Ayfer Tunç, Suzan Defter isimli kitabında “Evimizde en şaşırtıcı kavgalar pazar günleri patlardı, ev halkının ortak fanusun içinde birbirini aralıksız solumasıyla” der. Pazar günleri evin ortamının değiştiği doğrudur. Dolayısıyla evin içinde yaşayanlar için de pek çok şey değişebilir. Belki de pazarın sıkıcılığının ruhlarımızdaki yansıması böyle aile içi münakaşalara da neden oluyordur. Bu detayı pazarlarla ilgili bilgi dağarcığımıza ekliyoruz. Bu hafta yazar Hâle Sert’i bu sayfada konuk edip, pazar günleri üzerine düşüncelerini beraber masaya yatırıyoruz. İlk sorumuzla başlıyoruz: “Klasik bir pazar gününüzü tarif eder misiniz?” Sert şunları söylüyor: “Günler karıldı. Bazen pazar pazartesiye, pazartesi pazara geçiyor. Büyük iki kızımın sınav senesi, onlar dershanedeler. En küçüğünü de eşim alıp gezmeye çıkarırsa alın size bir çalışma günü. Bilgisayarın, kitapların başında bir yazının peşindeyim. Üzücü. Ailecek uzun süren kahvaltının, sonrasında birlikte çıkılacak bir dolaşmanın, alışverişin sesleri eskide kaldı. Belki geçicidir. Gün gelecek, çocuklarımız iyice büyüyecek, yeniden pazar neşesi denilen bazı tatları hayatımıza katabileceğiz. Dilerim.”
Sert’e pazarları sıkıcılığından kurtarmak için önerilerini de soruyoruz. “Haftalık takvimi, günlerin isimlerini değiştirelim. Her hafta günlerin yeri değişsin” diyor önce sonra da şöyle devam ediyor: “Ya da şöyle yapalım; günlerin isimleri mevsimlere göre değişsin. Yazın günler meyve isimleri, sonbaharda ağaç isimleri, kışın sebze isimleri, ilkbaharda ise çiçek isimlerinden oluşsun. Böylece daha dinamik, renkli, eğlenceli bir takvimimiz olur. Günleri birbirinden ayıran ritüeller, şemalar, çalışma programları, iş anlayışları zaten değişti. Takvimi güncellersek eski çağrışımların üzerimizdeki yüklerinden sıyrılabiliriz. Mesela ben sonbaharda çınar gününü kendime tatil günü ilan eder; söğüt, meşe, kestane, ardıç, servi, kavak günlerinde çalışırım.”
Malum pazarları çekiştireceksek eğer, konuyu sinemaya da getirmek gerek. Bu nedenle Sert’e pazar günü izlediği filmleri soruyoruz. Bize, “Bir film izlemeye zaman ayıracaksam, ki bu epey zor, hafta içi ev boşken izlemeyi tercih ediyorum.” cevabını veriyor. Ardından pazar günleri okuduğu kitapları sorduğumuzda da “Hayatım kitap okumakla geçiyor” diyor.
Konuyu biraz da pazar gezmelerine getirelim... Sert’e “Özellikle pazar günleri görmek istediğiniz arkadaşlarınız var mı?” diye sorduğumda ise “Çekirdek ailemize o denli gömüldük ki arkadaşlarımıza fırsat kalmıyor. Arkadaşlarımla hafta içi bir kahve molasında, öğle yemeğinde ya da birlikte bir etkinliğe katılmak suretiyle görüşüyorum” diyor cevaben.
Peki acaba, pazarları favori mekânı neresidir? Bu soruya, “Evim” diye cevap veriyor Sert önce. Sonra da şöyle detaylandırıyor: “Haftanın yorgunluğunu en rahat evimde atabiliyorum. Salondaki divanın kadifesine gömülmek hoşuma gidiyor. Sürekli kaynayan çaydan dilediğimce içebilmek. Çocuklarımla o divanın üzerinde sarmaş dolaş oturabilmek. Pencereden süzülen, onların saçlarında gezinen huzmeleri rahatça gözlemlemek. Zamanın geçişini, onların büyüyüşlerini, gülüşlerini sadece bu divanda dondurabiliyorum. Zaman, pazarları evimin salonunda şekerleniyor. Zaman pazarları hepimizin paylaştığı tarçınlı, elmalı pastaya dönüşüyor.”
Herhâlde sohbetimizin en zor sorusu “En güzel ve en kötü geçen pazar gününüz hangisi?”dir. Bu soruyu Sert’e yönelttiğimizde hepimizin kendinden bir parça bulabileceği bir yanıt veriyor: “Nadiren de olsa, sabah kahvaltısına kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı alabildiğimiz ya da bizim onlara gidebildiğimiz pazarları seviyorum. Günün gerisini evde geçirme imkânım hâlâ bâki kalıyor. Bütün gün dışarıda, en kötüsü de alışveriş merkezinde geçen pazarlardan nefret ediyorum. Ankara’da pazarın dışarıda geçmesi demek genellikle AVM’de geçmesi anlamına geliyor. Kentte dışarıda yapabileceğiniz çok fazla etkinlik, gününüzü geçireceğiniz güzel mekânlar çok yok ya da bana hitap etmiyorlar.” Pazar günleri çalışabildiğini söyleyen Sert, “Çalıştığım çoktur. Bazen kitaplarımı ve bilgisayarımı alıp kütüphaneye, eğer varsa (her zaman olmuyor) ofisime gider ya da ev halkı dışarıdaysa evde çalışırım” diyor.
Gelelim son soruya… Pazar günü bir insan olacak olsa nasıl birisi olurdu? İşte tam da aradığımız cevap: “Tombul bir anne. Bizi doyuran, saran, tüm haftanın dertlerini bıkmadan usanmadan dinleyen. ‘Bizim canımız gezmek istiyor, eve akşam geliriz’ dediğimizde buna bozulmayan, akşam evde bizi şefkati ve sıcaklığıyla hazır ve nazır bekleyen güler yüzlü bir anne. Haftanın tüm dağınıklığını derleyen toplayan, yeni haftaya başlamadan önce bize çeki düzen veren. Neşesi sönmüş gözlerimize canlılığını, düşen yüzümüze ümitvar bir gülümsemeyi yeniden konduran bir anne.”