
Nilay Yerebasmaz’ın küratörlüğünü üstlendiği, Defne Parman ve Esra Gezer’in eserlerinden oluşan “Halının Altındakiler” sergisi, offgrid art project’te sanatseverlerle buluştu. Sergi, hatırlamanın ve unutmanın duygusal derinliklerine izleyiciyi davet ediyor. Yerebasmaz, “Sergi, yüzeyin altındaki anlamları, geçmişin silikleşmiş izlerini, her şeyin arkasındaki gizli tanıklıkları sorguluyor” diyor.
Defne Parman ve Esra Gezer’in işlerini Nilay Yerebasmaz küratörlüğünde bir araya getiren “Halının Altındakiler” başlıklı sergi, geçtiğimiz günlerde offgrid art project’te sanatseverlerle buluştu. Dokuma işleriyle öne çıkan Defne Parman ve seramik sanatçısı Esra Gezer’in eserlerinden oluşan “Halının Altındakiler”, hepimizin ortak belleğinde yer alan ancak zaman zaman göz ardı edilen travmalar, yas ve unutma süreçleri üzerine düşünmeye davet ediyor. Defne Parman ve Esra Gezer, farklı malzeme ve yöntemlerle, bireysel hatıraların günlük yaşantımızla kesiştiği noktaları araştırıyor. Hafıza, bireysel ve kolektif düzeyde sürekli şekillenen, zaman zaman bastırılan, bazen de bilinçli olarak unutulmaya çalışılan bir olgu. “Halının Altındakiler” hafızanın izlerini sürerken, izleyiciyi hatırlamanın ve unutmanın anlamı üzerine düşünmeye davet ediyor. Defne Parman’ın kumaş ve pamuk kullanarak oluşturduğu eserleri, örtünün altında kalan hatıraları fiziksel bir biçimde görünür kılarken, Esra Gezer’in seramik ve porselen işleri, hatırlamanın iyileştirici gücüne ve kolektif belleğin taşıdığı yükün ağırlığına odaklanıyor. Pamuklar ve kumaş yırtıkları, bilincin derinliklerinden sızan unutulmaya direnen hatıraları çağrıştırırken, seramik ve porselen işleri, geçmişin ağırlığını ve sessizleştirilen hafızaları yüzeye çıkarıyor. Sergi, kaybolanları, silinenleri ve gölgede bırakılanları yeniden düşünme alanı açarken, geçmişle hesaplaşmanın ve yas tutmanın önemini de vurguluyor. Sergi 10 Mayıs’a kadar Sentire Hotel & Residences içerisinde yer alan offgrid art project’te ziyaret edilebilir.

Her şeyin arkasındaki gizli tanıklıkları sorguluyor
Küratör Nilay Yerebasmaz, “Halının Altındakiler” sergisinin unutulmuş olanın, kaybolanın, göz ardı edilenin, gizlenenin ve yok sayılanın izlerini takip etmeyi amaçladığını söylüyor. Yerebasmaz, “Sergi, yüzeyin altındaki anlamları, geçmişin silikleşmiş izlerini, her şeyin arkasındaki gizli tanıklıkları sorguluyor. Sergi, izleyiciyi sadece gözle görülür bir şeyle değil; hatırlamanın ve unutmanın duygusal ve varoluşsal boyutlarıyla yüzleşmeye çağırıyor” ifadelerini kullanıyor.
Esra Gezer’in seramiğinde hafızanın dönüşümü
Sanatçılar Esra Gezer ve Defne Parman’ın, bu noktada geçmişin ve hatırlamanın derinliklerine inmek için kullandıkları malzemeyle bu süreci somutlaştırdıklarını belirten Yerebasmaz, “Gezer ve Parman’ın eserlerinde, malzeme yalnızca bir anlatıcı değil, bir dil, bir araçtır. Malzemenin fiziksel ve tarihsel boyutları, geçmişin izleriyle buluşuyor ve bu izler, zamanla kurulan ilişkilerin izlerini taşıyor. Gezer’in seramik, porselen gibi malzemelerle yaptığı eserler, sadece geçmişin izlerini taşımaz, aynı zamanda bu malzemelerin zihinle kurduğu ilişkileri ve hatırlamanın olanaklarını da açığa çıkarıyor. Her bir malzeme, insanla, çevreyle, mekânla ve zamanla kurduğu ilişkinin bir temsilcisidir. Gezer’in çalışmaları, malzemelerin geçmişi ve belleği nasıl dönüştürdüğünü sorgularken, zamanın izlerinin sadece fiziksel değil, duygusal ve zihinsel katmanlarını da gündeme getiriyor. Bu malzemeler, geçmişin görsel ve dokunsal izlerini taşırken, aynı zamanda bu izlerin hafızadaki dönüşüm süreçlerine dair derin bir yansıma sunuyor” açıklamasını yapıyor.

Defne Parman’ın eserlerinde belleğin sessiz izleri
“Defne Parman’ın eserlerinde ise hafıza, yalnızca geçmişin temsili olarak değil; aynı zamanda bedende, malzemede ve dilde süregelen, zamanla biçim değiştiren bir iz olarak beliriyor” ifadelerini kullanan Yerebasmaz, “Sanatçının kullandığı pamuk, kumaş gibi malzemeler, yalnızca estetik tercihler değil; aynı zamanda geçmişle kurulan ilişkilerin, hatırlama sürecinin ve bilinçdışıyla temasın maddesel ifadeleridir. Eserlerinde sıklıkla rastladığımız kelimeler ve dikiş izleri, belleğin kırılgan ama inatçı doğasını görünür kılıyor. Dikiş, burada sadece birleştirme değil, aynı zamanda yeniden kurma, onarma ve zamanla yüzleşme edimi halini alıyor. Parman’ın üretimi, belleğin duygusal katmanlarına dikkat kesilen, sessiz ama derin sorgulamanın izlerini taşıyor. Onun eserlerinde, hatırlamak, yalnızca geçmişe dönmek değil; geçmişin bugünkü varoluşumuzda bıraktığı izleri anlamak ve onlarla birlikte yaşamayı öğrenmek anlamına geliyor. Kumaşın katmanlarında, pamuğun dışa taşan formunda ya da dikişin izinde saklanan bu duygusal süreklilik, geçmişle kurduğumuz ilişkinin hem hassasiyetini hem de direncini yansıtıyor. Malzemenin yumuşaklığı ve kelimelerin sessizliği, belleğin yüksek sesle değil, çoğu zaman fısıltıyla işlediğini hatırlatıyor. Her bir iş, unutmanın eşiğinde duran bir anıya dönüşüyor; geçici, ama etkileyici” şeklinde dile getiriyor.
Gezer ve Parman kaybolan anlamların izini sürüyor
Gezer ve Parman’ın eserleri, unutmanın ve hatırlamanın evrensel ve zamanlar arası bir deneyim olduğunu gösterirken, izleyiciyi de geçmişin izlerini, hatırlama süreçlerini ve kaybolan anlamları yeniden keşfetmeye davet ettiğini söyleyen Nilay Yerebasmaz, “Bu eserler, yalnızca bireysel hafıza değil, aynı zamanda kolektif geçmişin taşıdığı anlamların nasıl şekillendiğini de sorguluyor. Geçmişin izleri, her bir eserle birlikte yeniden şekilleniyor, zihinle buluşuyor ve hatırlamanın ve unutmanın karmaşık doğasını gözler önüne seriyor” diyor.