Biliyorsunuz din, insanın manevi dünyasında derin bir duygudur. Fert ve toplum için hayatın çok önemli bir unsurudur. Müslümanlar için din ve dini değerler vazgeçilmezdir. İnsan için böylesi büyük kıymet ifade eden dini duygular üzerinden tarihin her döneminde menfaat devşirmek isteyenler yani din istismarcıları olmuştur. Ancak modern dönemde, son asır boyunca Müslüman toplumlarda dini değerler üzerinden fitne ve tefrika çıkarma, menfaati için dini duyguları kullanma, dini değerleri kötü emellerine alet etme faaliyetleri daha belirgin hale gelmiştir. FETÖ bunun en açık örneklerinden biridir. Bunun psikolojik, sosyal, ekonomik, küresel sebepleri önemlidir ve iyi analiz edilmelidir.
Bu tür yapıların önüne geçebilmek için öncelikle inanç kültür ve medeniyet değerlerini topluma, bilhassa çocuklara ve gençlere en güzel şekilde öğretmek gerekir. Zira doğrusu öğretilmeyen her değer istismar için kullanılabilir. İnancından uzak nesiller istismara müsait hale gelir. Nitekim din istismarı bu boşlukta ortaya çıkmakta, cehaletten beslenmektedir. Din istismarının önlenmesi ancak sağlam ve yeterli dinî bilginin toplumda yayılmasıyla mümkündür. Bu ise, Kur’an ve sünnet çizgisinde, İslam düşüncesinin büyük müktesebatından istifade ederek örgün, bilimsel ve düzenli bir din eğitimi ve öğretimi ile gerçekleşir.
15 Temmuz’da yaşadığımız acı tecrübe, mukaddesatımızı kendi çıkarları doğrultusunda suiistimal eden kişi ve gruplara karşı uyanık olmamız gerektiğini bize güçlü bir şekilde hatırlatmıştır. Dini değerleri kirli emelleri için kullanarak fitne ve fesat peşinde olanlara, nifak ve ihanet hareketlerine karşı bilinçli olmanın hayati derecede önemli olduğunu açıkça göstermiştir. Bu bağlamda bilgisiz, liyakatsiz, temel kaynaklardan ve sahih bilgiden yoksun, farklı emeller peşinde koşan insanlar tarafından dini duyguların ve hayatın istismar edilmesini önlemek için kolektif akla, istişareye dayalı ama yaptırımı olan mekanizmaların oluşturulması gerekir.
Aynı şekilde, Müslüman kimliğine zarar vermiştir. Dindar görünen bir yapının hak hukuk adalet merhamet ve güzel ahlakla bağdaşmayan işler yapması, terör eylemlerine kalkışması, Müslüman imajını da zedelemiştir. Ancak kalkıştığı darbe teşebbüsüyle bu hain yapının gizli ve kirli dünyası kısa sürede deşifre olmuştur. Milletimiz gerçeğin farkına varmıştır. Bizler de hem yayınlarımızla hem eğitim ve irşad hizmetlerimizle FETÖ’nün istismar ettiği konu ve kavramların doğrusunu milletimizle paylaşarak inancımıza, kavramlarımıza verdiği zararı gidermeye gayret ediyoruz.
Tüm personelimize FETÖ ve Din istismarı ile mücadele semineri verdik. Eğitim programlarımıza FETÖ/DEAŞ vb. ayrılıkçı-bölücü yapılar ile ilgili farkındalık oluşturmak amaçlı dersler koyduk. Özel ekiplerle tüm il ve ilçelerimizi dolaşarak, seminer, konferans, medya programları ile bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetleri yaptık. Bütün bu çalışmalarımız artarak devam edecektir. Başkanlık olarak insanlarımızın iyi niyet ve temiz duygularını istismar eden, onların üzerinden güç devşirerek planladıkları bazı kötü emellerine ulaşabilmek için dini söylemlerle ayetleri, sünneti nebeviyi, İslami hükümlerini kullanarak gerçek yüzlerini perdeleyenler konusunda halkımızı onlara karşı uyanık olmaları hususunda uyarmaya devam edeceğiz. Biz doğru dini bilgiyi yaygınlaştırdıkça istismarcı yapılar inşallah kendine zemin bulamayacaktır.
Kur’an’da bahsedilen geçmiş kavimlerin vahyi bozmaları bir nevi istismardır. Zira Allah’ın peygamberleri aracılığı ile gönderdiği vahyi, menfaat beklentisiyle tahrif etmişler, çıkarlarına uygun ama hakikate aykırı şekilde yorumlamışlardır.
Henüz Peygamberimiz hayattayken, Medine’de Mescid-i Nebevi’ye alternatif olarak bir mescit inşa edilmesi ve Müslümanlar arasında ayrımcılık oluşturulması, din istismarının tipik örneklerinden biridir. “Mescid-i Dırâr” olarak adlandırılan bu yapıya karşı Kur’an Peygamberimizi uyarmış, Müslümanlar arasında bölücülüğe yol açan bu olayı, kıyamete kadar her zaman ortaya çıkabilecek olan istismar ve fitne hareketlerine karşı uyanık olmamız gerektiği konusunda bizlere örnek olarak anlatmıştır.
