Türkiye 2017 yılında ilaca 24.4 milyar harcadı. 2018 bütçesinde ilaç için 28.5 milyar TL ayrıldı. 10-100 bin TL arasındaki fiyatlarla satılan yeni nesil ilaçların pazarının büyümesinden hareketle 2023’te sadece yurt dışından ithal edilen ilaçlara ödenecek meblağın 20 ila 30 milyar TL arasında olacağı öngörülüyor. TEB üzerinden alternatif ödeme kanalıyla ithal edilen ilaçlara 2017’de 2,1 Milyar TL ödendi. 2017’deki gibi ilaç fiyatları baz alınarak ölçülen büyüme ve küçülme devam ederse kutu satışı olarak artsa da fiyatları çok düşük olduğu için yerli ilaçların 2023 bütçedeki payının 3 milyar liraya kadar düşeceği belirtiliyor. Sadece ilaçtan kaynaklı dış ticaret kaybının 45-60 milyar lira arasına ulaşma ihtimali tablonun vahametini gösteriyor.
Yaklaşık 80 trilyon dolarlık dünya ekonomisinde 2 trilyon dolar ile en büyük payı otomotiv sektörü çekiyor. Yaklaşık 1.8 trilyon dolarlık ikinci sıradaki savunma sanayiinin ardından 1.1 trilyon dolarlık ekonomi ile ilaç sektörü var. İlaç harcamaları Türkiye’de toplam bütçenin yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturuyor. Türk Eczacıları Birliği (TEB) aracılığıyla alternatif ödeme sistemi adı altında getirilen ilaçlara yılda yaklaşık 2.1 milyar lira ödeniyor. Hastaların binde üçü tarafından kullanılan ve kamuoyuna açıklanmayan bu ilaçlar ilaç bütçesinin yüzde 10’nunu kullanıyor.
İmal olarak Türkiye’de üretilen ürünler ilaç pazarının kutu olarak yüzde 72'sini karşılarken TL olarak ise yüzde 32’sini karşılıyor. İmal ürünlerin fiyat aralığı ise; ağırlıklı olarak 6,5 ile 7 lira arasında değişiyor. Bir nevi Türkiye’de ilaç sektörünün hamallığını yerli ilaç sanayi çekiyor. Ama parayı yabancı ilaç firmaları kazanıyor. Bu sebeple yeni teknolojilere geçiş yapamayan ya da ikinci üçüncü kuşak sermaye sahiplerinin iş başına geçtiği yerli ilaç firmaları yeni teknolojiye yatırım yapmaktansa fasoncu olmayı tercih ediyor. Global firmalar da satın aldıkları yerli fabrikaları neredeyse hiçbir teknolojik yenilik getirmeden kendi ürünlerinin fason imalathanesine dönüştürüyor. Türkiye’de çekildiklerinde ise patentlerini de beraberlerinde götürüyorlar. Türkiye’de; yabancı firma tarafından bulk olarak adlandırılan fıçı şeklinde getirilip Türkiye’de sadece ampüle dolumu yapılan biyoteknolojik ilaçlar dışında biyoteknoloji ürünü ilaç üretimi bulunmuyor.
Fiyatı 80 lira altındaki ithal ürünler kutu olarak toplam pazarın yüzde 25’ini alırken ciro olarak ise yüzde 43’ünü alıyor. Fiyatı 80 lira üzerindeki ithal ürünler ise; kutu olarak toplam pazarın sadece yüzde 3’üne karşılık geliyor. Yani çok az sayıda hasta tarafından tüketiliyor. Ciro olarak ise toplam pazarın yüzde 25’ini karşılıyor.
Akıllı cep telefonlarında yaşanan ve bir üst versiyonunun çıkmasıyla beraber önceki versiyonu piyasadan silinen pazarlama stratejisinin benzeri ilaçta da uygulanıyor. İhtiyaçları karşılayan, işimizi gören ilaçlar yerine hastalar daha yenisine yönlendiriliyor. Hastalar da söz konusu olan sağlığı olunca iki ilaçtan daha pahalı olanı tercih ediyor. AK Parti’nin yerli ilaca öncelik verilmesi çabalarına karşılık yabancı firmaların “Pahalı olan iyidir” algısını yerleştirmesi sayesinde hastalar birebir eşdeğer olan muadilden uzak tutulmaya çalışılıyor.
İlaç pazarı araştırma şirketi Pharma Evalaute’in raporuna göre; dünya ilaç pazarı 2022 yılında toplam 1.060 milyar dolara ulaşacak görünüyor. Sahadaki gerçekleşen satışları raporlayan IMS verileri incelendiğinde ise; 2017 dünya ilaç pazarının 1 trilyon doları aştığı görülüyor. Pharma Evaluate’in raporunda yazılan 2022 yılında gerçekleşmesini öngördüğü dünya ilaç pazarının 2017 yılında gerçekleşmesi sektörün büyüme hızı açısından ipucu veriyor.
