Sinemanın teknoloji ile vazgeçilmez bağı hem genç kalmasına hem de yeni yöntemlere açık olmasına yol açıyor. Haliyle sinemayı değerlendirirken gençleri ihmal etmemek gerekiyor. Tecrübelilerin gençlere bir şeyler söylemesi elbette vazgeçilmez. Fekat gençlerin de gençlere söyleyeceği olmalı. Bu bakış açısıyla genç sinemacılara, “Gençlere ne söylemek istersiniz” diye sorduk. Birbirinden özgün ve kıymetli cevaplar aldık.
İstanbul’un sinema sokaklarında adım adım ilerlerken, “Son Görülme” ve “100. Gül” gibi ödüllü filmlerle bu büyülü dünyaya küçük adımlar attım. “Magus Baba’nın Mavi Maymunu”, “Rehber” ve “Portakal Kokusu” ile sinemadaki asıl yerimin neresi olduğunu keşfetme şansı buldum. Genç sinemacılar, kameralarınızı umuda, senaryolarınızı cesarete ayarlayın. Her sahne yeni bir macera, her hata bir öğrenme fırsatı olsun. Sinemanın büyüsüne kapılmaktan çekinmeyin ancak bir o kadar da bu ışıltının göğsünüzde sakladığınız sizi siz yapan değerleri karartmasına izin vermeyin.
Sinema yapmak, yapabilmek için film yapmayı, üretmeyi ve yaratıcılığını bu yönde kullanmayı sevmek gerek. Üretmeden önce izlemek ama izlemeden önce de yapmayı sevmek makul. Bir derdin, anlatacakların, bakış açın olmalı. Bana sorarsanız bir mesaj kaygısı değil ama bir mana üretmek, sinematik ögelerle bu derdini harmanlamak… Tekniği iyi bilmek, hiç yoktan en iyisini bilmeye çabalamak, yönteme çevirebilmek önemli. Hikayeni, senaryonu bir süre hayatının merkezine koymak gerek. Estetik ve atmosfer kavramlarını iyice anlamak lazım. Sette ne yapıyorsan yap hem tek, hem de ekiple bir şekilde yapabilmek gerek. Ama çok iyi filmler için kişisel olabilmek lazım.
Sinema, hayallerin ve yaratıcılığın buluşma noktasıdır. Kendi yolculuğumda öğrendiğim en önemli derslerden biri, cesaretin ve kararlılığın başarıya giden yolda en büyük rehber olduğudur. Her birimiz farklı hikayeler anlatmak için yola çıktık, ama unutmayın ki her zorluk, daha güçlü ve yaratıcı bireyler olmamızı sağladı. Kendi projelerinizin peşinden gitmekten, yenilikçi fikirlerinizle sinemaya taze bir nefes katmaktan çekinmeyin. Çünkü sizlerin hayalleri, geleceğin sinemasını şekillendirecek.
Günlerden bir gün, bir uzun metraj film çekimindeyiz. Yönetmen akademi zamanından çok sevdiğim bir hocam. Setin 6 ya da 7. günü, filmde prodüksiyon amiri ve oyuncusu olarak yer alıyorum. Hocamızın ekipteki insanlarla olan güzel iletişiminin dezavantajı olarak, sahne çekimi esnasında sürekli monitörün başında olan hocamıza farklı fikirler sunulması çekimlerin ağır geçmesine yol açıyor. Sahne kurulmuş, hoca ile beraber ikimiz otelden sete yürüyoruz. Hocamız aramızdaki samimiyete inandığını söyleyerek, benden birazdan sahne başlarken yanına gidip sahnede olmayan bir fikir söylememi istiyor ve ardından beni setin ortasında yüksek bir ses ile azarlayacağını da ekliyor. Senaryo tam da bu şekilde ilerliyor ve ben setin ortasından utanarak çıkıyorum. Ve diğer günler dahilinde set daha hızlı ilerliyor. Yönetmenin hem iyi bir iletişimci olması, hem bir öğretmen olduğu için pratik çözümlerle kimseyi üzmeden sorunu çözmesi, bana sette bir sorunu çözmenin tek yolunun bağırmak ve sesleri bastırmak olmadığını öğretiyordu.
Küçük yaşlarda başlayan kameraya ilgim, eğitim hayatımın da şekillenmesine sebep oldu. Sonrasında birçok kısa film yazıp yönettim ama hep bir şeyler eksik gibiydi. Bir gün, “Kendi hikayenin peşine git!” dediler bana. İşte o zaman büyüdüğüm, hemhal olduğum Erzurum’a baktım. Ve kendimden olan bir hikayenin peşine düştüm. Kar, kış, kıyamet… Bütün bu zorluklara rağmen halen daha ayakta kalanlar vardı. Kar ayazı mıydı yüzümüze çarpan, kara yazılmış bir günde; bilemem ama elbet bir hikaye var orada.
On beş yaşında sinemanın büyülü dünyasına adım attığım günden bu yana sinema, hayatımın ayrılmaz bir parçası haline geldi. O yaştaki bir genç için fazlaca heyecan verici olan bu evren, hiç durmadan genişleyip kendini yeniliyor. Bu yenilikte ve sinemanın geleceğinin oluşmasında biz genç sinemacıların büyük rolü olduğunu düşünüyorum. Birçok genç yönetmen de yepyeni ve ufuk açıcı filmleriyle sinemada gençlerin rolünü daha iyi ortaya koydu. Umuyorum ki tüm zorluklara rağmen üretmekten hiç vazgeçmez, gençler olarak sinemada daha etkin bir konuma geliriz.
İllaki bir şeylerin ters gideceği bu büyülü yolculukta, film yapma tecrübesinin dayanağı, bu yolda olmak; senaryonu düşünüp hülyalara dalmak, setin kaosunu tatmak, kurgunun izafi olasılıklarında savrulmak… Neticede söyleyecek sözü olan ruhlar için sinemanın tüm saadetleri mümkündür!