
Film ürünlerinin insanlara ulaşımı ilkokul çağına inmişken sinema okuryazarlığının müfredatta yer almaması anlamlı değil. Sinema ve dizilerde “oluşturulan gerçeklik” ile gerçek denilen şeyin farkını anlamlandırabilmek için meseleye temel seviyede hakim olmak gerek.
Sinema filmi ya da televizyon dizilerinde anlatılan hikayelerin gerçeklikle ilişkisi hep sorgulanır. En baştan “kurmaca” dendiyse çok mesele değil ama özellikle belgesel ve gerçek/tarihi karakterleri/olayları ele alan anlatımlarda içinden çıkılamaz bir tablo karşımıza çıkıyor.
Son olarak TRT1’deki Fatih dizisinde anlatılanların tarihi gerçeklere uygun olup olmadığı sosyal medyada çokça tartışıldı. Tarihçi kimliği olan kişiler tepki gösterdi. “Fatih böyle yapmazdı, yapmadı” dendi.
CANIMIZI SIKMASI GEREKEN SORULAR
Peki, bu tarz çalışmalar tarihi gerçekliğe uymak zorunda mıdır? Genel olarak zaten anlatılan olaylar belgelere dayandırılır. Ancak belgesi olmayan, özel hayat ya da kişisel ayrıntılara yönelen şeyler nasıl anlatılacaktır? Gerçeğini tam olarak bilmediğimiz ya da bilsek bile karakterin, hikayenin esasına halel getirmediği müddetçe kurmaca unsur kullanılamaz mı? Belgesellerde bile söz konusu olabilen bu durumu “kurmaca” çalışmalarda nasıl sınırlandırabiliriz?
Soru çok ama içinden çıkmak güç…
SİNEMA OKURYAZARLIĞI NEDEN ÖNEMLİ?
Ekrana ya da perdeye gelen şey gerçek olmayabilir ama gerçeklik oluşturur.
Sinema ve dizilerin ya da genel olarak “hikaye anlatan” yöntemlerin “gerçeklik oluşturma” işlevi göz ardı edilmemeli. Bunun yanında sinema ve dizilerde oluşturulan gerçekliğin kurmaca olduğunu da bilmek gerekir. İşte burada sinema okur-yazarlığının önemi gündeme geliyor.
Yani yapanların nasıl yapması gerektiğini belirleyen biraz da izleyenlerin nasıl yaklaştığı değil midir? Sinema ve dizi eserlerinin, yani görsel-işitsel dille hikaye anlatma yönteminin temeline, anlatım yöntemine, sanatına ve genel olarak tekniğine hakim olan bir izleyici yukarıdaki soruları sorun eder mi? Etmez. Etmemeli.
“Sinema okuryazarlığı” konusunun hayati bir mesele olduğunu hatırlatmak gerek. Medya okuryazarlığı ile karıştırılmaması gereken farklı bir alan bu. Anlamak, anlamlandırmak ve özellikle gençlerin gündemine sokmak konusunda çok geç kalmış olmakla birlikte ne olursa olsun eğitime sokulmalı.
DAHA FAZLA GEÇ KALMADAN…
Gençler ile iletişimde olan herkes biliyor ki, sinema ve bağlı alanlardaki üretimlerle karşılaşma yaşı ilkokula kadar indi. İlkokuldan başlamak üzere sinema okuryazarlığı dersi konulmalı. Küçük yaştan itibaren anlama ve duygu oluşumunun kaynaklarını fark etme noktasında temel alan her genç, sinema ve dizi üretimlerinin saptırmasına, yönlendirmesine kanmaz. Böyle derdi olmayan üretimleri anlamlandırma hususunda da kolay yol alır. Bu durum üreticiler için de çok kıymetli bir tahayyül. İzleyiciyi yanlış yönlendirmek isteyenler ve sinema-dizi üretimlerini manipülasyon için kullananlar istisna elbette…