Dünya ilaç pazarında teknoloji durumuna göre ilaç satışları incelendiğinde ise; 2008 yılında Biyoteknoloji ilaçlarının payının yüzde 17 olduğu görülüyor. 2016 yılında Biyoteknoloji ilaçlarının payını yüzde 25’e çıkardığı görülürken 2022 yılında Biyoteknolojik ilaçların yüzde 30’un üzerine çıkması diğerlerinin ise; yüzde 70’e kadar inmesi bekleniyor.
Sağlık Bakanlığı, “Yerli İlacı Kim İstemiyor” başlıklı haberimiz üzerine bir basın açıklaması yaptı. Türkiye’de üretilen ürünlerin "yabancılardan lisans alınarak üretilenler, global firmaların Türkiye’de ürettiği ilaçlar ve eşdeğer üretimler" şeklinde ayrıntılandırılmaması ve yerli ürün ile global firma ürün ayrımının net verilmemesi sebebiyle açıklamada belirtilen rakamları yeniden talep ettik. Rakamlar bize ulaştığında onları da yayınlayacağız. Açıklamada mevzuat ve yerliye destek konusunda şu ifadelere yer verildi:
“Haberde bahsi geçen ‘Beşeri ve Tıbbi Ürünler Öncelik Değerlendirme Kurulu Çalışma Usul ve Esaslarına İlişkin Kılavuz’ 2016 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu kurul halk sağlığına ve kamu maliyesine etki açısından değerlendirmeler yapmaktadır. 2016 yılında ortalama ilaç ruhsatlandırma süresi 488 gün iken yaptığımız düzenlemelerle bu süre 2017 yılında 393 güne indirilmiştir. Hedefimiz tüm sürecin 210 günde sonlandırılmasıdır. Ruhsat sonrası istenen başvuru ücretinin yeni getirilen bir düzenlemeyle başvuru öncesine alınmasının tek sebebi ise ruhsat süreçlerinin tıkanmasını engellemektir. Bazı firmaların ruhsat süreçlerini başlatıp sonrasında ruhsatlarını almamaları, Kurumumuzda gereksiz iş yüküne sebep olmakta dolayısıyla ruhsat bekleyen diğer firmaları mağdur etmektedir. Saydığımız sebepler bu kararın alınmasını gerekli kılmıştır. Haberde, firmalardan bilimsel tavsiye ücreti alındığı da belirtilmiştir. Bilimsel tavsiye ücretinin miktarı, yerel üreticilerimiz ile istişare edilerek belirlenen rakamdır. Söz konusu hizmet firmalara isteğe bağlı olarak verilmektedir. Özellikle biyoteknolojik ürünlere milyar liralık yatırım yapan yerli üreticilerin ruhsatlandırma sürecinde önceden danışılması suretiyle hata yapmasını ve zaman kaybını önlemek temel amaçtır. Uygulamanın başta FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) ve EMA (Avrupa İlaç Ajansı) olmak üzere tüm dünyada örnekleri mevcuttur.
Uluslararası ilaç firmalarının devlet tarafından ödenmesini istedikleri ilaçlar için kamuoyunda imza kampanyalarıyla baskı oluşturduğu iddialar arasında. Bunun son örneklerinden birinin de 2015 yılında Kadycla isimli ilaçta yaşandığı belirtiliyor. Change.org sitesinde isimsiz bir kişi tarafından açılan ve halen görülebilen imza kampanyasıyla 150 binden fazla kişiden imza toplandı. İlacın hastaya fayda ve risk analizini doktorun belirlediği bir konuda sosyal medya üzerinden kanser hastalarının hassasiyeti öne çıkarılarak ilacın geri ödemeye alınması için baskı oluşturuldu. İlacın Trastuzumab etken maddesine sahip ve devlet tarafından karşılanan Herceptin isimli eski versiyonu Roche tarafından 01.08. 2003 yılında Türkiye’de ruhsat almıştı. Ancak Roche’un bu ilacının 2014 yılında patent süresinin dolduğu ve yerli üreticinin artık üretilebilecek olmasından dolayı yeni eklentiler yaptığını iddia ettiği yeni versiyonu pazara sürdüğü kaydediliyor. Kampanyanın ardından yeni ilaç olan Kadycla 3365 liralık liste fiyatı, 1985 TL’lik geri ödeme fiyatıyla 25.03.2016 tarihinde ruhsat aldı. Global ilaç firmalarının benzer kampanyalara yurt dışında da sıklıkta başvurduğu belirtiliyor.
2015 yılında yapılan kampanyada isimsiz olarak şu metin kullanılmıştı: “Merhabalar, teyzem 2009 yılından beri meme kanseriyle mücadele ediyor. Kullanabileceği tüm ilaçları denedi, şu an KADCYLA isimli ilacı kullanıyor. Birkaç aydır bu ilacı kullanıyor ve bu ilacı kullanmaya başladıktan sonra yapılan radyolojik incelemelerde kanserli hücrelerin yok olduğu görüldü. KDCYLA isimli ilaç, altından kalkamayacağımız derecede pahalı. 20 günde 1 kür olarak alıyor ve ilacın 1 kürü 20 bin lira. 1 yılda 360 bin lira ediyor. Lütfen kampanyamı imzaladıktan sonra sosyal ağlar üzerinden paylaşıp sayımızın artmasına yardım edin.