe yetişmeye çalışırken yaşadığı bu kısa ama telaşlı an bile okuru içine çekiyor; çünkü o anın içinde tanıdık bir hâl var: Bir koluyla gövdesi arasına sıkıştırdığı bilgisayar çantası ve elinde poşetlerle, boşta kalan eli sıkış tıkış çantasında anahtarını arayan Süreyya... Romanın ilerleyen sayfalarında Ahu etrafında yapacağı bir değerlendirmenin onun bu anını kapsayacağından habersiz: “Her şeyin her şeyi olmak arzusu, özellikle kadınlar için kendilerini yeterli hissetmelerine engel olan önemli bir yanılgı”.

Süreyya’nın bu heyecanlı hâli okura da geçiyor, ilk seansına girecek olan danışan merak ediliyor. Aynı yollardan bir kez daha geçiyor okur, bu defa ayakkabıların hâfızasını düşünerek değil, kapı önünde bırakılma biçimlerinin eleştirisini yaparak. Kapı önündeki ayakkabılar, sosyo-kültürel bir eleştiri öğesine dönüşüyor. Bakış değişiyor, görme biçimlerinden “olumsuzluklar” sahne alıyor. Bütün bir memnuniyetsizliği ile danışan Ahu giriyor içeri. Okur, şimdi daha hazır hissediyor kendisini; daha özdeşleşeceği bir karakter bulmanın verdiği hazla devam ediyor satırların ardını kovalamaya, modern hayatın kayıp bir yolculusu olduğunu fark etmeksizin.


İÇ DÜNYAMIZIN SESSİZ KAOSU

Ahu, “aslında nereden anlatsam bilemiyorum” diye söze başlıyor. Eşiyle, ailesiyle yaşadığı sorunları anlatacakken bir yandan da kendini savunma ihtiyacı hissediyor: “Çevrenizdekileri, asıl gelmesi gerekenleri terapiye getiremeyince siz terapilik oluyorsunuz. Aynı benim gibi.” Bu cümle, aslında pek çok terapi odasında yankılanan bir yakınmanın da özeti. Balatekin, özellikle dikkat çekiyor; kendisinde hiçbir hata görmezken çevresindekilere tahammülü kalmayan, yükünü paylaşamadıkça daha da içine kapananlara.

Akademik kariyer sahibi, evliliği yolunda görünen ve toplumsal ölçütlere göre “başarılı” bir yaşam süren Ahu, kimse tarafından tam anlamıyla anlaşılmadığını düşündüğü için büyük bir yalnızlıkla yüzleşiyor. Bu yük, onu terapiye yönelten temel neden haline geliyor.

Balatekin, bu noktada okurun gözünü Ahu’nun hayatının görünür düzeninden iç dünyasının sessiz kaosuna çeviriyor. Süreyya’nın rehberliğiyle başlayan süreç, klasik bir danışan-terapist ilişkisinin çok ötesine geçiyor. Süreyya, Ahu’yu yalnızca dinlemekle kalmıyor; onu kendi bilinçdışının haritasını çizmeye davet ediyor. Böylece terapi, görünürde bir sorun çözme süreci olmaktan çıkıp rüyaların izinde kendini keşfetmenin kadim yoluna dönüşüyor. Kitabın en dikkat çekici yönü de bu: Rüyaların anlatıya yön veren temel unsur olarak konumlanması. Balatekin, rüyaları yalnızca bilinçdışı izdüşümleri değil, insanın kendisiyle kurduğu en yalın ve derin diyaloglar olarak işliyor; her rüya, bilinçaltının çekmecesinden çıkan tozlu bir hakikati gün ışığına çıkarıyor. Ahu’nun dönüşümü böylece dış dünyadan değil, kendi içindeki saklı kemal yolundan başlıyor. Rüyalar, yalnızca semboller dizisi değil; aynı zamanda Ahu’nun içsel dünyasında bastırdığı duyguların yankısı olarak işleniyor. Bu anlamda Balatekin, psikoterapi ve edebiyatın sınırlarında gezinen bir üslupla, bilinçdışının metaforik gücünü metne başarıyla giydiriyor.


OKURU DUYGULARLA YÜZLEŞTİRİYOR

Psikoterapi ile edebiyat arasında köprü kuran Balatekin’in dili yalın ama katmanlı; okuru yalnızca olayların değil, duyguların ve düşünsel kırılmaların izini sürmeye de davet ediyor. Romanın dikkat çekici yanlarından biri de, Mustafa Merter’in nefs ilmi perspektifiyle kurduğu bağ. Rüyalar aracılığıyla yürütülen terapötik süreç, yalnızca psikolojik bir yöntem olarak değil, aynı zamanda insanın fıtratına, yaratılış hakikatine ve içsel denge arayışına uzanan bir yolculuk olarak ele alınıyor. Bu bağlamda eserde, Merter’in sıklıkla vurguladığı celâl ve cemâl dengesinin, ruhun tekâmül süreciyle kurduğu ilişki öne çıkıyor.

Beden ile ruh arasındaki görünmez bağları hatırlatan bu roman, modern insanın içsel sıkışmışlığını görünür kılıyor. “Sizi Buraya Ne Getirdi?” yalnızca Ahu’nun kişisel yolculuğu değil; kendi iç sesine yabancılaşmış, modern hayatın gürültüsü içinde yönünü kaybetmiş herkesin hikâyesine tutulmuş bir ayna. Balatekin, okurunu bu aynaya bakmaya, kendi iç sesine kulak vermeye ve belki de uzun zamandır ertelenmiş o adımı atmaya çağırıyor. Roman bu anlamda bir davet; ruh ile beden arasındaki kopmuş bağları yeniden onarmaya, içimizde saklı kalmış ‘biz’e doğru derin bir yürüyüşe...


#Sizi Buraya Ne Getirdi
#psikoloji
#kitap