Aynı şekilde Hasan Sabbah ve Haşhaşiler, yanlış din anlayışı ile kandırılan insanların nasıl akıl ve mantık dışı işler yaptığını ve her türlü zorbalık, hile ve cürmü işler hale getirildiklerine dair bilinen en açık örneklerdendir.
Müslüman toplumlarda meşru devlet düzenini ve yöneticilerini hedef alarak birlik ve beraberliği sarsan silahlı kalkışma hareketleri Peygamberimizden sonra da tarih boyunca var olagelmiştir. İsyankârlık (bağy) ve anarşi gibi ifadelerle tanımlanan bu tür yapıların, dine aykırı ve gayri meşru olduğu açıktır.
Din istismarı konusu, geçmişte ortaya çıktığı dönemlerde olduğu gibi, bugün de İslâm ümmetinin birlik ve beraberliğini tehdit eden ciddi bir güvenlik meselesine de dönüşmüştür. Dinî olduklarını ve İslâm’ı temsil ettiklerini iddia ederek bozgunculuk yapan, kan döken FETÖ, DEAŞ, el-Kaide, Boko Haram gibi terör örgütleri, en büyük zararı Müslüman toplumlara, birlik ve beraberliğimize, geleceğimize ve gençlerimize vermektedir. Dolayısıyla tarihten de örnek ve ibret alarak din istismarı ile bozgunculuk yapanlara ve yeryüzünü ifsat etmek isteyenlere fırsat vermemek gerekir.
Diğer yandan toplumda kendine yer bulamamış, özgüveni zayıf kalmış, ötelenmiş kesimler istismara daha çok maruz kalırken kısa yoldan öne geçmek isteyen ihtiras sahibi kişiler de istismar alanını daha çok kullanmaktadır. Sonuçta bugün çok boyutlu bir mesele haline gelen hatta bir güvenlik sorununa dönüşen dini değerlerin istismarı konusu ciddiyetle ele alınarak çözüme dair kalıcı, kapsamlı, ideal uygulamalar oluşturulmalıdır.
İnsanların inançlarını ve dini duygularını kötü emelleri için kullananların en büyük sermayesi kişilerin cehaletidir. Yani bu anlayışlar cehaletten beslenmektedir. İnancını ve değerlerini bilmeyenler istismara müsait bir zemin oluşturmaktadır. Doğru ve yeterli dini eğitim almayan kişiler haliyle yanlışı ve sahte olanı ayırt etmekte zorlanmaktadır. Dolayısıyla din istismarının önüne geçmenin en etkili yolu, doğru, yeterli, bilimsel bir yöntemle din eğitiminin yapılmasıdır.
Ayrıca bugün her Müslüman, dininin temel ilkelerini, değerlerini, hakikatlerini öğrenmelidir. Bunu önemsemelidir. Söz konusu yapıların ortaya çıkmasının, insanlar arasında yayılmasının en büyük nedeni, kişilerin dini konularda doğru bilgiye sahip olmamalarından kaynaklanmaktadır. Hamdolsun dinimizi öğrenmek için bugün pek çok imkana sahibiz. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı olarak isteyen herkese, mesai gözetmeksizin her zaman dinimizi öğrenmesi noktasında hizmet götürme imkanına sahibiz. Sadece basılı, görsel, iştisel yayınlarımız başlı başına her biri bir okul gibi. Camilerimiz önemli bir fırsat. İmam hatip liselerimiz, ilahiyat fakültelerimiz her yerde var. Dolayısıyla her bir vatandaşımız, dinini doğru şekilde öğrenmenin gayreti içinde olmalıdır. Aynı şekilde inancı ve değerleri konusunda daha hassas davranmalı, istismarcı kişi ve gruplara karşı uyanık olmalıdır.
Herhangi bir kitaba Kur’an’dan daha çok ilgi gösteriliyorsa oraya itibar edilmemelidir. Allah’ın bize en güzel örnek olarak tanıttığı peygamber efendimiz dışında herhangi bir insanın masum ve hatadan korunmuş olduğunu iddia edenlere itibar edilmemelidir. Kur’an’ı, sünneti seniyyeyi, İslam’ın ilkelerini, 14 asırlık medeniyet tecrübemizin kazanımlarını bir kenara bırakarak, aklını, idrakini, vicdanını bir diğer kişiye ya da gruba teslim edenlere itibar edilmemelidir. Bazı Müslümanların diğerlerinden farklı ve “seçkin” olduğuna inanan, mensubu olduğu topluluğu diğer Müslüman toplulukların üstünde “seçilmiş bir cemaat” olarak kabul eden herkesin yanlış yolda olduğu bilinmelidir. İslâm, ilmin, hikmetin, aklı kullanmanın önemine vurgu yapan, sorgulamanın gerekliliğini öğreten, varlık âlemi ve indirilen ayetler üzerinde düşünmeyi tavsiye eden bir dindir. İnsanları körü körüne bir ideolojiye teslim olmaya çağıran yapılara karşı, İslâm’ın bu ilkeleri her zaman akılda tutulmalıdır.